Pelin Cengiz
AB'nin Türkiye'ye biçtiği rol: Transit gaz geçiş yolu
Türkiye'nin AB ile yaşadığı bitmez tükenmez serüvenin 1998'den beri her yıl fotoğrafını çeken AB İlerleme Raporu'nun sonuncusu açıklandı. AB'nin genişleme politikasının temel araçlarından biri olan bu raporlar, AB'ye tam üye olmaya aday ülkelerdeki ilerlemelerin ortaya konması açısından referans noktaları içeriyor.
Bu rapor, Avrupa Komisyonu'nun Türkiye'ye ilişkin hazırladığı 20'nci İlerleme Raporu. İlerleme diyorum adı öyle diye, yoksa ortada bir ilerleme filan yok malum, genel olarak durum gerilemeden ibaret. Gerilemeyi kayda düşmenin bir kıymeti var mıdır, o da ayrı bir soru işareti...
Bu raporun bugüne kadar açıklanan en sert rapor olduğu ifade ediliyor ve pek çok alanda Türkiye'nin gerilemede olduğu kaydediliyor. Rapor, Avrupa Komisyonu'nun Genişlemeden sorumlu üyesi Johannes Hahn tarafından değil, Komisyon'un birinci başkan yardımcısı olan Frans Timmerman tarafından sunuldu. AB Komiseri Hahn, "Türkiye, Avrupa'dan büyük adımlarda uzaklaştı" dedi.
Türkiye'nin AB üyelik perspektifinden hızla uzaklaştığı yönündeki ifadeler dikkat çekici. OHAL uygulamaları, çıkartılan 31 adet KHK'nın parlamento denetiminin dışında olması, parlamentonun yasama fonksiyonunun ortadan kaldırılması, alt mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarına uymaması gibi say say bitmeyen eleştiriler var.
AB'nin raporla, "OHAL'i derhal kaldırın" mesajı verdiği saatlerde, MGK bildirisinden "OHAL'in uzatılmasının tavsiye edilmesi" kararının çıkması da şaka gibiydi...
Tabi, bunlar görünen köy kısmı, bir de raporun geri kalanlarına bakmak gerekiyor.
Aslında, bu yazıya İlerleme Raporu'nun 27'inci faslı olan "Çevre ve İklim Değişikliği" başlığında kaydedilenleri yazmak için başlamıştım. Ancak, bu son raporun çevre faslında yer alan ifadelerin son yıllarda yazılmış en baştan savma, en içeriksiz ve en özensiz ifadeler olduğunu söyleyebilirim. Dolayısıyla yazacak bir şey yok.
Eski raporlarda özellikle ÇED uygulamalarındaki hukuksuzluklara atıf yapılır, mega projelerle ilgili endişeler dile getirilir, çevre koruma konusunda Türkiye'nin kendine çekidüzen vermesi gerektiğinden dem vurulurdu.
Faslın hiçbir yerinde Türkiye'nin dört bir yanından yükselen çevre ve yaşam alanları mücadelesinden, kömürlü termik santrallerin yarattığı tehlikelerden, mega projelerin hem ekoloji hem de insan hakları açısından getirdiği olumsuzluklardan bahsedilmemiş.
Sadece, "Sivil toplum, kritik ÇED uygulamalarının sürdürülmesini, çevre konularında mahkeme kararlarına riayet edilmesini ve çevresel konularda bilgi edinme hakkına saygı gösterilmesini istiyor" ifadesine yer verilmiş.
Belli ki artık iki taraf da yorgun, iki taraf da bunalmış. Belli ki Avrupa daha da bıkkın ki, çevreyle ilgili böylesi bir "adet yerini bulsun" başlığına imza atmış.
Bundan sonra AB ile Türkiye'nin arasındaki ilişkinin stratejik ve taktiksel olacağını söylemek çok boş olmasa gerek. Zira, AB'nin Türkiye'ye epeyden beri biçtiği birkaç rol var. Bu raporun kimi yerinde satır aralarında kimi yerinde ayan beyan ilan edilmiş gibi...
Bunlardan birincisi, AB'nin Türkiye'yi Avrupa'nın kapısında mülteci bekçisi olarak görevlendirmesi. Diğeri de, Avrupa'nın enerji güvenliği konusunda Türkiye'yi küstürmemek, Rusya'nın enerji tekeline ve tehditlerine karşı yanıbaşında bir ortak olarak tutmak.
Türkiye'nin şu anda Avrupa açısından ifade ettiği şey, Orta Asya ve Kafkasya'da bulunan enerji kaynaklarının Avrupa ülkelerine sevk edilmesinde transit ülke olmasıdır, bu sebepten stratejik değere sahiptir, Nokta...
Nitekim, bunun net ifadesini 15'inci fasıl olan "Enerji" başlığında görüyoruz.
İfadeler şöyle: "Arz güvenliği konusunda iyi ilerlemeler kaydedildi. Türkiye, arz güvenliğini iyileştirmeyi, yerli kaynakları teşvik etmeyi ve piyasada öngörülebilirliği artırmayı amaçlayan yeni ulusal enerji ve madencilik stratejisini benimsedi. Gazla ilgili olarak önemli ilerleme kaydedildi. Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi'nin (TANAP) ilk aşamasının inşaatı büyük ölçüde 2017 sonunda tamamlandı.
Türk Akım doğalgaz boru hattı projesinde altyapı konusunda önemli ilerleme kaydedildi. 2019 yılında faaliyete geçmesi beklenen açık deniz boru hatlarının inşaatı Mayıs 2017'de başladı ve üçte birinden fazlası tamamlandı."
Avrupa, TANAP'ı övmelere doyamamış olsa gerek ki, karşımıza 21'inci fasıl olan "Trans Avrupa Ağları" başlığında da çıktı.
İfadeler şöyle:
"Enerji ağları konusunda, elektrik ağları ile ilgili olumlu gelişmeler devam etti. Türkiye'nin komşu ülkelerle elektrik bağlantısı kapasitesi geliştirildi. Özellikle TANAP gaz şebekelerinde önemli ilerlemeler kaydedildi. Projenin 1 Temmuz 2018'de Türkiye pazarına ve 2020'ye kadar da AB'ye gaz dağıtmaya başlaması bekleniyor."
Son dönemde TANAP epeyce dikkat çekiyor ve özellikle Avrupalı yatırım bankaları bu projeye para akıtıyor.
Bunun da temel nedeni, demin söyledik, Avrupa'nın Rusya'ya olan enerji bağımlılığından kurtulabilmek için Türkiye'yi enerji koridoru olarak kullanmak istemesi. Hal böyle olunca, enerji arzı güvenliğinin sağlanması, ulaşım ağının güçlendirilmesi ve bir anlamda Avrupa'nın enerjide geleceğinin garanti altına alınması için Türkiye'deki ne ekolojik yıkımlar, ne çevre mücadeleleri ne de hukuksuzluklar raporlarda kayıt altına alınıyor.
TANAP için Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Dünya Bankası ve Asya Altyapı Yatırım Bankası'ndan yaklaşık 2,5 milyar doların üzerinde kredinin onaylandığını hatırlatalım.
Dünya Bankası, TANAP için BOTAŞ'a 400 milyon dolar, Azerbaycan'ın SGC şirketine de 400 milyon dolar olmak üzere toplamda 800 milyon dolar tutarındaki krediyi 2016 sonunda onaylamıştı.
AB hali hazırda Güney Gaz Koridoru çerçevesinde TANAP ve TAP projelerini destekliyor. Çünkü, AB üzerindeki Rusya doğalgazının hegemonyasını kırmak için Azerbaycan doğalgazının öneminin farkında...
Elbette, Rus doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşıyacak Türk Akım doğalgaz boru hattı projesinin de cepte durmasının Avrupa açısından sakıncası yok.
Türkiye bundan sonra Avrupa'nın kendine biçtiği transit doğalgaz yolu rolünü oynar, kirlenen, ranta, talana feda edilen toprağın, havanın, suyun, mülksüzleştirilen insanların derdini konuşmak yine bize düşer...