yerli ve milli cinayetler

zıplamakla yollar aşınmaz ama iktidar aşınabiliyor. istanbul sözleşmesi’nden çekilinemiyor, uygulamamak için de gerekçeler üretiliyor.

bugün akp’nin birincil önceliği iktidarda kalmak. ama geçen yıllarda ve iktidara geldiğinde birden fazla önceliği vardı. türkiye ekonomisinin uluslararası neoliberal sisteme entegre olması, bunun için gereken düzenlemelerin yapılması, o arada kendi sermayesinin yani iktidarla organik ilişkileri bulunan ve iktidara destek verecek sermayenin güçlendirilmesi, toplumun islamileştirilmesi, devletin geleneksel nato eksenli dış siyasetinin bölgedeki kendi politik ortaklarına kayacak şekilde değiştirilmesi. bunlardan bazıları başarılı oldu, bazılarında geriye adım atıldı ama hepsi beklenilenin dışında sonuçlar verdi.

kadın kurtuluş hareketinin ve lgbti+ hareketin güçlenmesi toplumun islamileştirilmesi sürecinin hesaba katılmamış sonuçları. eğitim sistemi değişti, erkeklik yüceltildi, bu yüceltme islam’a dayandırıldı, erkekler kadınlardan üstün olduklarına, kadınların bir nevi köleleri olduğuna ve lgbti+’lara ne isterlerse yapabileceklerine inandı ama akp bunun karşısında bir politik güç çıkabileceği ihtimalini hesaba katmadı. bugün en etkili kitle hareketleri arasında bu iki hareket var. mevzunun dönüp dolaşıp buraya gelmesinin sebeplerinden biri, kadın hareketinin birbirlerinden farklı siyasal iklimlerde yetişmiş, birbirlerinden farklı siyasal iklimlerde yaşayan kadınları birleştiren taleplerle yürümesi. kadınlar, nasıl yaşarlarsa yaşasınlar, nasıl geçinirlerse geçinsinler, erkek şiddetinin kendileri için bir tehlike olduğunun, erkek-egemen bir sistem içinde yaşadıklarının farkında, buna karşı öfkeli ve pek çoğu, bunun değiştirilebileceğini seziyor.

türkiye’nin dört bir yanında, herhangi bir başvuru yapılmadan yani valilik diliyle söylersek, "izinsiz" düzenlenen, feminist gece yürüyüşleri’nin, birçok mitingden kalabalık ve coşkulu olması buna dayanıyor. politik gösterilere katılma alışkanlığı olmayan kadınlar geliyor o alanlara, kendilerine yasaklanmış gece saatlerinde güven içinde sokakta olmanın tadını, güçlendiriciliğini ve ilhamını hayatlarına taşıyorlar. (bugünlerde polisin saldırması ihtimali, çok değil birkaç yıl önce gündemde olan ışid’in bombalaması riski bu kadınları korkutmuyor.)

işte tam, insan hakları eylem planı kapsamında ev baskınlarının sadece mesai saatleri içinde yapılması konuşulurken, istanbul’daki 19. feminist gece yürüyüşü’nün en önündeki pankartı taşıdığı ve ritmik zıplama ve ona eşlik eden sloganla cumhurbaşkanı'na hakaret ettikleri gerekçesiyle 18 kadın, gece saatlerinde evlerine gidilerek gözaltına alındı. suçun, kararın gülünçlüğünü anlatacak değilim. ama bu kadınların ve yol arkadaşlarının hiçbir biçimde geri adım atmadığını hatırlatacağım. zıplamakla yollar aşınmaz ama iktidar aşınabiliyor. istanbul sözleşmesi’nden çekilinemiyor, uygulamamak için de gerekçeler üretiliyor. bu konuda erkeklerin konuştuğunu dinleyen pek kalmadı, o yüzden konuşma sıra iktidarın kadınlarında.

akp kayseri milletvekili hülya atçı nergis, bir televizyon programında, öldürülen erkek sayısının öldürülen kadın sayısının 12 katı olduğunu söyledi. aynı temayı –asıl erkekler ördürülüyor- yazısında işleyen, sabah yazarı hıncal uluç bu rakamdan yoksun kalmıştı, içişleri bakanlığı’nın istatistikleri yayınlamadığından şikayetçiydi.

özlem zengin’i dahi çileden çıkartan ayasofya imamı mehmet boynukalın da, kadın cinayetlerinin abartıldığı kanısında. burada ufak bir parantez açıp bu çekişmelerin başka hesaplaşmalara dayanma ihtimalini hatırlatmak istiyorum. insan hakları eylem planı açıklandıktan sonra evlere yapılan baskınlar da farklı/iç hesaplaşmalara işaret ediyor olabilir ama bütün bunların kadınlarla ilgili konular üzerinden yürümesi dikkate değer.

günde ortalama bir kadının öldürüldüğü kayıtlara geçiyor, geçmeyenler de var çünkü kimi cinayetlere intihar ya da kaza süsü veriliyor. anadolu’da, ücra köylerde, nüfusa dahi kaydedilmemiş, ailesinin evinden ve çalıştığı tarladan başka çok az yeri gören, ortadan yok olduğunda kimsenin şikâyette bulunmayacağı kadınlar var. ama diyelim ki günde sadece bir kadın öldürülüyor. bu az mı! sık sık kadın cinayetleri yerine erkek şiddeti ifadesinin daha doğru olduğunu söylüyoruz. erkekler erkek olmalarından kaynaklanan sebeplerle, erkek oldukları için hakları olduğunu düşünerek, erkek oldukları için hoş görüleceklerini bilerek sadece kadınları değil, çocukları ve başka erkekleri de öldürüyor, bedenen ve ruhen sakatlıyor. (geçenlerde kendi çocuklarıyla tartıştıkları bahanesiyle 13 ve 14 yaşlarındaki iki çocuğu okul servisinde öldüren adamı duymuşsunuzdur. bu cinayetin erkeklikle bağı çok açık. onun çocuklarıyla tartışmak, bir baba, bir erkek olarak onun alanının ihlali, onun kafasında cezasız kalmaması gerekiyor.) kendilerinden güçlü başka erkekler karşısında başını eğmekten çekinmeyip gücünün yettiği karşısında kontrolünü bir kenara bırakmak başlı başına erkeklik tezahürü. bunun adı erkek şiddeti ve küçümsenecek, olağanlaştırılacak bir şey değil! çok az sayıda erkek kadınlar tarafından öldürülüyor, genellikle kendilerini savunmak için bir erkeği öldüren kadınlar mahkemelerde kötü muamele görüyor, ağır cezalar alıyor. zaten bunun böyle olduğunu herkes biliyor da politikalarda toptan bir değişiklik yapmaya niyetleri olmadığı için karşılarındaki sesleri susturmaya çalışıyorlar. yeter ki aile kurumu ayakta kalsın, yeter ki kadınlar erkeklere köle olsun, isterse günde beş kadın öldürülsün, diyorlar. siyaseti, meclis’teki kayıkçı kavgası olarak görürseniz, bunu dert etmezsiniz. ama siyasetin, topluma müdahalenin bir aracı olduğunun farkındaysanız, bunun en önemli gerçeklerden biri olduğunu unutmazsınız. böyle gerçek toplumsal dönüşümlerle ilgili, meclis’te dönenen siyasetten kimsenin beklentisi yok, kitlesel mücadeleyle, taleplerle, dayatmalarla onu değiştirmek mümkün ama.

kadınların özgürleşme mücadelesinin erkeklerin şiddetiyle karşılaştığı, onu tetiklediği doğru ama bu olguyu değiştirmek mümkün. erkek şiddetini artıran istanbul sözleşmesi değil, onun uygulanmaması! erkek şiddetini teşvik eden cezasızlık! akp’liler bunu pekala biliyor. bizim simgelere, temsili kararlara, temsili kutlamalara karnımız tok, "kadınlarımız"lara tahammülümüz yok, bunun dışında bir şey yapmayanın, başka bir şey vaat etmeyenin, bize kulak vermeyenin nezdimizde akp’den farkı yok. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi