'Yerli ve milli insan hakları'

'Yerli ve milli insan hakları'
Artı TV'de yayınlanan Söz Sırası programının konuğu İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan oldu.

Öztürk TÜRKDOĞAN


ARTI GERÇEK-Bu hafta 'Yerli ve milli insan hakları' kavramı üzerine konuşmak istiyorum. Aslında böyle bir kavram olmaması gerekir. Fakat İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi, İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin'in ve diğer gazeteci arkadaşlarımızın yargılandığı davanın gerekçeli kararını yazarken böyle bir kavram uydurdu. Biz bu kararı okuduğumuzda hepimiz çok şaşırdık. Savrulmanın bu kadar olabileceğini beklemiyorduk. 

Özellikle 2015'te silahlı çatışmaların başlamasıyla birlikte, kolluk eski alışkanlıklarını yeniden edinmeye başladı. Tıpkı Fethullah Gülen örgütlenmesinin yargı içerisinde yapmaya çalıştığı gibi insan hakları savunucuları kriminalize edilmeye çalışılıyordu, onlara karşı da hep mücadele etmiştik. Fakat devletteki ekipler değişiyor ama insan hakları savunucularına yönelik bakışları değişmiyor. Eskiden kolluk fezlekelerinde bu tip kavramları görürdük. Özellikle İHD'ye yönelik, onların Kürtlerin kimlik haklarını savunmalarını, azınlık haklarını savunmalarını, hukukun üstünlüğünü kriminalize etmeye çalışmak için saçma sapan kavramlar kullanıyorlardı. Aradan zaman geçti bir mahkeme kararında karşılaşıyoruz. O mahkeme ile ilgili gerekli her türlü yasal müracatlar şikayetler yapılacak. Ama şunu vurgulamak istiyorum, özellikle AKP'ye, Adalet Bakanlığı'na, Hakimler Savcılar Kurulu'na seslenmek gerekiyor; Ne demek yerli ve milli insan hakları? Böyle bir şey nasıl olabilir? İnsan hakları insanlığın ortak kazanımıdır. İnsanlık onurunun yerli ve millisi olur mu? Hepimiz insanız. Dolayısıyla insan olmamızdan kaynaklı bir onur kazanıyoruz. Hepimiz eşitlik, özgürlük, adalet, barış istiyoruz. Tüm insan hakları sözleşmeleri bu kavramlar üzerinden şekillenmiştir. Yargıçların sicillerine baktığımız zaman, darbeden sonra göreve başlatılmış yargıçlar olduğu anlaşılıyor. Kesinlikle bir mesleki tecrübeleri olmayan insanların anlamsız kavramlar icat etmelerine göz yumamayız. 

Hakimler Savcılar Kurulu'nun web sayfasına girdim. O sayfada, Birleşmiş Milletler Bangalor Yargı Etiği İlkeleri, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 27 Haziran 2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile kabul edilmiş. Yine aynı HSYK'nın 10.10.2006 tarihli kararı ile de Budapeşte İlkeleri kabul edilmiş. Tabiki daha yakın zaman geleceğiz. Biliyorsunuz 2017'de anayasa değişti ve artık Hakimler Savcılar Kurulu oldu, "yüksek" kelimesi çıktı. HSK'nın 6 Mart 2019 tarihinde kabul ettiği Türk Yargı Etiği Bildirgesi var. Çok açık bir şekilde insan haklarının evrenselliği, insan hakları kavramlarıyla ilgili insanlığın ortak değeri olduğu, hukukun üstünlüğü, özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden sık sık bahseder. Tüm hakim ve savcıların tarafsız bir şekilde insan hakları değerlerine sahip çıkması gerektiğinden bahseder. İstanbul gibi bir ilde bir mahkeme bunlardan nasıl haberdar olmaz? 

Bakın anayasanın 90. maddesi çok açıktır, "Temel hak ve özgürlükler ile ilgili uluslararası sözleşmelerin anayasayaya aykırılığı ileri sürülemez." Yine anayasa 138 çok açıktır, "hakimlerin hukuka uygunluk denetimi yapması gerekir." İşte o hukuka uygunluk denetimi demek, anayasa 90'a göre yürürlükte olan temel hak ve özgürlükler ile ilgili sözleşmeleri göz önüne alarak karar vermek demektir. Mahkeme heyetleri siyasi ekiplerin istek ve beklentilerine göre kararlar yazamaz. İnsan hakları savunucuları buna karşı mücadele edecektir. 

Gelelim başka bir noktaya. Adı ihtisas diye anılan ama bize göre Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin devam niteliğindeki bu özel yetkili mahkemeler meselesine. Yargı yetkisini kullanan merciiler kurulamaz. Bu anayasada açık bir şekilde yazılıyor. DGM'ler kapatıldı onun yerine CMK 251 ile görevli özel yetkili mahkemeler kuruldu. Bunlar kapatılırken hükümet, bunların tarafsız ve bağımsız olmadığını söyledi. Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesine göre mahkemeler kuruldu bunlar da kapatıldı. Daha sonra Hakimler Savcılar Kurulu kararlarıyla, Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçları yargılayacak bu tarz bize göre tamamen özel yetki kullanan Ağır Ceza Mahkemeleri açıldı. Darbe teşebbüsünden sonra da o kadar çok şüpheli ile ilgili işlem yapıldı ki inanılmaz sayıda bu tarz özel yetkili mahkemeler kuruldu. O nedenle biz özel yetkili mahkemeler sorununun bitmediğini ve bu sorunların ciddi olduğunu söylemeye devam edeceğiz. Türkiye mutlaka bu sorun alanıyla yüzleşmelidir. Adil yargılanma hakkı tam olarak yerine getirilecekse özel yetki kullanan mahkeme sistemi ortadan kaldırılmalıdır. 

Bir başka konu semboller. Bu mahkeme 15 Şubat 2021 tarihinde Özgür Gündem ana davasında ceza kararlarını açıkladı. Türkiye'de bu semboller çok sık kullanılıyor. Bazı tarihsel olayların yıl dönümlerinde sembolik olabilecek kararlar alınıyor. Bu tarz uygulamalardan vazgeçilmelidir. Günlerdir Ankara TEM şubesinde gözaltında tutulan emekli amiraller var. Ne ile itham ederseniz edin, davet usulü ifade alabileceğiniz insanları bu tarz gözaltına alamazsınız. Haksız hukuksuz bir şekilde gözaltında tutup, delil bulabilmek için gözaltında tutma biçiminden vazgeçin. Kamuoyunda tartışılan gibi bir suç istinadı varsa, kolluğun ve yetkili savcıların bununla ilgili önceden çalışması olması gerekirdi. 

İnsan hakları savunucuları olarak biz her türlü darbeye karşıyız. İHD darbelere karşı kurulmuş bir dernektir. Her zaman sivil iktidarların yanında yer alırız. Ama bir yandan da kişilerin hak ve özgürlükleri söz konusu olduğu zaman her zaman onların yanında yer alırız. Türkiye bu dengeyi hiçbir zaman kuramadı. Biraz önce verdiğim mahkeme kararındaki savrulmayı görebiliyor musunuz? Devlet içerisindeki ekiplerin isteğine göre karar üretilebilir mi? Aynı olayları tekrar tekrar yaşıyoruz. Türkiye'nin bundan çıkması gerekir. Türkiye hukukun üstünlüğü ilkesini hayata geçirecekse, İnsan Hakları Eylem Planı'nda vadedilen asgari ilkeleri hayata geçirecekse, Türk Yargı Etiği belgesindeki ilkeleri hayata geçirecekse, yargı mensupları siyasi iktidarların veya grupların ne düşündüğüne bakmamalı. Yargı mensupları Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere bakmalı, AİHM kararlarına bakmalı, BM İnsan Hakları Komitelerinin kararlarına bakmalı ve gerçekten Türkiye'nin tarafı olduğu evrensel sözleşmelerde ne yazdığına bakmalı. 

Yapılması gereken şey "yerli ve milli insan hakları" kavramını ortaya atmak değil, tam tersine Türkiye'nin insanlığın ortak değeri olan temel hak ve özgürlükleri koruyacak, hukukun üstünlüğünü hayata geçirecek yargı kararları üretmektir. Bizler de bıkmadan usanmadan bunları söylemeye devam edeceğiz. Umuyorum ki istinaf mahkemesi bu tarz ne olduğu belli olmayan kavramları kullanmayacaktır. İnsan hakları savunucuları olarak bizler her zaman demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, insan haklarından, barıştan, özgürlükten, eşitlikten, adaletten yana olmaya devam edeceğiz.

Öne Çıkanlar