Pelin Cengiz
İmar affı İstanbul'a ihanetten sayılmıyor mu?
Yıllar geçtikçe Türkiye'nin popülist siyasetçilerinin seçim dönemlerinde imar işlerini siyasi ve maddi rant kaynağı olarak kullanma zihniyeti giderek güçleniyor. Kent düzeninin toplum düzenini doğrudan etkilediği, büyükşehirlerde taşın toprağın altın olmadığı, bozulan kent dokusunun insan dokusunu da bozduğu gerçeklerinin de elbette en ufak bir kıymeti yok.
24 Haziran'a doğru giden süreçte AKP Hükümeti, elinde ekonomik anlamda kullanabileceği tüm araçları seçim rüşveti olarak dağıtıyor. Vergi indirimleri, varlık barışı, çeşitli teşvik paketleri derken imar affı da bunlardan biri. İmar affının, diğer seçim rüşveti araçlarına göre daha maliyetsiz, bütçeye ek yük getirmeyecek cinsten olması da tercih sebebi.
Eskilerde gecekonduya tapu vermek vardı, şimdi mesele gecekonduyu çok aşmış durumda. Gündemde onlardan çok imar yasalarına uymayan gökdelenlerin, alışveriş merkezlerinin, yandaş gayrimenkul projelerinin yasallaştırılması var.
Başbakan Yıldırım, ısrarla "imar affı değil imar barışı" diyor, kelime oyunlarına gerek yok, iktidarın yasalaştırdığı uygulamanın adı açık ve net imar affı. Yasaları delerek Boğaz sırtlarına, kıyılara, ormanlara kaçak, denetimsiz, kuralsız yapı inşa etmişlerle toplum değil, siz iktidar olarak "barışıyor" olabilirsiniz, kent suçu işleyenlerle barışan biz değiliz...
Düşünebiliyor musunuz, seçime bir ay kala yüzde 60'ı kaçak olan ülke konut stokuna af getiriliyor. 25 milyon civarında binanın yarısından fazlasının imar sorunları var. Aşağı yukarı 15 milyon yapıdan bahsediliyor. Bunlara afla yapı kayıt belgesi verilecek.
Eğer değerinin yüzde 3'ünü imar bedeli olarak verirlerse, bu yapılardaki yasadışılıklar devlet eliyle yasallaşacak. Örneğin, değeri 1 milyon lira olan bir mülkiyet 30 bin lira verirse, onların tabiriyle devletle barışabilecek. Ayrıca, Hazine arazilerinde yapılan yapılardan farklı olarak bir rayiç bedel alınmayacak.
Doğal ve arkeolojik sit alanları üzerine inşa edilen oteller, AVM'ler, rezidanslar ve birtakım ticari tesisler, kıyılar, boğazlar, tarım arazileri gibi kısmen ya da tamamen yapı yasağı olan yerlerde kaçak olarak inşa edilen yapılar da imar affından yararlanabilecek.
Mesela, afla birlikte İstanbul Zeytinburnu'ndaki hakkında yıkım kararı alınmış 16-9 kuleleri, kaçak Ağaoğlu Maslak 1453, Aqua Florya AVM, kente, kıyılara, doğaya, ormana karşı işledikleri suçları parayı bastırıp sicillerinden sildirecek.
Yıllardır kent rantını iktidarının önemli bir parçası haline getiren AKP, bu kez geniş bir imar affı operasyonuyla "kentlere ihanete devam" bayrağı açtı.
Hatırlarsınız, geçen yıl bir toplantıda Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum. Bizim evlerimiz genişlese de gönüllerimiz daralıyor. Binalarımız yükseldikçe ufkumuz kararıyor" demişti.
Aynı tarihlerde yine Erdoğan, "Tüketim hırsının körüklendiği, hedonizmin teşvik edildiği bir sürecin bizi götüreceği yer hiç de parlak bir yer olmayacaktır. İçinde bulunduğumuz ekosistemi tahrip eden her adımın sonu felakettir. Bu noktada acilen bir özeleştiriye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum" sözlerini sarf etmişti.
Bu konuşmasından daha evvel de Erdoğan, "Bizim medeniyetimizde şehirler, mahalleler ve sokaklar insanın yaratıcısına yönelişinin simgesidir. Rant odaklı anlayışla şehir inşası gerçekleştiremeyiz. İnsan öncelikli inşa anlayışı ile yola devam etmeliyiz. Ben dikey değil yatay mimariden yanayım. İnsan toprağa yakın yaşamalıdır. İnsanların şehirler üzerinde hakkı varsa şehirlerin de insanlar üzerinde hakkı var" ifadelerini kullanmıştı.
Erdoğan'ın kendi AKP Türkiye'sinden, AKP'nin ne pahasına olursa olsun kalkınma zihniyetinden, kendi yarattığı inşaat fetişizminden, kentlerin ve doğanın rant için yıllardır peşkeş çekilmesinden yakınmasının pek bir anlamı olmasa gerek.
Siyaset verilen sözün ne derece yerine getirilip getirilmediğiyle ölçülebilir bir bilim dalı. Kimsenin aklına, hafızasına kast etmeye gerek yok.
Üçüncü köprü, üçüncü havalimanıyla, Tarlabaşı ile, Kabataş Martı projesiyle, Galataport'la, Taksim Meydanı ile, İstiklal Caddesi ile her yana dikilen gökdelenlerle, konut projeleriyle, AVM'lerle şimdi sıradaki Kanal İstanbul projesiyle bu ihanetlerin tanığıyız.
İstanbul'a yapılan ihanetlerin listesi epey uzun.
Bunlar son 10 yılın marifetleri. Sadece İstanbul'u nasıl yıllardır yok ettiğinizi biliyoruz.
Önce "Boğaziçi'ndeki kaçak yapılara af yok" açıklaması yapıp arkadan el çabukluğu ile seçim yatırımı olarak Boğaz'daki 40 bin dönüm alanı imar affı kapsamına almak İstanbul'a ihanete devam etmek değil de nedir?
Bunların kamu yararı adına yapıldığını söyleyen biri varsa açıkça yalan söylüyordur, bunlar kent suçlarıdır, kaçak ve yasadışı yapılaşmanın yasal hale getirilmesidir, gelecekte yapılacak gayri yasal yapılaşmaları teşvik etmektir, yeni suistimallere imkan vermektir. Kentlere ihanetin resmidir...