Washington-Brüksel İttifakı Erdoğan’ı frenledi

Washington-Brüksel İttifakı Erdoğan’ı frenledi
Erdoğan sadece Türkiye’nin sırtında değil müttefikler nezdinde de artan oranda yük olarak görülüyor. Daha ziyade ‘tehdit’ olarak algılanıyor.

Fehim TAŞTEKİN 


ARTI GERÇEK- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye’ye karşı davalarda dikkat çeken mahkûmiyet kararlarını değişen siyasi iklimin çok ötesinde değerlendirmek mümkün değil. Erdoğan sadece Türkiye’nin sırtında değil müttefikler nezdinde de artan oranda yük olarak görülüyor. Daha ziyade ‘tehdit’ olarak algılanıyor. 

Bu değişen siyasi iklimde Almanya gibi lokomotif ülkede ‘hak,  hukuk, demokratik’ değerleri öne çıkaran partilerin iktidara geliyor olmasının etkisi de var. Ayrıca daha geniş çerçevede ABD’de Biden yönetiminin çifte standart, çelişki ve samimiyetsizlik barındırsa da bu değerler temelinde dış politika yapacağını söylemesi Avrupa’daki havayı da etkiliyor. 

Bunun Türkiye’ye yansıyan boyutları olacaktır ve Erdoğan için saha daralacaktır. Halihazırda Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilişkileri yaptırım bandına çekmesi Erdoğan’ın Doğu Akdeniz ve Ege’de kas gücüne dayalı iddialı politikalarında gerilemeyi temin etti. 

Erdoğan’ın eskisi kadar direnme gücü yok. Son olarak Beyaz Rusya’ya potansiyel sığınmacıları taşıyan Türk Hava Yolları’nın yaptırıma maruz kalması karşısında hemen bu tür yolcuları uçağa almama yönünde bir önlem geliştirdiler. Halbuki geçen programlardan birinde konuştuğumuz gibi THY geçerli pasaport ve vize gibi hedef ülkenin belirlediği kıstaslara uyan yolcuları geri çeviremem deme şansına sahipti ama direnme yoluna gitmediler. 

Benzer şekilde Erdoğan yönetiminin izlediği kavgacı siyaseti bunaltacak karşı siyasetin Yunanistan tarafında da hızla şekillendiğini görüyoruz. İşte ABD ve Fransa gibi ortak müttefiklerin Yunanistan’ın savunma kapasitesini artıran adımları Ankara’nın kas gücüyle statükoyu koruma politikasını zora sokuyor. 

***
Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in Türkiye’ye ziyareti gerilimli siyaseti geriletme ihtiyacı kadar Erdoğan’ın çaresizliğine de işaret ediyor. 6 yıldır şeytanlaştırılan veliaht prensi velinimet olarak karşılanıyor. Burada bir al-ver dengesi kurulacağı izlenimi verseler de BAE açısından mesele çok net: Birkaç milyar dolarla gelip Erdoğan’ın mevcut dış politikasında değişiklikleri satın alacaklar. 

Parayı çantada getirenin muhatabına nasıl baktığı önemli. Mesele politikaları satın almak olunca dönüp masadaki dosyalara bakmak gerekiyor. Müslüman Kardeşler’le ilişkiler, Arap coğrafyasına müdahaleci hamleler ve Libya gibi konular öne çıkıyor. Elbette BAE’nin kendi çevresel koşulları gereği belli ülkelerle ilişkileri normalleştirme ihtiyacından söz edilebilir. 

Bu biraz da Biden yönetiminin bölge politikasıyla da ilgili. Bu minvalde İran’a da istihbarat şefini gönderiyorlar. Hemen öncesinde Amerikalı yetkililer BAE’de İran odaklı görüşmeler yaptı. Yine Yemen’deki tersleşmeden başlayarak BAE-Suudi çelişkisi büyüyünce Abu Dabi kendi ilişkilerini başka aktörlerle dengeleme ihtiyacı duyuyor. 

Fakat BAE Veliaht Prensi, Erdoğan’a bir şey verme zorunluluğu hissetmiyor. Erdoğan’ın şiddetle artan döviz ihtiyacını kendi önceliklerini öne çıkartarak satın alıyor. Veliaht Prens gelmeden Erdoğan tavizler vermeye hazır kıvama geldi. Aksi halde bu ziyaret olmazdı.

***
Libya’da tüm tarafların savaşın eşiğine yeniden geldiği bir seçim süreci yaşanıyor. Müthiş belirsiz bir süreç var. Halife Hafter, Seyf’ul İslam Kaddafi ve Akile Salih’in adaylığını koymasının ardından Türkiye’nin çıkarlarını garantilemek için ağırlığını koyduğu Trablus-Mısrata cephesinde de Fethi Başağa ve Abdülhamid Dibeybe adaylık başvurusunda bulundu. 

Burada temel bir sorun var: Dibeybe seçim yasası gereği üç ay önce görevi bırakma koşulunu yerine getirmedi. Dibeybe’nin adaylığı reddedilirse seçimi erteleme seçeneği için bastıracaklar. Müslüman Kardeşler kanadı da Türkiye’yi arkasına alarak seçimin en az üç ay ertelenmesi için uğraşıyor. 

Açmaz bununla sınırlı değil. Dibeybe reddedilir de Hafter ve Kaddafi’nin seçime katılmasına için verilirse batı tarafındaki milis gruplar seçimi yaptırtmayacaklar. Hafter’in üzeri çizilirse bu sefer de doğuda seçim imkânsız hale gelecektir. 

Uluslararası aktörlerin ağırlığını koyması gerekiyor. Bu mesele Libya’da çatışan taraflar arasında bir uzlaşma meselesi olarak bırakılırsa herkesin eli tetikte olacaktır. Mesela seçimleri sabote edenlerin yaptırım listesine alınması gibi bazı önlemler tartışılıyor.

Öne Çıkanlar