Yine rejime destek verdiler

Millet İttifakı’na karşı tutum değiştirmesi ve demokratik bir zemine geçiş için ihtiyaç duyulan partinin HDP olduğunu hatırlatması gerekir.

Anayasa çiğnendi, yasalar çiğnendi, iç hukukun üstünde olan AİHM kararları çiğnendi. Daha doğrusu tamamı  askıya alındı. 2010 ve 2017’de AKP kendi değiştirdiği anayasayı bile yok saydı.

Eh bir ülkenin yönetim biçimini belirleyen en temel ilkeler bütünü olan toplumsal sözleşme çöpe atılmışsa, gerisi gelecekti elbet.

Erdoğan ilk kez "Anayasa kararı benim için yok hükmündedir" dediğinde muhalefet gereğini yapmadı. "AİHM kararı beni  bağlamaz" dedi, muhalefet yine olması gereken tepkiyi göstermedi. Son yerel seçimlerden beri de "millet iradesi beni bağlamaz" diyor. Artık seçimleri siz düşünün.

"Reis" olmak böyle bir şeydir. Hiçbir yasa, hukuk, teamül ve de sandık sonucu "Reisliği" bağlamaz. Onların ilan edilmemiş ama herkesin malumu; kendilerine özgü yasaları, gelenekleri ve yönetim usulleri vardır.

Bu yönetim biçiminin siyaset bilimindeki karşılığı diktatörlüktür ama Türkiye’de biz ona "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi" diye afili bir isim verdik. Öyle bir sistem ki hakimleri bile reis atıyor.

Bu ne ki artık "milli muhalefet" hedefine uygun olarak, milletvekillerini bile atamak için yeni anayasa ve seçim yasası istiyor. Atayamayacaklarını da cezaevine atıyor.

HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun tüm hukuk manzumesinin çiğnenerek milletvekilliğinin düşürülmesi, gidişatın ‘olağan’ sonucuydu.

Gergerlioğlu’nun özel ve çok kıymetli nitelikleri süreci hızlandırmış olabilir ama asıl mesele seçimlere giden yolu temizlemek. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile başlayıp Gültan Kışanak ve sayısız partiliye yayılan "temizlik" sürecinin bugünkü adımı Gergerlioğlu oldu da burada bitmedi. HDP’nin sürükleyici ya da Ankara tabiriyle ‘kurmayları’ hakkında onlarca fezleke var, daha sırada. 

Suçu ya da suçluyu tanımlama gayretinde bile bulunmayan adeta bütün kamuoyuna "ben öyle istiyorum, var mı itirazınız" diye açıkça meydan okuyan bir yönetimde muhalefete de kamuoyuna da düşen belli.

Tıpkı  kadın hareketinin isyanı gibi "Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz" diye haykırmadıkça, Boğaziçi direnişindeki gibi kelepçeleri söküp atma kararlılığı göstermedikçe olacaklar belli. O anamıza küfredenlerin buldozerleri, önlerine çıkanı dümdüz ederek yol açma çalışmalarına devam edecek.

O nedenle meseleyi artık hukuki zeminde tartışmak anlamını yitirdiği gibi, oyalayıcı, zaman kaybettirici, pasifize edici olmaya başladı.

Konu politik olduğuna göre etkili  politik tutum alınmadıkça reis düzeninin seyircisi olmaktan öteye gidemez muhalefet.

Tam bu satırları yazarken Saray’ın resmi ajansı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin’in HDP’ye kapatma davası açtığını duyurdu.  

Anlatmak istediğim de buydu. Hukuk, demokrasi, kurumlar varmış gibi tartışmak iktidar bloğunun istediği algıyı pekiştirmekten, hâlâ bir hukuk varmış  izlenimi yaratmaktan başka işe yaramıyor.

Üstelik CHP ve İYİP’in dünkü tutumu ne yazık ki, gidişatı engelleyecek demokratik bir blok olamayacağını gösterdi.

Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun yanında görünmemek için demokrasiyi, halk iradesini ve meclisin bağımsızlığını feda edip kulise kaçan muhalefet, aynı zamanda ülkeye dair tasavvurlarını da ifade etmiş oldu.

CHP ve İYİP’in HDP’yi mecliste yalnız bırakması, AKP/MHP bloku gitse bile demokrasi, eşitlik ve adaletin ancak Meclis dışındaki demokrasi güçlerinin örgütlenme ve siyaset üzerinde baskı oluşturabilme gücüne bağlı.   

Birbirinden oldukça farklı siyasi yelpazede yer alan gençlerin ve kadınların, baskıya, hukuksuzluğa ve eşitsizliğe karşı bir arada durabilmelerini sağlayan refleks, meclisteki siyasi partileri çoktan aşmış bir başka realiteyi anlatıyor.

CHP ve İYİP’in ise iktidarın siyaseti imha eden hamlelerine karşı aldığı tutum, araştırma sonuçlarına bakılırsa  kendi tabanlarının bile gerisinde.

Öte yandan 1980 darbesinin devamı, 90’ların kopyası olan o mecliste Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi rolünü üstlenenin Meclis Başkan Vekili MHP’li Celal Adan olması bile çok önemli bir mesajdı kamuoyuna.  Devlette  devamlılığın çok özel bir sembolü olarak görevini şevkle yerine getirdi.

12 Eylül öncesi cinayet ve katliam merkezleri olarak işlev gören ülkü ocakları ve parti teşkilatının başındaki genel başkan yardımcısı Devlet Bahçeli’nin MHP-Ülkü Ocakları davasında adı bile geçmedi ama Celal Adan sanık sandalyesindeki önemli isimlerdendi.

Yalnız DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in öldürülmesinde değil Susurluk sonrasında da adı çok geçti. Hatta DYP İl Başkanlığı yaptığı dönemde Budapeşte’de ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a yönelik saldırının tertipleyicisi olmakla suçlandı.

Bu isimlerin mecliste olabildiği bir ülkede Gergerlioğlu’nun da diğer muhalif milletvekillerinin de vekillikleri düşürülebilir, partileri kapatılabilir, sokakta saldırıya uğrayabilir hatta muhalifler bir bombayla kitlesel olarak katledilebilirler.

Ülkeyi cehenneme çeviren bu devamlılığı görmeyen, görmezlikten gelen ve hesap soracak bir yönetim biçimini hedeflemeyen hiçbir siyasi angajmanın sahici bir demokrasi, eşitlik, özgürlük vaat edemez.

Dolayısıyla HDP’nin demokratik blok kurma çağrılarının CHP ve İYİP’te hiçbir karşılığı olmadığı gün gibi açık. Dün Meclis’te pasif tutum alarak, rejime örtülü destek veren Millet İttifakı’na karşı tutum değiştirmesi ve demokratik bir zemine geçiş için ihtiyaç duyulan partinin HDP olduğunu hatırlatması gerekir.

Parti kapatılsa bile HDP seçmeninin partisine de siyasi önderlerine de  sadakati değişmeyeceğine göre Millet İttifakı bileşenlerinin HDP ve seçmenlerinin çantada keklik olmadığını anlamaları, sanırım demokrasi bloğunun oluşmasına en büyük katkıyı sunacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi