Vatandaşın vergisiyle konutçu müteahhide destek

Kamu bankaları düşük faizli kredi paketi açtı. Konutçu müteahhit zam fırsatçılığı ile indirimi cebine attı.

"Laz müteahhitler" sermaye sınıfı içinde bu iktidar döneminde özel, müstesna bir yer edindiler. Çünkü tam olarak iktidarın siyaset üslubunun ‘yapı"sal boyutunu temsil ediyorlar. 

Çünkü hükümetin "icraat, eser siyaseti" dediği şey aslında "beton" ve "asfalt"tan ibaret. Ormanı, gölü, dağı, dereyi duman ede ede ilerliyor. 

Tarihlerine şan olsun, bir HES uğruna Hasankeyf’i beton ve suya gömdüler. 
Dibinde altın varmış, diye bir gölü kuruttular!
Sonuçta nereye geldik?
Bu memlekette gelir adaleti bir parça düzelmedi
Demokrasisi, özgürlükleri bir tık ilerlemedi
Aksine, boynuna dizleriyle çöktüler!

Ama… 400 gökdelen, 500 kadar AVM, binlerce konut sitesi, 1000 civarında HES, 3 köprü (Çanakkale Köprüsü geliyor!) çok sayıda duble yol ve birkaç otoyolumuz oldu.

Bu manzarayı tarif ederken, bir coğrafyayı değil, bir kültür kalıbını kastediyorum. "Laz müteahhitlik" bir inşaat kültürü. Hatta tam bir kültür. Geri, rantçı, hoyrat, kıyıcı, gözükara…

İstanbul silüetinin içine kule saplayacak kadar!

50 - 100 yıl sonra, haliyle daha akıllı, daha uygar bir kuşağın zamanında memleketin bu vakti hakkında ne söylenecek? Söze şöyle mi başlanacak mesela: "2000’li yıllar ilk çeyreği. Her tarafta inşaat, Laz müteahhitler zamanı!.." 

Ya da ömrü yetmiş nineler, dedeler şöyle mi anlatacak: "Yine bir gün altıncı bir şirket Kaz Dağları’na girmiş… Ben o zaman daha çocuğum. Millet toplanmış, bırakmıyor. Bir haber geldi Yassıada’ya beton dökmüşler!.."

Tarihe bırakalım.

***

İşte bunlara… Bunlara, bir de bizim vergilerimizle kıyak çekip duruyorlar.

Şimdi son icraatı anlatalım.

Yıl 2016 – 2017 olabilir. Çok kimse yazdı. Bizde araştırdık. Müteahhitlerin elinde satılmamış, satışa hazır 700 bine yakın konut var! Fakat bir de projeleri var. Tanıtım filan yapıyorlar. Projelerdeki 1.5 milyon konut sayısını da koyarsan… Etti 2.2 milyon!

Bu haberlerin, analizlerin hepsi sonunda bir uyarı yapıyor. Bu kadar stokla olmaz. Patlar bu! Fakat hiç aldırmadılar.

Her birisi, "100 ben yapayım, 100 diğeri, bir 100 de öbürü yapar, eder 300! Talep de zaten bu kadar" demiyor! Her biri talebin tamamını kapma telaşında, her biri 300 konut yapmaya niyetli!

Haliyle ne oldu?

Her sıkıntı çıktığında ellerinde konut stoku kaldı!

Kalmayabilirdi. Ruhsat, imar izni veren kamu idaresi. "Dur kardeşim, olmaz, bekle, eldeki stok yeterli, izinleri bir süre durdurduk" demedi. Aksine icraatın bir parçası gibi gördü. Neşe ve coşku içinde siteler yükseldi, stok oluştu. 

Satışlar her yavaşladığında hükümete koştular:
Aman ucuz kredi, yaman KDV indirimi… Yoksa batarız!
Hiç eli boş dönmediler. Vergilerinizi cebe indirip geldiler.
Yine eli boş dönmediler. 
Salgın çıktı. Hükümet yüzde 25 peşinat şartını yüzde 10’a çekti.
Kamu bankaları paket açtı, aylık 0,64 - 0.74 faizle 1 yıl ödemesiz, 15 yıl vadeli kredi. (Özel bankalarda 0.9 - 0.95, vade 120 ay)

Haziran konut satış rakamları açıklanınca, vatandaşın "ucuz krediye" çok ilgi gösterdiği anlaşılmış oldu. Grafiği sayfada. Konut kredilerinin zıpkın gibi çıktığı görülüyor. 190 binden fazla konut satılmış. Artış oranı yüzde 209!

Vatandaş ucuz faizli krediyle konut almış. Sevinelim ama kazın ayağı öyle değil. Vatandaş öyle sanıyor ama ucuz kredinin "ucuzluk" faydası yine müteahhitlere gitti. 

Neden?

Çünkü bu kredi paketiyle oluşan talebi, konut fiyatlarını yüzde 20 – 30 zamlandırarak karşıladılar. Biraz ayrıntıya bakalım isterseniz.

Ortalama kredi kullanımı diye bir şey var. Kredi toplamını konut sayısına bölerek bulunuyor. Böylece konut başına ortalama kredi kullanımı çıkıyor. 2019’un son çeyreğinde konut başına ortalama kredi 170 bin lira. Haziran 2020’de bu rakam 275 bin lira! Aşağıda iktisat doktoru, gayrimenkul değerleme uzmanı Ahmet Büyükduman’ın hesaplaması ve notu yer alıyor:

Bunda peşinat şartının yüzde 25’ten yüzde 10’a düşürülmesinin etkisi var elbette. Ama 100 bin lira farkı açıklamıyor! Peşinat oranının değişmesi 100 bin liranın 35 – 40 lirasını açıklıyor. Peki ya kalan 60 bin lira ne, derseniz, işte o da müteahhidin fırsatçı zammı!

Böylece 58 bin 632 konut sattılar. Fırsatçı zamları yapmasalar, muhtemelen daha yüksek miktarda satacaklar. 

Böylece iki şey oldu:

  1. Vatandaş "ucuz kredi çıktı, fırsatı kaçırmadım, ev aldım" diye sevine dursun… Gerçekte ortalama yüzde 20 zamlı ev aldı. Krediden faydasını müteahhide aktardı.
  2. Eğer kamu kaynaklarından, vergilerimizden sağlanan bu düşük faiz avantajı, evi olmayan düşük gelirli vatandaşlarımıza gitseydi bu sosyal bir uygulama olur, alkışlanırdı. Ama böyle olmadı. Bu ucuz faizi uygulayan kamu bankaları haliyle zarar yazacak. Bu zarar sermaye ilavesi yapılarak ya da bir şekilde görev zararı olarak kamu kaynaklarından kapatılacak. Sözün özü, vergilerimizle konutçu müteahhitlere destek çıkıldı!

***

Yeri gelmişken (kendimi de katarak) bir yanılgıya işaret etmek isterim. Ev fiyatlarının zamanla yükseldiği, konut alıcısının yerine göre biraz daha az veya çok kazandığı sanılıyordu.

Fakat, 2018 yılında, Merkez Bankası’nın konut fiyat endekslerine göre bir hesaplama çalışması yaptığımızda tablonun bilinenden çok farklı olduğunu gördük.

Aynı zaman aralığında konut fiyatları yüzde kaç, enflasyon yüzde kaç artmışı kıyaslayan bir çalışmaydı. 9 bölgede konut fiyat artışları enflasyona yenilmemişti. Fiyatlar enflasyonun 1-6 puan üstünde tutunmuş gözüküyordu. Sadece 1-6 puan! İstanbul, Ankara dahil kalan 17 bölgede enflasyonun altındaydı. Alıcısı külliyen zarardaydı. Enflasyonun üzerinde tutunanlar dahil, anlaşılıyordu ki, konutun önümüzdeki yıllar muhtemel değerlenmesini, konut müteahhidi yüksek fiyatla daha satış sırasında cebine indiriyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi