AKP’yi iktidara oturtan 28 Şubat darbecileri

Kemalist kesimde, Oda TV'cileri baş yorumcu yapan Halk TV'nin başını çektiği yayınlarda 28 Şubatçı generallerin ne denli masum olduğu konusunda gözyaşı seli aldı gidiyor.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 28 Şubat (1997) Davası’nda cezası kesinleşen emekli generaller Çevik Bir ile Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 14 sanık hakkındaki hükmün kesinleşme kararının infaz savcılığına gönderilmesinin ardından, yakalama kararı çıkardı.

Ayrıca, Ankara 5'inci Ağır Ceza Mahkemesi; 28 Şubat Davası’nda cezası kesinleşen hükümlüler ile ilgili Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı'na yazı göndererek, "Kesinleşen karar uyarınca 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 30 ve 31'inci maddelerine göre (rütbelerinin geri alınarak, TSK ile ilişiklerinin kesilmesi) gereğinin yapılması"nı istedi. 

Bunun üzerine bir kısım medyada kıyamet koptu. Özellikle de, Oda TV'cileri baş yorumcu yapan Halk TV'nin başını çektiği  yayınlarda bir göz yaşı seli aldı başını gidiyor. 28 Şubatçı generallerin ne denli masum, vatansever, yüce nitelikli kişiler olduğu, yaşlarını başlarını alan bu kişilere nasıl kıyılabileceği üfürülüp duruyor.

Evet, şurası bir gerçek. Halk desteği giderek erimekte olan görünür ve görünmeyen iktidar koalisyonunda kavga büyüyor. Yürütülen kavga yer yer aleni, kimi zaman da derinlerde şekilleniyor, türlü şekillerde de bunların dışa vurumu gerçekleşiyor. 

Yargının durumu da malûm elbette. Kararın bu 'iktidar kavgası' içinde bir şekilde çıkmasını kim kullanır/nasıl kullanacak soruları ayrı bir değerlendirmeyi gerektirir tabii. 

Ama bir de gerçek ve kamu vicdanı var. 

28 Şubatçı generaller masum mu? Hafıza tazelemek gerekir. Hatırlıyor muyuz acaba?

HAFIZA TAZELEYELİM

Aralık 1996'da Aczmendi Tarikatı lideri olduğu söylenen Müslüm Gündüz'le Fadime Şahin, televizyon kameralarına  -sözüm ona- yakalandı.  Sonrasında Kemalist olduklarını her fırsatta dile getiren 28 Şubatçı generallerin darbe iklimi yaratmak için kullanıp bir anda Türkiye'nin en medyatik figürü haline getirdikleri Fadime Şahin, uzun yıllar kamuoyundan saklandı.

Fadime Şahin’e 28 Şubat kararları alınmadan önce 'postmodern askeri darbe'ye zemin hazırlamak amacıyla tarikatlarda eğitim aldırıldığı iddianamelere geçti.

Bu arada, Fadime Şahin'in yeni kimliğinde adının  T. A. Y. olduğunu öğrenebildik. (Bu arada, Fadime Şahin'in ağır yara alan anayasal kişilik hakları ne oldu?)

Döneme damgasını vuran başörtüsü yasaklarını, üniversitelerde faşist bir uygulama olarak icat edilen 'ikna odaları' da uygulamalara eklenince; bunların toplumsal cevabı olarak, 20 yıllık AKP otoriter rejimi kuruldu. Bunları dikkatimizden kaçırmamamız ve hatırlamamız gerekmez mi?
Muhalefet partileri ve medyaları işin bu yanına neden hiç girmiyor?

İktidarın tüm 'sınır ötesi' operasyonlarına parmak kaldırma yarışı içinde olup da, sonradan da eril bir dille "Sınır Namustur!" sloganlarının arkasına sığınıp, iktidarın kucaklarına düşeceği günü beklemedeler tabii. 

28 Şubat tam bir rezaletti. Hem bugünkü rejime yol verdi, hem de büyük ekonomik yolsuzluklara yol açtı.

Darbeyi destekleyen kodaman medya işte o dönemde karşılıklarını birer banka sahibi olarak aldı. Sonradan da bu bankaların içini boşaltarak kamuyu muazzam zarara uğrattılar. Bu alanda da bugünkü rejimin ve akıl almaz yolsuzlukların öncülü oldular.

YA ANDIÇ KONUSU?

Bakın mağrur ve güçlü dönemin Çevik Bir generalinin tarihe geçirttiği andıcının mağdurlarından gazeteci Cengiz Çandar neler söylüyor. Onu da bir hatırlayalım:

"Bize yapılan ideolojik bir suçlama değildi. Akçalı bir suçlamaydı. Düşünün, PKK’dan para alıyorum ve karşılığında yazı yazıyorum. 'Andıç'la atılan iftira bu! Babamı kahreden şey, çok yakın arkadaşlarının bile, "Hiç beklemezdik. Nasıl yaptı bu çocuk bunu? Çok üzüldük" demeleri oldu. Oysa biz andıçlanmıştık!.."

28 Şubat’ta,itirafçı  Şemdin Sakık’a ait olduğu söylenen düzmece bir ifadeyle suçlananlardan Cengiz Çandar, 2012'de Neşe Düzel'e (Taraf gazetesi) verdiği röportajda yaşananları anlatmayı şöyle sürdürüyor:

"Sakık bana avukatıyla haber gönderdi ve kesinlikle ifadesinde bizim adlarımızdan söz etmediğini söyledi. Zaten andıç işinin özeti şudur. Bazı isimlere karşı bir psikolojik savaş yapılmak isteniyor ve bu operasyonun bir parçası olarak Sakık’ın ifadesi manipüle ediliyor. İfadesine bizim isimlerimiz yapıştırılıyor.

"...Bir karanlık noktası da budur işin. Hukuk dışı ne varsa yapıldı bu konuda. Mehmet Ali Birand, DGM’de dava açmaya çalıştı, kendisiyle ilgili suç duyurusunda bulundu, 'Ben suçluyum, ifademi alın' dedi ama mahkeme hiç oralı olmadı. PKK’dan para almakla suçlanıyor ve Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) oralı olmuyor. Bir ay sonra 1998 haziranında DGM’ye çağırıldım ben. Dosyayı kapatacaklarmış! Dosyayı kapatabilmeleri için de benim ifademi almaları gerekiyor. Savcı ifadeye başlarken bana Sakık’ın ifadesini uzattı. 'Ne diyorsunuz?' dedi.
 İfadeye baktım gazetelerde bizimle ilgili yer alan suçlamalara ilişkin hiçbir şey yok. Aksine şöyle bir şey var. Ona bizim isimlerimiz sorulmuş. O da, 'Biz bu kişileri genel olarak devlet yanlısı görürüz. Yalnız onların bir farkı var. Bunların, Kürt sorununun çözümü konusunda resmî politikadan farklı çözüm önerileri var' diyor. İfadesinin sonlarında da Öcalan’ın basını nasıl gördüğüyle ilgili bir başka soruya, 'Öcalan, Türk basınını satın alınabilir kişiler olarak görür' diyor. O söylediklerinin bizimle alakası yok. Savcıya, 'Bu ifadede bizi suçlayan bir şey yok ki' dedim. Savcı, 'Basında çıkan yazılar var ya...' dedi.

DGM savcısına, 'Sakık’ın ifadesi bana verdiğiniz mi yoksa basında çıkanlar mı?' dedim. 'Benim verdiğim' dedi. 'O zaman ben niye buradayım? Benim değil, benimle ilgili iftiraları atanların, yayımlayanların burada olmaları ve ifade vermeleri gerekir' dedim. Bana, 'Burası Türkiye, böyle şeyler olmaz' dedi. Dava böylece kapatıldı. İki yıl sonra da bu işin andıç olduğu ortaya çıktı! Size bir özet yapayım. Çünkü olaylar şöyle gelişti. 28 Şubat kararlarının bildirildiği Milli Güvenlik Kurulu toplantısı 1997’de yapıldı. Bizim hedef olduğumuz andıç tertibi ise bir sene sonra 1998’in ilkbaharında gerçekleşti. İki yıl sonra da bunun Genelkurmay’da hazırlanmış andıç olduğu ortaya çıktı.

Andıçlananlar arasında Ben, Mehmet Ali Birand, Akın Birdal var. Andıçta, bizim itibarlarımızı yok etmek üzere bize karşı operasyonel bir adım atılması gerektiği belirtiliyordu. Bunun, medyada kendilerine yakın şahsiyetlerle temas edilerek yapılacağı söyleniyordu. Ve gerektiğinde, 'Altanlar' denerek, 'Ahmet Altan ve Mehmet Altan’la da ilgili aynı operasyon yapılabilir' deniyordu. Yani bizimle ilgili yapılacak olan tertipler, icap ettiği takdirde Altanlara da yayılacaktı...

28 Şubat döneminde Sabah gazetesinde çalışıyordum. Sabah ve Hürriyet’te manşet oldu bu haber. Bir gece önce de Kanal D ana haberlerde, Uğur Dündar tarafından bizim isimlerimiz verilerek birinci haber olarak okundu aynı metin."

Anlatılana göre; M. Ali Birand’ın askerî algılamaya göre iki büyük kusuru olmuş. Birincisi, Abdullah Öcalan’ı ve Osman Öcalan’ı ekrana çıkartması İkincisi, 'Emret Komutanım' kitabının son halini yayımlanmadan önce komutanlara göstermemesi ve kitaptaki maaş bordroları, astsubay maaşlarının gösterilmesi. Komutanlar çok rahatsız olmuşlar.

Cengiz Çandar ile ilgili kısmı da özetle; Talabani ve Barzani’yle Cumhurbaşkanı Özal arasındaki ilişkilerin (Irak Kürtleri ile) kurulmasını sağlamış olması, tabunun Cumhurbaşkanı üzerinden yıkılması ve de 28 Şubat’a başından beri çok sert karşı koymuş olması...

Yukarıda küçük bir kesitini aktarmaya çalıştığım 28 Şubat darbesi, öyle masumane bir girişim, dönemin güçlü generalleri de bugünkü halim selim hallerine bakılarak  birer masum değillerdi.

Cezalar hangi 'iktidar hesaplarıyla' verilmiş ise, o gün de benzeri iktidar hesapları ve kişisel hırslarla çeşitli senaryolarla, andıçlarla "aman şeriat kapıda" umacısı kullanılarak yapılmıştı. O döneme dek görülmüş en büyük soygun da o perdelemenin arkasında yaşanmıştı.

Ve tabii, kime niyet, kime kısmet. 

Bu darbenin karşılığı da; 20 yıl süren bir AKP /Saray rejimine giden yolun taşlarını döşemiş olması. 

Bakmayın siz Kemalistlerin, Halk TV'nin, Oda TV'cilerin isyanlarına ve göz yaşlarına...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi