Virüs Aklı: Yeni Biyo-Politika

Virüs Aklı: Yeni Biyo-Politika
İnsan politik bir hayvan sınıfında yaşam için kendini örgütleyip doğanın en güçlü canlısı olmayı iradeye dönüştürürken fark etmediği bir noktaya taşındı(k).

Hasan HARMANCI *


Bir toplumsal değişimle karşı karşıya değiliz. Tam tersine toplumsal erişimle karşı karşıyayız. Sağlık politikalarının yarattığı eksikliğin dünya ölçeğinde nasıl da bir erişim engeline takıldığını görüyoruz. Hiçbir sağlık kuralının insanın kendi elinde kalmadığını anlıyoruz. İnsan yaşamının zorunluluk yasası, insanın kendi başına çözümle (çözümler) üretmesiyle sonuçlanıyordu. Bunun için sistemli bir sağlık desteği insanlık için hiçbir zaman mümkün olmamıştı. Ancak insan eğitim gibi sağlığı da devlet denen bir sisteme teslim etti ve bu onun kendisini artık yönetemez hale getirdi.

İnsanın kendi başına yapabileceklerinin ya da coğrafik bilgisini ve kullanacağı bitki ve kimyasal bileşenleri bilen gerçek halk hekimlerinin yaşam alanında(alanından) çekilmesiyle, çektirilmesiyle kendinden sonsuza kadar vazgeçti.

Yeni insan devletlerin, ekonomik sistemlerin özgür iradesine kalmıştır. İnsan politik bir hayvan sınıfında yaşam için kendini örgütleyip doğanın en güçlü canlısı olmayı iradeye dönüştürürken fark etmediği bir noktaya taşındı(k). Sistemin kölesi olduk. Kolay olmadı bunu gerçekleştirmesi. Bunu bizzat sistemli olarak demokratik bir seçimle, seçilimle gerçekleşiyor (gerçekleştirdi).

Günümüzde eğitimi tartışmak gerçek anlamda mümkün değil. Konjonktüre uygun bir eğitime geçtik ve öğrenmemiz gereken nedir, toplumsal karşılığı nasıl oluşur düşünemiyoruz. Bizim yerimize düşünen bir sistem var ve her bir değişimi o sistemin verileri, istatistiki beklentileri belirliyor. Bu aynı zamanda gittikçe panik hale taşıdığımız biyo-politik yaşamımızda da aynı biçimdedir. Önceden HIV, Sars illetinin her an kapımızda olduğunu okuduk, izledik ve izole olduk. Bunun için binlerce örnek vakayı yanı başımızda yaşamış ve her birimiz bir hasta yakını psikolojisiyle hastadan daha hasta durumuna geldik. Unutuldu ara ara. Ancak bu yeni virüsle birlikte uluslararası bir seferberliğe, ekstazi hapları etkisiyle dâhil olduk. Bilimsel veriler yerine dini bir ritüel gibi virüse kapıldık. Gece gündüz her yeni yorumun transına girdik. Hâlbuki bu virüs yıllardır biliniyor ve üzerinde araştırmalar yapılıyor.

Olduk olmasına da, birçok alanda ortak hareket eden -bir- uluslararası kuruluşlar oluşurken hemen, bu sefer neden her ülke kendi başının çaresine bakıyor. Hâlbuki bu sorun gerçekten de tüm insanlığı bir bütün olarak ilgilendiriyor.

Anlaşılması gereken nokta güçlü olan ülkeler kendi vatandaşının korunması derdinde, uluslararası bir sorun olarak görünen durum karşısında, sınırların kapatılması, içerde karantina uygulaması vs. peki bu yeterli olacak mı, ne mümkün. Olmak yerine yeni bir hastalanma biçiminin tüm insanlık için kalıcı olmasına neden olunacak. İnsanların görünürde geçici izole olmaları vakaların bireysel alana hapsedilmesi bir toplumsal algıya dönüştü ve öncelikle her devletin sistem olarak kendisini koruyabileceğine inanması ile sonuçlandı. Bu gerçekte gelinen teknolojik, coğrafik ve zaman aşımlı yaşamımız için bir kâbus. Sınırlarını kapatan her devlet yeni aygıtlarla kendisinin yeni insanını üretiyor. Her devlet kendi insanına güven vermeye, dışındaki her devletin uygulamasını ise deneme ölçeği olarak ele alıyor.

Devletlerin açıkladığı mali yapılanmalarsa yoksullarla zengin devletlerin yeniden savaş alanına çıkmaları anlamına geliyor. Dünyanın kaynaklarının üzerine oturanlar yine sadece kendilerine öncelik verdiler. İzole olan ve sanal dünyanın oyuncağı olarak kalan bizler ise elimizdeki son gücümüz olan sokakları teslim ettik bu sanal dünyaya Milyar insanız ancak kirlenmiş havanın, hormonla üretilmiş, genetiği değiştirilmiş yiyeceklerin ve sanayi tipi hazır yiyeceklerin esiri olduk.

Yeni insanın ikili bir virüs sürecine girdiğini görüyoruz. Öncelikle Ortaçağın karanlığının belirlediği karantina yöntemi ile günümüz insanlığı arasında bir ilerleme kaydedildiğini söylemek pek mümkün değil. Ortaçağda kadınların hekimliği yakılmaları ile sonuçlandı. Şimdi ise insanın insana düşmanlığı ile sonuçlanmak üzere. Yeni tip güçlü insanın iki aracı oluştu, sosyal mesafelenme ve buna bağlı siyası mesafelenme. İkincisiyse toplumların birbirini hiçbir şekilde düşünmediğidir. Binyıllardır beslendiği hayvan çeşitliliğinin Çinlilere karşı ırkçılıkla sonuçlanması, Müslümanların iman ve temizliklerinin bütün olduğuna inanması, Avrupalıların, Amerikalıların üstenci bakışlarını arttırması gibi yansımaları oldu. Emperyal oyuncular üretim ve tüketim zincir ağlarını yeniden şekillendirirken, Ortadoğu’nun kaderine ticarethane durumundaki ibadet yeri zincirlerini az bir süre kapatmayı tercih etti.

Toplumlar ortak kaderi, ortak iradesi bir virüsle kandırmacaya dönüştürüldü. Tıp eğitiminin prosedüre bağlı bir eğitim olduğu gerçekte halk sağlığı üzerine kurulmadığı ve uluslararası bir karşılığı olmadığını gördük. İnsanlığı sömürenler, tüm kaynakları küresel hırsları için sömürenlerin yarattığı teknolojik ve ekolojik yıkımda en çok insanın bedenini yıktığını ve insanı bir robot gibi çaresizce fişe bağladığını gördük. Yeni insan çaresiz ve yapmacık. Sadece kendisini koruyan, kollayan ve amaçsız olarak kaldı. İnsan godzilyon (sayılamayacak ölçüde çok) bakteriden oluştuğuna göre, virüs de bakterilerimize tutunarak yaşadığına göre, gelecekte bizi nasıl mutasyonlara taşıyacağını hep birlikte göreceğiz. Bu tanrının bize yeni vahiyi ya da şeytanı mı olacak göreceğiz.

Ortaçağın Kara ölümü ile çağımızın yaygın hastalıklarının başlangıç gerekçeleri de sonuçları da aynı: Yoksulluğa, sefalete ve ölüme terk ettiklerimiz. İnsanın teknolojik ve iklim değişikliğini tetikleyen günahlarını dinle, imanla temizlemeye kalkan toplumlara örnek olunacak yeni bir döneme giriyoruz. Keşke Aziz Anthony ile aynı yöntemi izlesek. Halka temiz, sağlıklı yiyecek, giyecek ve su verebilsek. Barınma koşularını iyileştirsek. Doğaya, denizlere attığımız atıkları hızla temizleyebilsek.

Yarattığımız kitlesel histeriye sahip çıkmak yerine izlediğimiz biyo-politik tutum tümüyle bir devlet aygıtına teslim olmak oldu. Bunun amacı da insanı yaşatmak yenine (yerine) tümüyle sistemi yaşatmaktır. Ölümü azaltmak değil, sağlık tröstlerinin( teröristlerinin) sigorta sisteminin sapkınlık ölçeğinde, korunması, güvenliğindir.(güvenliğindedir) Yoksa adı Sağlık Sosyal Güvenlik Sistemi olanın sürdürülmesi değildir. Bu Çin dansı da Macebre dansı gibi tüm dünyayı sardı. Çin’de üretilen Iphone telefonlarını kapış kapış almak için verdiğimiz mücadele ile aynı hızda sahip olduk. Yeni insanın açgözlülüğünü, bencilliğini, vurdumduymazlığını, küresel egemenlik savaşını dengeleyemezsek acılarımızı azaltmak yerine bu ölüm dansıyla yetineceğiz.

Ortaçağın abartılmış dinsizci dinciliğin hortladığı dönemde dişi hayalet, hayal-cin tasarımı vardı. Şimdi virüsü görmeyenler için de virüs hayalet konumunda. Şifacı kadınları yakmakla başlanan, onlar bitince de genç kadınları, erkek ve çocukları ihbar üzerine yakmaya devam edilen cadı avının yerini virüs cadısı aldı. Ortaçağda kadının aybaşı kanı zehirli olarak görülürdü ve yakılmaya iyi bir gerekçeydi. Şimdi ise Latince anlamı zehir olan virüs ile yola devam ediyoruz. Birisinde virüs var ise etrafından uzaklaşıp ölümü ona reva görüyoruz. Hele yaşlı ise umut taşımıyoruz. Yarı göçebelerin uyguladığı bir kuralları var: Yaşlı ya da hasta kişileri yolculuğa dâhil etmezler. Yolda hasta ya da sakat kalanlar ise biraz yiyecek ve korunakla bırakırlar. Dönüşte yaşıyorsa yolculuğa dâhil edilir.

Yani insanlık için yeni reformlar her durumda politik ahlakta gerçekleşmek durumunda. İnsanlığın birbirini taşıyacak sosyo-ekonomik gücü var ancak iktidarların böylesi zamanlarda işgücünden düşecek ya da hastalıklardan nemalanacak çözümler araması nasıl bir biyo-politika izlediği ile doğrudan ilişkilidir.

Psikolojik ve psikiyatrik etkilerini zamana bıraktığımız bu biyo-politik süreçte insanın devletlerin nasıl şekil alacağını, insanları nasıl şekillendireceğini daha göremedik. Kuantum çağında teknolojinin sınırsız hali insanın her yünüyle değişimini sağlayacak. Dinler, bilim alanları, sanat, edebiyat ve felsefe yeni yükler alacak. Dünyanın yeni simgeleri nano teknolojiler, virüsler oldu, dinlerin görünmeyen tanrıları yerine. Bu virüsün en önemli özelliği Yeniçağda öğrenmeye çalıştığımız cinsiyetsiz olma konusunda ön açıcı olmasıdır. Konaklayacak bir hücre bulamazsa öylece gününün gelmesini bekler. Bilimsel olarak en çok çalışılmaya başlanan alanda yaratıcılığımızın önünü açan bir yapıya sahiptir. İnsanın genlerle oynadığı, mutasyonu sevip en üst aşamaya çıkardığı günlerde en kararlı biçimde zuhur oldu. Belki de insanlığın Mesihi, Mehdisi olmaya aday. Bilemiyorum. Göreceğiz. Hiçbir canlı sınıflamasına girmiyor. Hayata dişi erkek, canlı-cansız değil de tam da her şeyi istatistiğe bağladığımız gibi duygusuz sonuçlara göre negatif pozitif ölçeğinde bakıyor.

İnsanlığa gerçek anlamda bilimsel ve bilişsel bir zemin gerek. Toplumların geleceğini ilgilendiren bir zemin. Yoksa teknolojik gelişmeye ve ticari dolaşıma sokulmuş bu sağlık sektörü Kara ölümleri azaltmak yerine daha çok kez artıracaktır. Beslenme kültürünün değişmesi gerek, eğitimde hastalık öğretilmeden, anlatılmadan çocuklar kaygı içinde bırakılarak eve hapsedildi. Uzaktan eğitim metaforuna tutuldu. Kronik hastalıklar belaya çıktı.

İnsanlık bundan da kurtulacak ancak yaşam biçimi de değişecek. İnsanın önemli bir özelliği de canlı cansız her şeyi evcilleştirmesidir. En vahşi hayvanları, bitkileri, mineralleri, bakteri ve virüsleri evcilleştirdi. Yeter ki çıkarına uysun.

*Sosyal Antropolog

Öne Çıkanlar