İsrail Yerleşimci – Sömürgeciliği

İsrail, Batı Şeria’yı, Doğu Kudüs’ü tümüyle ilhak etmek istiyor.. Gazze ise İsrail’in çoktan gözden çıkarttığı bir bölge. Seve seve Mısır’a verebilirler. Mısır almak ister mi, ondan emin değilim.

Filistin ulusal hareketinin bir parçası olan Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e yönelik saldırıları, dünya gündemini belirlemeye devam ediyor. TİP, ESP, Sol Parti gibi partilerin Filistinlileri desteklemesi anlaşılan o ki, sosyal medyada bir şaşkınlığa ve hatta tepkiye yol açmış.

Bu tepkinin esasen İsrail yerleşimci – sömürgeciliğinin anlaşılmamasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Klasik sömürgecilik kabaca iki biçime ayrılabilir. Sömürgeci ülkenin uzaktan yönetimine dayanan kontrolcü – sömürgecilik ile, sömürgeci ülkeden doğrudan nüfus transferine ve yerleşimine dayanan yerleşimci – sömürgecilik.

Kontrolcü – sömürgecilikte (örneğin Hindistan) beyaz nüfus sadece liman kentlerinde sınırlı bir varlık gösterir. Ama nüfus aktarımı ve koloni kurulması söz konusu değildir. Yerleşimci – sömürgecilikte ise (örneğin ABD) doğrudan bu sömürgelere nüfus transferi ve yerli – otantik halkların adım adım yaşam alanlarından sürülmesi söz konusudur.

1660’larda Amerika’nın kuzeyinde ilk beyaz kolonileri kurulurken, bu kıtada tümüyle Amerikan yerlileri yaşıyordu. Beyaz adam bu halkalara toptan “Kızılderili” dedi. İlkel – komünal toplum aşamasında bulunan bu halkları koloniciler hiçbir biçimde işe koşmadılar. O yüzden de sürekli katlederek batıya doğru ilerlediler. Neticede bugün ABD’de kalan eser miktardaki yerli nüfus, rezervasyon alanlarında, denetim altında yaşamaktadır.

Salt Askeri – idari – ticari egemenliğe dayanan kontrolcü – sömürgeciliğe kıyasla, yerleşimci – sömürgecilik çok daha ağır bir sömürgecilik biçimidir. Zira ilkinde yerli nüfus yerinde kalır ama iktisaden sömürülürken, ikincisinde ise yerli nüfus yerinden edilir, marjinalleştirilir ve yok edilir.

Yerleşimci – sömürgeciliğin yaşandığı istisnasız tüm ülkelerde, sömürgeciliğe karşı yerlilerin direnişi aynı zamanda yerleşimcileri de hedef almıştır. Amerikan yerlileri beyazların, temel besin kaynakları olan bizonları soyunu tüketecek denli çok avlanmaları karşısında çareyi köylere ve kasabalara saldırmakta bulmuşlardı. Yerlilerin beyazların kafa derisini yüzmeleri bir efsane değildir. Nesnel bir olgudur.

Kenya’da Britanya sömürgeciliğine karşı savaşarak, modern Kenya’nın temellerini atan Mau Mau direnişçileri İngilizlerin çiftliklerini basarak onları uykularında gafil avlarlardı.

Cezayir’de Fransız sömürgeciliğine karşı savaşan ve onu yenen Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) beyazların oturduğu yerleşimci mahallelerini tarar, cafeleri bombalardı.

İsrail, Yahudi Soykırımı’nın ardından, bu soykırıma karşı bir tazminat gibi sunularak, 1948’de kuruldu. Soykırımı yapan Almanya idi, ama tazminatı ödeyen Filistin halkı oldu! İsrail kurulduğu andan itibaren Haganeh gibi terör örgütleri eliyle Filistin halkını soykırımdan geçirip göç etmeye zorladı.

Filistinli Araplardan boşalan yere Avrupalı beyaz Yahudi nüfusu transfer edildi. Bir Filistinlinin doğup büyüdüğü topraklarda yaşamaya hakkı yoktu; ama Almanya’dan gelen bir beyaz, Yahudi dininden olduğu için bu topraklar ona aitti! Siyonizm ideolojisi Filistin’i dünyanın tüm Yahudilerinin yerleşimine açarken, Filistin halkını ise kovmaya, yok etmeye çalışmıştır. İsrail devleti başından itibaren Amerikan kolonilerinin gelişim modelini esas almıştır.

Bugün gelinen noktada Filistinliler dünyanın dört bir yanına dağılmıştır; İsrail 6 milyonu bulan Filistinli nüfusun topraklarına geri dönüş hakkını kabul etmemektedir. İsrail egemenliği altındaki topraklarda Filistinliler, dört kategoriye ayrılmıştır. İsrail vatandaşı olan, dolayısıyla “Filistinli” sayılamayan ’48 Arapları; Gazze’de yaşayanlar ve Batı Şeria’da yaşayanlar, nihayet Doğu Kudüs’te yaşayanlar. İsrail vatandaşı Araplar, açıkça 2. Sınıf vatandaş sayılmaktadır. İsrail, bir Yahudi devleti olarak, sadece Yahudileri asli vatandaş sayar.

Gazze, bir açıkhava hapishanesidir. Batı Şeria’nın yarısı İsrailli yerleşimcilerce istila edilmiştir. Tümü silahlı ve örgütlü olan bu yerleşimciler hemen her gün Filistinli sivillere silahlı saldırılar düzenlerler. Karşılığında ise hiçbir ceza almazlar. Doğu Kudüs ise yine İsrailli yerleşimleriyle ağ gibi kuşatılmıştır. Burada yaşamak için direnen Filistinliler ise yerleşimci terörü ile göçe zorlanmaktadır. İsrail Yüksek Mahkemesi, Doğu Kudüs’teki Filistinlilerin mülkiyet hakkını koruyan pek çok karar veriyordu. Netanyahu, sözde “yargı reformu” adı altında Yüksek Mahkeme’yi baypas ederek, bu güvenceyi de ortadan kaldırdı.

Böylece, son 10 yıl içinde İsrail içinde (Batı Şeria’yı da katarak) nüfus çoğunluğu Araplardan Yahudilere geçti. İsrail Apartheid (ırk ayrımı) rejimi yeni bir aşamaya geçti. Güney Afrika’da Apartheid Rejimi hüküm sürerken, ülkede beyaz nüfus %5’i geçmiyordu. Siyahların emek gücü olmaksızın ülke ekonomisi sürdürülemezdi. Bugün Filistin’de bu eşik artık aşıldı. Yahudiler tarihte ilk kez nüfusta çoğunluk haline geldiler.1*

Dolayısıyla Siyonizm gündeminde bırakın bağımsız Filistin devletini, yerleşimleri yavaşlatmak bile yok. İsrail, Batı Şeria’yı tümüyle ilhak etmek istiyor. Doğu Kudüs’ü tümüyle ilhak etmek istiyor. Bunun sembolü olarak da Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine Süleyman Tapınağı’nı dikmek istiyor. Gazze ise İsrail’in çoktan gözden çıkarttığı bir bölge. Seve seve Mısır’a verebilirler. Mısır almak ister mi, ondan emin değilim!

Arap devletleri, İsrail’le normalleşme kuyruğunda. Filistin’in durumu tarihte hiç bu kadar kötü ve umutsuz olmamıştı.

7 Ekim saldırıları bu umutsuz koşulları tersine çevirme yönünde bir girişim olarak, Hamas ve İslami Cihad tarafından gerçekleştirilmiş olsa da, El Fetih ve FHKC dahil, tüm Filistinli gruplarca sahiplenilmiştir. İsrail birkaç gün kendisini “mazlum” gibi gösterse de, kısa sürede 1,5 milyon Gazzeli Filistinliye etnik temizlik uygulama niyetini açık ederek gerçek yüzünü sergilemiştir. Filistin, ezilen bir ulus olarak, ulusal savunma savaşı vermektedir. İsrail’in başlattığı imha savaşı ise Filistin’i tarihten silmeyi amaçlamaktadır.

1- Ayrıca İsrail de artık Afrikalı göçü alıyor ve böylece Filistinliler dışında bir ucuz işgücü rezervine sahip.


Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. "İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum" adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi'ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul'da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi'nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP Merkez Yürütme Kurulu'nda yer almıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Alp Altınörs Arşivi