Zevk-yalakalık-kastecilik ve biz...

Sedat Peker açıklamasında Hürriyet Gazetesi’nin bir AKP’li milletvekilinin isteğiyle kendisinin bastığını söyledi ama dün Hürriyet Gazetesi’nde ve CNN Türk’te bu konuyla ilgili tık yok.

Çok nadir başıma gelir ama bugün yine utanarak yazacağım günlerden birisi. Mesleğim açısından utanarak yazıyorum, kimileyin benim gibi çalışan arkadaşlarımın gazetecilik dışında bişey yaptığımıza inanıyorum ve yapmaya da devam edecğiz.

Biliyorsunuz, bikaç gündür neredeyse bütün Türkiye Sedat Peker olayına kilitlendi, açıklamalarıyla hem AKP’yi, hem Erdoğan’ı, hem Soylu’yu, hem de MHP’yi bitirdi bana göre. Hiçbiri bu yaşananlardan nerede hata yaptıklarını açıklayabilecek durumda değil, açıklasa da inandırıcı olmaz.

Mesela Sedat Peker önceki günkü açıklamasında Hürriyet Gazetesi’nin bir AKP’li milletvekilinin isteğiyle kendisinin bastığını söyledi ama dün Hürriyet Gazetesi’nde ve CNN Türk’te bu konuyla ilgili tık yok. Belki bu doğal olabilir, çünkü bugünkü genel yayın müdürünü dövme emrini veren Sedat Peker’di. Doğal olarak Ahmet Hakan ikinci dayağı göze alamamıştır.

Sedat Peker yine gazetenin sahibi Yıldırım Demirören’e Pambukören diyerek hakaret edip, batmaktayken uyuşturucu ticaretine girerek kurtulduğunu söylüyor ve yine tık yok gazete ve TV’de.

Bunca olay olurken Sabah Gazetesi yazarımsısı Melih Altınok da önemli bir yazı yazmış dün. Kemal Kılıçdaroğlu’nun mutfak videosuyla sözümona dalga geçmiş ve zevksizliklerini anlatmış. Melih Altınok’un beğenmedikleri aşağıdaki fotoğrafta:

Haklı olabilir, çünkü Melih Altınok’un beğendiği mobilya ancak bunlar olabilir:

Bu koltukları yaptıran bir kişinin siyasetini yıllarca öven birisinin böyle bir ortamda yazacak başka bişey bulamaması da ilginç tabi.

Sedat Peker ayrıca Hürriyet Gazetesi yazarımsısı Abdülkadir Selvi’yi de yeteri kadar rezil etti ama kendisi de bu kadar hakareti kabul etmiş gözüküyor.

Arkasında Hadi ve Süleyman Özışık kardeşler geliyor, çok güvendikleri mafya tarafından da, bakan tarafından da yeteri kadar rezil edildiler, ikisi de çalıştıkları işyerlerinden kovuldular, biri Gazeteciler Cemiyeti’nden atıldı ama bir şekilde kendilerinin yanlış yaptığını söylemeye devam ediyorlar.

Süleyman Soylu sataşmasında Cumhuriyet Gazetesi’ni de unutmadı ve karaladı ama Cumhuriyet yönetimi kötü olan zamanın Can Dündar zamanı olduğunu açıklayarak zamanında "Hoşgeldin Faşist İtalya" başlığını unutmadığını, esasında hep böyle olduklarını açıklayarak bence sevgili Can Dündar’a yaşamındaki en önemli madalyayı verdi.

Son olarak da Anadolu Ajansı’nın bir muhabiri 2 bakana Süleyman Soylu’nun AKP’den de büyük mü olduğunu, neden hâlâ işini bitirmediklerini sordu ve kendisi de AA’dan atıldı ve soruşturma açıldı. Soru soran bir muhabirin atılmasına ne kadar karşı olsam da bu sorunun büyük bir olasılıkla Berat Albayrak tarafından sordurtulduğunu biliyorum ve bunu da gazetecilik adına utanç olarak görüyorum.

Ne diyeyim bütün bunlardan sonra. Artı Gerçek’i kurmak için Celal Başlangıç ve Fehim Işık’la toplantılara başladığımızda, hemen akabinde Can Dündar’la görüştüğümüzde, Ragıp Duran’la, Koray Düzgören’le, Erk Acarer’le ve sonrasında diğer çalışan ve yazarlarıyla biraraya geldiğimizde birbirimize iyi ki gazeteci gazeteci bakıyorduk. Hâlâ hepimizi dik tutan da sanırım bu gazeteci gazeteci bakışımız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi