'Ulusal çıkar' yalanları

Demokrasi ve hukuk ne zaman geriliyor ya da günümüzde olduğu gibi adeta tümüyle ortadan kalkıyorsa o zaman bu “ulusal çıkar” söylemi hep zirve yapıyor.

Senelerdir, erken gençlik dönemi diyelim, mesela 12 Mart dönemi, ne zaman birisi kalkar "ulusal çıkar" lafı etse başka bir yerde birilerinin, yine bizim milletin bir parçası, bir vatandaş ya da vatandaşlar kümesinin kazık yediğini sezerdim.

Bu sezgimin daha sonraları çok daha somut temelleri oluştu.

12 Mart’tan (1971) yaklaşık on sene sonra 12 Eylül cuntası döneminde bu "ulusal çıkar" lafı yine ön plana çıktı.

Demokrasi ve hukuk ne zaman geriliyor ya da günümüzde olduğu gibi adeta tümüyle ortadan kalkıyorsa o zaman bu "ulusal çıkar" söylemi hep zirve yapıyor.

Birinci derece mahkemenin Anayasa Mahkemesi kararını uygulamadığı bir ülkede demokrasi ve hukukun tümüyle ortadan kalktığını söylemek de çok yanlış olmasa gerek. 

ABD’li ünlü hukukçu ve yargıç Richard Posner yazdığı o muhteşem kitaplarında ulusal çıkar yalanını şöyle tanımlar: "Bir baskı grubunun, örgütlü bir kesimin kendi çıkarlarını egemen kılmak için medyayı, eğitim kurumlarını, başka propaganda mekanizmalarını kullanarak  kendi grup çıkarını ulusal çıkar olarak sunması, dayatmasıdır".

Bu tanımdan daha güzel bir "ulusal çıkar" tanımı bugüne dek görmediğimi itiraf ediyorum.

Ne zaman "ulusal çıkar" lafını duysam artık birilerinin yalan söylediğini ya da en azından bazı şeylerin saklanmak istendiğini düşünüyorum.

Bu görüşümün en taze yorumu Sağlık Bakanımızdan kaynaklandı.

Covid-19 vakalarının büyüklüğü konusunda tartışmalar yaşanırken ortaya bir de vaka-hasta ayırımı, hatta daha da öte ayırımlar olduğu ortaya çıktı.

Uluslararası mukayeseler yapabilmek için de günlük vaka ya da hasta sayısının uluslararası bir sistematikle açıklanması gerekiyor.

Ben tıp doktoru değilim ama Fransa gibi nüfusu bizden az (67 milyon), sağlık sistemi çok güçlü, insanların daha eğitimli ve disiplinli olduğu bir ülkede günlük vaka sayısının 25 bin dolayına çıkması ve bizdeki açıklanan rakamların çok daha düşük olması, şayet bizim vatandaş virüse daha dayanıklı değil ise, kafama çok oturtamadığım bir manzara.

Anlaşılan gerçek günlük vakaları bugünden itibaren ancak Dünya Sağlık Örgütü üzerinden izleyebileceğiz.

Bu arada bu durumu açıklarken Sayın Bakan mealen şöyle bir cümle kullandı: "Salgınla mücadele sürecinde devletimiz, halkının sağlığı kadar ulusal çıkarlarını da korumaktadır".

Bu cümleden ne anlıyoruz, ne anlıyorsunuz?

Bir sağlık bakanı halkın sağlığı ile bir konu ve ilgili istatistikler tartışılırken neden "ulusal çıkar" kavramını devreye sokmaktadır?

Bu cümleden ben şunu anlıyorum: " devletimiz halkın sağlığı ile yakından ilgilenmektedir ama bu süreçte başka çıkarları, mesela turizmi, mesela ihracatı, mesela çalışma ortamları üzerinden üretim ve istihdamı, mesela bütçe dengelerini de gözetmek zorundadır ve bu zorunluluk bazı gerçeklerin saklanmasını meşru ve anlamlı kılar".

Yanlış mı anlıyorum?

Bu yaşımda bir kez daha görüyorum ki, "ulusal çıkar" gibi flu ve matematik dışı bir kavram üzerinden yalan söylenebilmektedir ya da en azından bazı gerçekler saklanabilmektedir.

Üstelik "ulusal çıkar" gibi bir kavram kullanıldığında bu kavram başkaları üzerinde bir donma etkisi, bir otosansür refleksi de yaratabilmektedir.

Bu "ulusal çıkar" kavramı yukarıda belirttiğim gibi matematik mantığı da olmayan bir kavram çünkü "ulusal çıkar" dediğiniz zaman demokrasilerde bireysel (tek tek vatandaşlar) tercihlerden kolektif  (ulusal) tercihe geçebilmenin de yolunun gösterilmesi gerekiyor ki, bu da bilimsel anlamda imkansız.

Siz siz olun, birisi çok fazla "ulusal çıkar" lafı ediyorsa, mesafeli durmayı tercih edin.

Sizin ya da başka birilerinin bireysel, sınıfsal çıkarları fena halde ihlal ediliyor olabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi