W'dan A'ya: buraya nasıl geldik?

W'dan A'ya: buraya nasıl geldik?
Gazeteci Mehveş Evin ile yaşananların unutulmaması ve tekrarlanmaması umuduyla hazırladığı, 'A’dan Z’ye Buraya Nasıl Geldik' kitabını ve yazım sürecini konuştuk.

Emre ÜNSALLI


ARTI GERÇEK - Roboski katliamı, Suruç katliamı, Ankara katliamı, Diyarbakır katliamı derken Türkiye çok değil bir kaç yıl içinde, katliamlarla anılan bir ülke haline dönüştü. Hiç birinin unutulmayacağı düşünülüyordu ama yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği katliamlar daha failleri bulunmadan ilk önce flulaştı sonra da hafızalardan yavaş yavaş silindi gitti.

Kürt sorunun'da müzakere sürecinin çatışmalı sürece evrilmesine neden olan olaylar, Sur'da yaşanan operasyonlar, hayatını kaybeden binlerce insan ve yerle bir olan kentler hiç unutulmayacak gibi duruyordu ancak onlarda kısa sürede hafızaların tozlu raflarındaki yerini aldı.

Tıpkı her gün en az bir kere duyduğumuz kadın cinayetlerinde hayatını kaybeden kadınlar ve o cinayetlere 'müstehak' diyerek savunan erkekler gibi.

Darbe girişimi ve ardından ilan edilen OHAL ile birlikte işlerinden, mesleklerinden evlerinden hatta ülkelerinden olan yüz binlerce insan. Kapatılan gazete ve televizyon kanalları, tutuklanan siyasetçiler ve gazeteciler...

Çok değil son 3 yılda yaşananları art arda koyup hatırladığımızda, bu noktaya nasıl geldiğimizi çok iyi anlıyoruz ve fakat, kısa süre sonra unutuyoruz.

Bu durumu kendine dert eden gazetecilerden Mehveş Evin, Türkiye'nin bu noktaya nasıl geldiğini, 3 yıllık bir çalışmayla hazırladığı 'A’dan Z’ye Buraya Nasıl Geldik' kitabında 29 maddede izah ediyor.

Gazeteci Mehveş Evin ile yaşananların unutulmaması ve tekrarlanmaması umuduyla hazırladığı, 'A’dan Z’ye Buraya Nasıl Geldik' kitabını, yazım sürecini ve memleketi konuştuk.

Kitabı yazmaya başladığınız zamanla bitirdiğiniz zaman arasında öyle büyük farklar var ki. İki ayrı ülke gibi. Kitabı nasıl kurguladınız?

Kitaba başlarken tam bir şey üzerine kurgulamadım. Çünkü başlarken yıl 2015’ti ve Türkiye’de bazı şeyler farklıydı. Hala demokrasi mücadelesi için ümit dolu günlerimiz vardı. Kitabı yazmaya başladığımdan beri, yaşadığımız hikayeler o kadar ağır, o kadar üst üste oldu ki gazeteci olarak bile kalkıp onları takip etmek büyük bir zorluk haline geldi. 2015’ten sonra çözüm süreci berhava edildi ve bir savaş dönemine girildi. Bu savaş hepimizi her şekilde etkiledi.

Bu kitabı yazarken bir de darbe girişimi oldu. Darbe girişimi için ben biraz daha kavramsal bir yol izlerken, bununla birlikte değişen politikaları katmadan olmaz diye düşündüm ve o güne kadar yazdığım şeylerin yaklaşık yarısını attım.

A’dan Z’ye biz buraya nasıl geldik’in sayfalarını çevirince izah etmeye A’dan değil de W’dan başlıyorsunuz.

Çünkü geçmişten bu yana W’nun, X’in yasaklanması ve Kürtlerin anadil için mücadelesi, neden bunu istediklerini biraz farklı bir şekilde kaleme alayım dedim. İlk oradan başladı. Her harf, her başlık tabi ki böyle olmadı.

Hepsini farklı ve oyuncaklı hale getirerek yazamadım ama Kürtçe konusunda daha önyargılı olan kesimlere ‘W’yu okumalarını tavsiye ederim. Çünkü, bu bir çelişki. Çünkü, anadil bir hak. AKP döneminde bir takım serbestiler getirildi Kürtçeye ama şu anda sokağa çıkma yasakları ve operasyonlarla birlikte başladı, OHAL ve kayyımlar dönemiyle birlikte bütün o Kürtçe ve çok dilli tabelalar bölgeden kaldırıldı.

Bir dönem mubah oluyor, uygun görülüyor ondan sonra tekrar geri alınıyor. Bu bir oyuncak değil. Binlerce köyün, ovanın, yerin adı değiştirilmiş. Neden değiştirilmiş? Bunların üzerine daha siyasallaşmış kesimler kafa yoruyor ama daha büyük kitlelerde bu yok. Nelerin gittiğini ve insanların neden itiraz ettiğini biraz anlamalarını istedim. Ona göre yazdım.

Kitapta, Kürt Sorununda Müzakere Süreci’nin başlangıcı ve dağılması, (B) Barış, (Ç) Çözüm yerine (J) Jiyanla anlatılıyor.

Jiyan Kürtçe bir kelime, ‘yaşam’ demek. Aslında burada biraz da kadınların mücadelesi üzerinden anlattım. ‘Jin, jiyan, azadi’ sloganı ki bence Kürtçe olup Türklerle ve herkesle ortaklaşa atılan bir slogan ‘Kadın yaşam, özgürlük.’ Çözüm sürecinin dağılmasını biraz orada kadınların üzerinden anlattım. Çünkü bu savaş politikalarını konuşup, yazarken ya da haberleştirirken, askerlerin, siyasetçilerin, bir takım güçlerin ve silahların çerçevesinde konuşuyoruz. İnsan hayatına nasıl etki ettiğini ne büyük yıkımlar getirdiğini konuşmuyoruz.

Çözüm sürecine ilişkin Sur diye ayrı bir başlık açtım. Diyarbakır’ı birçok kez gidip geldiğimde tanıdım. Sokağa çıkma yasaklarında nasıl bombalandığına şahit oldum. Defalarca gidip gelirken 2000’li yıllarda olmadı ama sokağa çıkma yasaklarında orası bombalanırken o sesi duyduğumda ilk kez o zaman korktum. Kendi yakın çevrem başta olmak üzere her Diyarbakır’a, Van’a, Hakari’ye gidişimde bir telaşlanıyordu ama çözüm sürecinde gerçekten telaşlanacak bir şey yaşanmadı. İnsanlar özgürce fikirlerini dile getiriyorlardı. Barışa susamışlardı ve çözüm için ümitleri vardı.

Kürt sorunu ve çözümü için yaşananlar o kadar kapsamlı ki, bütün başlıkların altına girecek birçok gerekçesi var.

Evet, Sur sadece savaş ve yıkımla karşılaşmadı. Şimdi bir de kentsel dönüşüm adı altında başka bir yıkımla karşı karşıya. Savaş politikalarıyla beraber, çok vahşi bir neo liberal kapitalizm var. Yıkıp yapamadıklarını başka türlü bir rant işine çevirmeleri. Sur’da da böyle oldu. Maalesef çok fazla kişi hayatını kaybetti. Müthiş bir kültürel değer, dünya üzerindeki sayılı kültürel ve tarihi değerlerinden biri, kalkıp el üstünde tutulacağını yerle bir edildi.

Savaş üzerinden yerlerinden edilen insanlara gelip, oralara el koyup, ‘biz burayı yeniden inşa edeceğiz’ deyip insanları da başka yerlere sürmek suretiyle uygulanan bir politika. Belki insanlar bunu gelecekte daha iyi anlayacak. Sur’daki yıkım sadece Sur’da oturan ya da Kürt olanın yıkımı değil, bütün Türkiye’nin kaybıdır.


Mehveş Evin 'A’dan Z’ye Buraya Nasıl Geldik sorusunu' 29 başlıkta ele alıyor.

Kitaptaki 29 maddenin içinden en önemlileri hangisi ya da hangileri sizce?

Tek bir şey söyleyemem en azından birkaç tane söyleyebilirim. ‘Kutu’, yolsuzluk meselesi. ‘Sur’, Diyarbakır’daki sokağa çıkma yasakları ve 7 Haziran’dan sonrasına dair Sur özelinde bakmak ve kentsel dönüşüm diye bize pazarlanan şeyi anlatmak istedim.

‘Lüfer’i de seviyorum. ‘Lüfer’in üzerinden İstanbul’un inşaatla geçirdiği dönüşüm. ‘Ağaç’, Gezi ile birlikte Türkiye’de çok şey değiştirdi.

Kadın meselesini yazarken ilk önce Bülent Arınç’ın ‘bu iffetsizlik’ dediği ‘Kahkaha’ meselesinden yapmak istedim. Ama sonra ‘Kutu’, ‘Kahkaha’ derken ‘Özgür’ü seçtim. İstediğimiz şey, talep ettiğimiz şey kadının özgürlüğü talebi, cinayetleri de anlatırken, istismarları da anlatırken, cinsiyet eşitsizliğini ve iş gücüne katılımdaki ayrımcılığı anlatırken özellikle ‘Özgür’ü seçtim. Cumartesi Anneleri’nde gördüğümüz üzere kadınlar daha fazla ses çıkardığı zaman iktidar da, soruna erkeksi ve maço kültürle bakanların da rahatsız olduğunu görüyoruz.

Muhalefet’e bulduğunuz isim?

En son yazdığım madde o oldu. En mutsuz olarak bıraktığım madde de o oldu. ‘Ümit’, ümitsizdi çünkü. Muhalefetin özellikle ana muhalefetin ve bir zamanlar muhalefet partisi olarak geçen ama şu anda ittifakın en önemli saç ayağı olan MHP’de var. Çok kısa bir zaman öncesine kadar ne o saraya gidiliyordu, ne de AKP politikalarına destek veriliyordu. Erdoğan’ın politikaları yerden yere vuruluyordu. Ama şimdi, MHP ve MHP’liler çok memnun ki Erdoğan ve AKP’si tamamen onların en arzulayabilecekleri şekle geldi.

24 Haziran’a doğru yazdığım için ‘çok mu karamsarım’ diye sordum kendime. Sonra bu kadar karamsar olmamak gerektiğine karar verdim. Karamsar olmamak lazım. Sonuçta bir çaba var. Bu çabayı biraz da ümide dönüştüreyim, ümit dolu bir şeyler söyleyeyim dedim. Ama en kısa bölüm de bu oldu. Çünkü muhalefet için ümide dair yazacak fazla bir şey bulamadım.

2015’te başladığınız kitabı 2017’de yayınlamak için sorunla karşılaştınız mı? Yani kitaba başladığınız yayınevi ile bitirme şansı yakaladınız mı?

Olmadı. 15 Temmuz darbe girişiminden öne el sıkıştığım bir yayınevi vardı. Darbe girişiminin olduğunda ben deniz kenarında oturduğum yerden yayın evine kitabın bölümlerini yolluyordum. Fakat burada yayınevini suçlamak istemiyorum ama ‘OHAL ilan edilince biraz bekletelim’ denildi. Sonradan zaten başka gazetecilerin kitaplarının da özellikle muhalif kimlikleriyle tanınan gazetecilerin kitaplarının da basılmadığını durumun tek yayıneviyle ilgili olmadığını öğrendim. Bu bir ara vermeme sebep oldu. Sonra bir iki yayınevi ile görüştüm ama en cesuru ve hiç tartışmasız kabul edeni Kara Karga oldu.

Kitabınızı isminde olduğu gibi bütün bunları başımıza getirenler, oturup ‘A’dan Z’ye biz buraya nasıl geldik’ diye düşünse. Misal Cumhurbaşkanı Erdoğan, misal CHP, ‘Ben buraya nasıl geldim’ sorusunu hepimize 29 madde de izah edebilse, o zaman sorunun nasıl ve nerede oluştuğu kendi kendine ortaya çıkar belki.

Samimi yazacaklarsa gerçekten bütün sorun çözülebilir. Ama onlara sorarsan onlar her zaman haklı.

Öne Çıkanlar