Koray Düzgören
CHP’li arkadaşlar, Kürtlere akıl vermeyi bırakın artık!
Öncesi de var ama, özellikle 7 Haziran 2015 seçiminden bu yana, içlerindeki derece derece Kürt düşmanlığının etkisinden kurtulamayan birçok CHP’li arkadaşımız, her seçim sürecinde bıkmadan usanmadan bir sakızı çiğnemekten yorulmadılar.
"Kürtler AKP ile, devletle anlaştı, şu ya da bu çıkarları için bizi satacaklar. İktidar partisine oy verecekler."
İddia ettikleri çıkarlar bazen federasyon, bazen demokratik özerklik, bazen birkaç milletvekilliği, çoğu zaman da Öcalan’ın özgürlüğü olur.
Her seçimde ya da referandumda hüsrana uğrarlar. Kürtlere yönelttikleri iddiaların, suçlamaların, aşağılamaların boşa çıktığı görülür.
Bir dahaki seçime ya da referanduma kadar seslerini çıkaramazlar. Susarlar.
Ama ne zaman bir seçim kararı alınsa ya da normal bir seçim sürecine girilse tezviratlar başlar.
"Kürtler, HDP seçmeni, AKP ile anlaşıp Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını destekleyecek" ya da "Tek adam rejimini yerleştirecek referanduma oy verecek."
İddiaları ciddi olarak yazılıp çizilir.
Bunlar da gerçekleşmez. Çünkü biraz zahmet edip Kürtleri, sorunlarını tanımaya, yaşadıklarını anlamaya çalışsalar, savundukları politikaların ne kadar tutarsız olduğunu görebilecekler ama bunu yapmazlar.
Her seçimde ve referandumda Kürtlerin, HDP seçmeninin nasıl bilinçli oy kullandığı ortaya çıktığı halde bundan da dersler çıkarmazlar.
Kürtlerin, sonucunu önceden tahmin etmelerine rağmen, büyük bir özveri ile sürdürdükleri ve destekledikleri barış süreci bile bunların birçoğu için ihanetten başka bir şey değildir.
31 MART YEREL SEÇİMİNDE KÜRTLER NE YAPTI?
31 Mart yerel seçimi öncesinde de bazı spekülasyonlar, söylentiler yayılmaya başlamadan HDP yönetiminin seçim stratejisini açıkça duyurmasıyla bu çabalar başlamadan söndürüldü.
HDP yönetimi, hedeflerinin Kürdistan’da kayyım işgalindeki belediyeleri kurtarmak, Batı ve Güney’de ise aday çıkartmayarak bir demokrasi açılımını gerçekleştirmek olduğunu kamuoyuna açıkladı.
Zindandaki eski liderleri Selahattin Demirtaş’ın da HDP seçmenini, ‘Gerekirse bağrına taş basarak muhalefetin adaylarını desteklemeye’ çağırmasıyla büyük bir değişim gerçekleşti ve iktidar ağır bir yenilgi aldı.
HDP seçmeninin disiplinli, bilinçli ve özverili oyları sayesinde CHP adayları, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok büyük şehirde seçimleri kazandılar.
Buna rağmen CHP yönetiminin ve birçok CHP’li yazarın bir iki istisna dışında, bu özverili demokrasi hamlesini görmezden geldiğini, Kürdistan’daki hukuk ihlallerine, hilelere ve kanunsuz uygulamalara ise sessiz kaldığını da biliyoruz. (İstanbul belediye başkanlığına seçilen Ekrem İmamoğlu’nun HDP seçmenlerine ve Kürtlere teşekkür ettiği cümlelerin değerli olduğunu vurgulayarak…)
Buna rağmen HDP seçmeni ve demokrasi güçleri, başarıya yol açan bu işbirliğini muhalefet cephesinin tabanda bir araya gelerek daha da güçlenmesine yol açacak olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi.
Bu birliktelik sayesinde demokrasi mücadelesinin güçlenebileceğine ilişkin umutlar yeşermeye başladı.
Bu noktada, İstanbul’daki seçim yenilgisini kabul etmeyen iktidar koalisyonunun baskısı ile YSK’nın (Yüksek Seçim Kurulu) haftalar sonra sonuçları iptal ettiği açıklandı.
YSK, 23 Haziran’da sadece belediye başkanlığı için yeni seçim yapılmasına da karar verdi.
AYNI GÜN ÖCALAN’IN MESAJI KAMUOYUNA AÇIKLANDI
YSK’nın, iktidarın talebini karar diye açıklayarak yeni seçim tarihi belirlediği gün çok önemli bir gelişme daha oldu.
8 yıldır ağır bir tecrit altında olan Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesine izin verildiği ve bir mesaj gönderdiği kamuoyuna duyuruldu.
Görüşme, 2 Mayıs’ta gerçekleşmiş ama açıklama YSK’nın iptal kararını aldığı gün yapılmıştı.
Hemen tezvirat mekanizması çalışmaya başladı.
Tesadüfün bu kadarı çok manidardı!
Öcalan’ın açlık grevlerinin kimseye zarar vermemesi gerektiğini vurgulayan mesajıyla birlikte HDP seçmeni ve Kürtlerin, yenilenecek seçimde iktidarı destekleyeceğine ilişkin yorumlar havada uçuşmaya başladı.
Seviyesiz, dedikodu düzeyindeki iddiaları, ıvır zıvır söylentileri ve yakıştırmaları dikkate almıyorum.
Ciddiye alınan bazı CHP’li yazarların dahi bu beylik söyleme başvurduğunu görmek can sıkıcı.
İktidarın kalemleri ile CHP’nin kalemleri neredeyse aynı şeyleri yazmaya başladılar.
Mesela o yazılardan birinde, İstanbul seçiminin iptali kararının alınmasını isteyen güçlerin, yapılacak yeni seçimde başka partilerden oy almaya çalışacakları belirtilirken ilk akla gelen partinin HDP olduğu vurgulanıyor.
Oyları alınabilecek seçmenlerin başında HDP seçmeni ve Kürtler sayılıyor.
Sebebi de hazır:
YSK kararının alındığı gün, 8 yıldır tecrit altında olan Abdullah Öcalan ile avukatlarının görüştüğü kamuoyuna duyuruluyor.
Öcalan adına yapılan açıklamada, Suriye Kürtlerine yönelik olarak Türkiye’nin hassasiyetlerine dikkat edilmesi tavsiyesi ile açlık grevlerinin tehlikeli noktaya gelmemesi gerektiği ifade ediliyor.
Yazıda, Öcalan’ın bu iki açıklamasının iktidarın hedeflerine ve yaklaşımına yakın olduğu ileri sürülüyor. Hatta Kürt sorununun çözülmesi için hiçbir belirti taşımadığı da değerlendiriliyor.
Bu yoruma, insaf demek gerekiyor. Bu açıklama, iktidarın hedeflerine ve yaklaşımlarına yakın olarak değerlendirilebilir mi?
Ayrıca neden hemen akla HDP ve Kürtler geliyor?
Evet, yerel seçim sonuçları çok önemli ve İstanbul sonuçlarının tanınmayarak seçimin yenilenmesi, şeklî demokrasinin bile sonu olarak yorumlanabilir. Öcalan’ın açıklamasını sanki iktidara bir destekmiş gibi algılayan da olabilir.
Tabii ülkede çoğu tutuklu ve hükümlü binlerce insanın, bir kısmı yüz günün çok üzerinde (Leyla Güven 181’inci gün) açlık grevi yapıyor oluşu gerçeği gözardı edilirse...
Açlık grevlerinden ölüm haberlerinin gelmesi, İstanbul seçiminin iptaline karar verilmişken iktidarı daha da zor duruma düşürebilirdi. İptal kararı nedeniyle gerginleşen ortamın açlık grevlerinde meydana gelebilecek ölüm olayları protestolarına karışması, iktidarı korkutan bir ihtimal olabilir.
Belki de iktidar bu nedenle, protestoların daha da büyümesinden korktuğu için, Öcalan’la görüşmeye izin vermiş de olabilir.
TECRİDİN KIRILMASI VE SÜRECİN BAŞLAMASI ORTAK TALEP
Kaldı ki tecridin kırılarak diyaloğun başlatılması, barış isteyen herkesin ortak talebidir.
Ama bu talep, AKP-MHP-Devlet Koalisyonu’nun en istemediği şeydir.
MHP’ye ve devlet içindeki güçlere teslim olmuş ve Kürtlerle köprüleri yıkmış olan Erdoğan’ın Kürt oylarına ilişkin beklentisinin kalmadığını bugün bölgedeki çocuklar dahi bilecek durumdadır.
Buna rağmen bazı yazılar ya da yorumlar, HDP yönetimi ve Kürt politikacılardan yapılan açıklamaları dahi beklemeden ya da onları dikkate alma gereği duymadan yazıldığı için şu beylik değerlendirmeleri tekrarlamaktan bıkmıyorlar:
Bu görüşme ve açıklamayla AKP-Devlet Koalisyonu’nun amacı, Öcalan ile yeni bir süreç başlatma vaadi karşılığında Kürtlerin de İstanbul’un yenilenecek seçiminde, bu sefer seçimi boykot etmelerini sağlamak olabilirmiş.
Kürtlerin iktidarla anlaşma ihtimalini dile getiren bu beylik iddia için şu söylenebilir:
HDP seçmeninin ve Kürtlerin ‘Bağırlarına taş basarak’ Mansur Yavaş dahil CHP’li adayları büyük oranda destekleyerek onlara seçim kazandırdığı gerçeğini hiç unutmayalım. Türkiye demokrasi tarihinde böyle bir siyasi operasyonun örneği bulunmuyor.
HDP’li seçmen, Kürtler, Türkiye rahatlasın diye, bu iktidar yenilsin ve gerilesin diye, demokratik sürece dönülebilsin diye muhalefetin adaylarını destekledi.
Şimdi kalkıp bu ilkesinden ve amacından vazgeçer mi? Şimdiye kadar vazgeçti mi?
(Bakınız: Selahattin Demirtaş’ın çeşitli açıklamaları, HDP Merkez Yönetim Kurulu açıklaması. Eş Başkanların ortak açıklaması. Eş Başkan Sezai Temelli’nin grup toplantısı konuşması, Ertuğrul Kürkçü’nün açıklaması vb. açıklamalar)
KÜRTLERE AKIL VERMEK YERİNE YAN YANA DURMAK
Bu yazılardan birinde ve benzerlerinde Kürtlerin iktidarla anlaşma senaryolarından sonra HDP seçmenine ve Kürtlere bazı öğütler de veriliyor:
Kürtler de, Kürt siyasi hareketi de Kürt sorununun çözülmesinin ancak demokrasi ve hukukla mümkün olduğunu bilmek zorundaymış!
YSK kararı, ülkede demokrasinin de hukukun da bir kez daha rafa kaldırıldığını göstermiş. Hukuk ve demokrasi olmadan Kürt meselesi de çözülemezmiş!
HDP ve Kürtler bunu herkesten daha iyi biliyor ve uzunca bir zamandır dile getiriyor. Bunun için bütün demokratik güçlerin bir araya gelmesi gerektiğini savunuyor.
Ama bunu CHP’ye ve diğer muhalefet güçlerine bir türlü anlatamıyor.
31 Mart’ta CHP’nin üst yönetimi bu mesajı yine anlamadı, anlamak istemedi ama taban ve seçmen Kürtlerle, HDP seçmeni ile bir arada olmadan bu iktidarın devrilemeyeceği gerçeğini gayet iyi algıladı.
Böylesine önemli bir hava yakalanmışken Kürt düşmanlığından kaynaklanan beylik lafları tekrarlamanın bir yararı yok.
Bugüne dek barış ve demokrasinden zerre taviz vermeyen HDP’yi de Kürtleri de hiç merak etmeyin.
Kendi partilerinizdeki, hatta kendi içinizdeki faşizmle ve faşistlerle, kürt düşmanlığıyla yüzleşin yeter!.
Her fırsatta Kürtleri aşağılayan, dışlayan tavsiyeleri de bırakın.
Bakın o zaman her şey çok daha güzel olacak.
Demokrasi mücadelesi asıl o zaman bir anlam kazanacak...