Güldem Atabay
Baskın basanın mıdır?
Alice Harikalar Diyarında tünele düşmüş Alice gibiyiz. Döne döne sonu gelmez bir tünelin içinde düşerken olanı biteni kavramaya, anlamlandırmaya zaman bulmakta hep beraber zorlanıyoruz.
Daha geçtiğimiz pazar gecesi İlim Yayma töreninde faiz indirimlerine devam edeceğini yüksek perdeden açıklayarak faizler savaşındaki azmini yineleyen Cumhurbaşkanı, 24 saat geçmeden Kabine toplantısı sonrasında "Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat" (KKTL) ürününü açıklayıverdi. Pazar gecesi "Dalgalı kur, gittiği yere kadar gider, anırsanız da faiz düşüreceğiz" diyen Sayın Erdoğan böylece pazartesi TL/doları 18,32’ye taşıyacak ateşe gaz dökmüştü.
Şimdi anlıyoruz ki, hangi aklın ürünü olduğunu büyük olasılıkla daha sonra öğreneceğimiz KKTL çoktan planlanmış, yeni Bakan Nebati’nin aynı hafta sonu bankalarla toplantısında konu olmuş ve destek istenmişti.
Sanki Cumhurbaşkanı’nın pazar gecesi yaptığı açıklamalar tüm pazartesi günü boyunca TL’yi rekor diplere sürüklememiş gibi, günün sonuna kadar beklenerek Nebati’nin deyimiyle bir manifesto kıvamında bir açıklama hile Erdoğan TL’yi "kurtaran" hamleleri televizyonlardan sıraladı. Böylece Cumhurbaşkanı bir kez daha TL’yi Erdoğan’ın yanlış para politikasının kurbanı olmaktan kurtarmış oldu.
İzleyen saatlerden başlamak üzere, TL’de muazzam bir ralli başladı ve bu yazı kelem alındığı saatlerde 18,37’den başlayan TL/dolar 10,25’ler seviyesine kadar geriledi. Pazartesi gecesi o saatte hane halkının banka internet sitelerine koşarak bu ölçekte bir döviz satışı yapmasının imkansızlığı 128 milyar doların satışı süreci tedrisatından geçiren herkesin kafasında aynı soruyu canlandırdı? Acaba Bakan Nebati’nin iddia ettiği güçlü ve güvenilir liderlik eliyle değil de kamu bankaları marifetiyle mi gerçekleşmekteydi TL’nin hızlı değer kazanımı?
Gerçeğin açığa çıkma huyu AKP kadrolarının iktidarı korumak için neler yapabilecekleri bilindiğinden bu sefer aylar sürmedi. Uğur Gürses’in T24’teki köşesinden rakamlarla ifşa ettiği üzere "arka kapıdan döviz satışları" geri dönmüştü. 20 ve 21 Aralık günlerinde merkez bankası hiç dövize satış yönünde doğrudan müdahale yapmazken, söz konusu iki kritik günde TL’yi dolara karşı 18’den 12’ye düşüren toplam 7 milyar doların yine kamu bankaları aracılığıyla piyasalara satılmıştı. Bankanın doğrudan müdahaleleri ve bu dolambaçlı satışlarla beraber swap hariç merkez bankasının döviz rezervleri de yeniden -60 milyar dolara dayanmıştı. TL/doların 10’lu seviyelere taşındığı perşembe gününde de muhtemelen satışlar 7 milyar dolarla kalmamış daha da yüksek seviyelere ulaştırılmıştı.
İllüzyonun TL üzerinden görünen kısmı da böylece tamamlandı. Merkez Bankası’na konumlandırılan Kavcıoğlu nasıl yükselen enflasyona rağmen TL ateşini körükleyen faiz indirimlerini sorgulamadan gerçekleştiren araç olduysa, yeni hazine ve Maliye Bakanı, iki önceki Bakan Albayrak’ın yakın dostu Nebati de TL’de yapay değer artışı için gerekli arka plan operasyonunu tamamlamış; Cumhurbaşkanı’nın zafer ilan etmesine alanı açmıştı.
22 Aralık akşamüstü Sayın Cumhurbaşkanı adına atılan tweet İletişim Başkanlığı’nın gelen topu gole çevrildiğinin kanıtı niteliğindeydi.
"Yeni Ekonomi Modeli" beklenen başarıyı yakalamıştı. Eleştiriler, modelin boşluğu hakkında sorulan sorular bertaraf edilmiş, Türkiye halkı yeni ekonomi politikasını benimsemiş ve TL’nin değerinin geldiği yerden de izlenebileceği üzere tartışmasız biçimde Erdoğan’a destek vermişti. Daha da önemlisi artık Cumhurbaşkanı’nın TL’de tüm yaşananlara rağmen neyi, niçin, nasıl yapacaklarını bildikleri nereye varılacağını bildiği hakkında bir soru kalmamalıydı.
"Döviz kurunu, serbest piyasa ekonomisi kuralları içerisinde ülkemizin gerçeklerine uygun, öngörülebilir, sürdürülebilir bir seviyeye getirmek için açıkladığımız program etkisini göstermiştir. Milletimiz bu programdaki tedbirleri ve kararlı duruşumuzu takdirle karşılamış, benimsemiş; piyasalar da buna uygun adımları atmıştır. … Kurun dengeye oturması sadece bankada parası olan vatandaşımızı değil üretimden enflasyona ekonominin her alanını ilgilendiren olumlu bir gelişmedir. Aynı şekilde ihracatçının önünü görebilmesini sağlamak da tüm ekonomiye müspet yönde etki edecektir. Kazanan sadece bankada parası olan veya ihracat yapan değil ülkemizin tamamıdır, 84 milyonun her bir ferdidir. Herkesi yatırıma, istihdama, üretime, ihracata davet ediyor, ülkemizi cari fazlayla büyütme kararlılığımızı tekrarlıyoruz. Altını çizerek söylüyorum: Ne yaptığımızı biliyoruz. Niçin yaptığımızı biliyoruz. Nasıl yapacağımızı biliyoruz. Nereye gittiğimizi biliyoruz. Nereye ulaşacağımızı biliyoruz."
Erdoğan TL’yi düşürüp kaldırdığı günden sonra sahneyi net bir şekilde Nebati’ye bıraktı. TRT yayınında dahi ekonomik veriler sorulduğunda gözlerindeki parıltıdan bahsederek ne yapıldığının bilindiği sorularını canlandıran Nebati dün geceki NTV yayınında daha hazırlıklı bir performans gösterdi. Rakamlara girmek yerine dünyaca ünlü birkaç ekonomistin isimleri sıralayarak sıradan vatandaşın gözünü boyamalı girişinden sonra, yerlilerin 10 milyar dolar KKTL ürünü aldıklarını ilan etti.
Beraberinde kamu bankaları üzerinden gizli ve tabi kime yönlendirildiği meçhul döviz satışını da legalize ederek TL’ye "Merkez Bankası ya da Hazine neden müdahale ediyor diyorlar. Türkiye, elindeki bütün enstrümanları kullanır" deyiverdi. Türkiye’nin uzun süredir kaybettiği aksak da olsa demokrasisi içinde neden kamu bankaları kendisine ait olmayan borç niteliğindeki dövizleri merkez bankasının aktarmasıyla hangi kanundan yetki alarak satar diye bir soru elbette gelmedi. Elinde gösterdiği iki slayt ile Yeni Ekonomi Modeli’nin nasıl bir cevher olduğunu, Türkiye ekonomi modeli olarak literatüre gireceğini parlayan gözleriyle eklemekten de kendini alamadı.
Keşke ekonominin işleyişi Nebati’nin sunduğu kadar lineer ilerleyen bir mekanizma olsaydı.
Örneğin, kamu bankalarının döviz satışlı ile değeri artan TL’ye vatandaşlar Hazine tebliği ile daha kanuni altyapısı bile oluşturulamayan KKTL’ye olmadan vatandaşlar koşarak ve coşarak ilerleselerdi. İki gün önce değersiz kurun istendiğini, bu sayede "rekabetçi" kur ile cari fazla verilerek fiyat istikrarı olacağını satan Yeni Ekonomi Modeli devredeyken; kamu bankaları yoluyla merkez bankasının zaten olmayan rezervlerini satarak TL’nin artırılan değeri ile dolar bazında yeniden 400 dolara çıkan asgari ücretin mesela bu yolda engel olacağı gibi tezatlara bir ay içinde derin savrulmayla tanık olmasaydık da kafalarda sorular oluşmasaydı. Ya da 84 milyon ayrı davranışın birleşimiyle oluşan karmaşık ekonomik döngü Bakan Nebati’nin renkli grafiğinde görülen düzlem içinde hareket edebilseydi.
TL’de yaşanan değer artışı Bakan’ın basit iki boyutlu dünyasında hemen fiyat indirimlerine dönüşebilseydi.
Nebati’nin NTV açıklamalarında son dakikalara sığan müjdelerini de atlamamak gerek. Ocak ayından itibaren enflasyonda düşüş yaşayacağımızı söylerken, bankalardaki batık/sorunlu kredilerin 2018 kur krizinden bu yana sürüklenmesinde temel araç olan "Kredi Garanti Fonu" uygulamalarının genişletilerek devreye sokulacağını ilan etti. Başka bir illüzyonla enflasyondaki düşüşü mucizevi olarak yaratacak sektörel KDV indirimlerinin de yolda olduğunu söyledi. TL’nin dolara karşı 12’lerde kalması halinde KKTL’nin Hazine’ye bir yük oluşturmayacağını ancak tabi buralarda (10 civarı) kalacaktır diye çabucak ekleyişi de dikkatli kulaklardan kaçmadı elbette.
Yerlilerin KKTL trenine atlamadığı gerçeği, döviz mevduatlarından TL’ye dönüşün merkez bankasının yaptığı "şak bir 10 milyar dolar, şak bir 10 milyar dolar daha" temposunda gerçekleşmediği önemli bir ayrıntı olarak önümüzde durmakta. TCMB Erdoğan’ın talimatıyla faiz indirimlerine devam ederken TL’nin değer kaybedeceği, fiyat artışlarının kolay kolay geriye alınmayacağı, ocakta enflasyonda düşüş şöyle dursun çok yüksek bir sıçrama göstereceği, asgari ücret ayarlamasının eriyeceği ve tabii Fed’in parasal sıkılaştırmasının TL üzerinde etkisinin artarak hızlanacağı 2022 ilk yarıda Nebati gerçeklerle, bakanlığı döneminin bu ilk aylarında çok net şekilde karşılaşacak.
Kavcıoğlu-Nebati paslaşmasıyla yaratılan sanal ortam Cumhurbaşkanı için reddettiği erken seçim için baskın basanındır anlayışıyla bir erken seçim kararına sahne olacak gibi görünüyor. Erdoğan her zamanki dik duruşluyla bu kararı alan taraf olmasa da ortağı Bahçeli bu adım için biçilmiş kaftan niteliğinde. Asgari ücret zammı arkasından memur ve emeklilere yapılacak yüklü zamlar, TL’yi kamu bankaları aracılığıyla yapay şekilde güçlendirmek, genişleyen KGF ve KDV indirimleri ile enflasyonda illüzyon çabaları hep bu olası adımın ön işaretleri.
Derin ekonomik problemleri sorumsuzca daha da derinleştirerek bütün tuşlara aynı anda basmak suretiyle kazanmayı hedefledikleri erken seçimden sonraya ötelemek pahasına atılan bu adımların 2022 ilk yarıda Türkiye ekonomisini getirdiği aşamayı hep beraber izleyeceğiz.
"Baskın basanındır" yaklaşımı ile gidilecek bir erken seçim, Türkiye’nin kırılgan ekonomisi veri alındığında çok da kalıcı olmayacak bir vahanın yapılan hataların büyüklüğü eşliğinde hızla yok oluşuna denk de gelebilir.