Pelin Cengiz
Kılıçdaroğlu’nun elektriğini kesen Enerjisa’ya biraz daha yakından bakalım mı?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 9 Şubat’ta yayımladığı video mesajda elektriğe gelen zamları protesto etmek için faturaları ödemeyeceğini açıklamıştı. Kılıçdaroğlu’nun evinin elektriği 21 Nisan’da kesildi.
Kılıçdaroğlu, "Bu eylemim sivil itaatsizlik çağrısı değil, bir direniştir. Bu sizin hakkınızı arama mücadelemdir" dedi. Pekala bir sivil itaatsizlik eylemi de olabilirdi, kendisi tercih etmedi, elbette saygı duyuyoruz ancak bazı direniş hallerinin kitleselleştirilmesi yurttaşın karar vericiler üzerindeki etkisini göstermek için çok önemli bir yöntemdir.
Siyaset bilimci ve ekonomist Albert Hirschman’ın 1970 yılında kaleme aldığı "Exit, Voice and Loyalty: Responses to Decline in Firms, Organizations and States" (Terk, İtiraz ve Sadakat: Şirketler, örgütler ve devletlerin gerilemesine tepkiler) adlı kitabı bu anlamda çok önemlidir.
Hirschman’ın teorisini memlekete uyarlarsak, Türkiye’deki insanların özellikle de orta sınıfın önünde ekonomik ve siyasal gerçekliklerin sonucunda üç farklı yol vardır, birincisi terk etmek.
Doğduğu, büyüdüğü, ait olduğu ülkeyi terk edip gitmek…
Türkiye’de öteden beri bireysel hak ve özgürlüklerin giderek kısıtlandığı, demokratik değerlerin, ifade hürriyetinin, hak, hukuk, adaletin mumla arandığı bir otoriterizm iklimindeyiz.
Gün geçmiyor ki önümüze kadına, çocuğa, doğaya, canlılara, etnik, cinsel, dini farklılıklara olana, her çeşit siyasal çizgideki muhalife, ezcümle kendilerinden olmayan herkese yönelik zulüm, şiddet, haksızlık haberi düşmesin.
Hirschman’a göre, insanların önündeki seçeneklerden biri de, ses çıkarmak, itiraz ve mücadele etmek…
Tüm bu dayatmalara yönelik en ufak bir ses çıkarmaya çalışanın nasıl susturulduğunu ve sindirilmeye çalışıldığını defalarca tecrübe ettik. Direnen kesimlerin üzerinde öyle bir baskı var ki, mücadele pratikleri yok edilmek isteniyor. Sivil itaatsizlik eylemleri bu açıdan önemli.
Bir diğer seçenek ise, biat etmek…
Çoğunluğun ruh halini ve hayattaki seçimlerini en net biçimde gösteren biat ki, AKP iktidarlarının politik düzeninin yükseldiği, beslendiği alan. İhalelerle, yardımlarla, imtiyazlarla genişletilerek bağlılığın/bağımlılığın yükseltildiği en dertsiz, en tasasız seçenek. Onların genelde terk etmek, itiraz etmek gibi dertleri yoktur, halinden en memnun kesimler onlardır.
AKP iktidarlarının ekonomi politikalarının yanı sıra çatışmacı ve savaş politikaları, şiddet içeren ve kutuplaştırıcı dili, toplumsal ayrışmayı besleyip büyütüyor, işsizliği, yoksulluğu, açlığı ve çaresizliği geniş bir tabanda çoğaltıyor.
Bu politikalarla mücadelenin tek yolu, Albert Hirschman’ın üçlemesinde yer verdiği itirazdan geçiyor, bu toplumu ezdikçe ezen, yoksullaştıran, giderek daha fazla değersizleştirmeye çalışan politikalara karşı örgütlü mücadele, dayanışma ve yan yana durma hattının sıkılaştırılmasıdır. Bunun için büyük siyasal örgütlenmelere de gerek yok, bir mahalle derneği de, bir üretim kooperatifi de, bir dayanışma ağı da başlamak için yeterlidir.
Yeter ki, içimizdeki itiraz sesini başkalarından önce biz kısmayalım…
Elektrik zamlarına geri dönecek olursak…
2022 yılının ocak, şubat ve mart aylarını kapsayan birinci çeyreği için iş yeri aktif enerji birim fiyatlarına yüzde 168, sanayi birim fiyatlarına ise yüzde 156 oranında zam geldi. Konut tüketicileri için farklı bir modele geçilirken, kademeli elektrik tarifesi ile ev elektrik faturaları en az yüzde 49, en fazla yüzde 125 oranında zamlandı.
Türkiye’nin dört bir yanından insanlar faturalarını sosyal medyada paylaşmaya, daha sonra da sokaklara dökülmeye başladı. Sokaklarda eylemler, protestolar gerçekleştirilirken, bazı kentlerde eylemlere polis müdahale etti.
Daha sonraki günlerde 2022 yılında Isparta’da kentin önemli bir bölümü, günler boyunca elektriksiz kaldı. Uzun yıllardır ilk kez görülen bu olay, kamuoyunda zamlı elektrik faturaları üzerinden enerji sektörünün yoğun olarak tartışıldığı bir döneme denk geldi. Cengiz ve Koloğlu Grubu'nun elinde bulunan bölgenin elektrik dağıtım şirketi Akdeniz Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin (AEDAŞ) bakım ve onarım işlerini tam olarak yapmadığı ortaya çıktı.
Tüm bu gelişmeler Türkiye’de özelleştirilen elektrik dağıtım şirketlerinin durumuna ve sahiplik yapılarına çevrildi.
Bu noktada Kılıçdaroğlu’nun elektriğini kesen Türkiye’nin en büyük sermaye gruplarından Sabancı Holding şirketi Enerjisa’ya da geniş bir parantez açmak gerekiyor.
Özelleştirmeler sonrası en büyük enerji firmalarından biri olan Enerjisa’nın hikayesi 1996’da başlıyor.
Şirket, ilk büyük hamlesini 2007 yılında Avusturyalı şirket Verbund’la ortaklık kurarak yaptı. Bu tarihlerde AKP iktidarı döneminde özelleştirmeler arka arkaya gerçekleşti.
2008 yılında Başkent EDAŞ’ın yüzde 100’lük hissesi, düzenlenen ihale sonucu söz konusu ortaklık tarafından 1,2 milyar dolar bedelle kazanıldı. Başkent EDAŞ hisseleri 2009'da Enerjisa Elektrik Dağıtım A.Ş.’ye devredildi.
2012 yılında Verbund’un Enerjisa’daki yüzde 50 hissesini Alman E.ON’a devretmek üzere anlaşma sağlamasıyla birlikte, Sabancı Holding ve E.ON ile ortaklık sözleşmesi imzalandı.
2013 yılında gelindiğinde Enerjisa, özelleştirmede ikinci büyük adımını attı. Şirket, Toroslar EDAŞ ve AYEDAŞ ihaleleri de aldı. Toroslar Elektrik Dağıtım AŞ'nin TEDAŞ'a ait yüzde 100 oranındaki hissenin özelleştirmesi gerçekleştirilirken, bu ihale 1 milyar 725 milyon dolarla kazanıldı. Yine 2013 yılında İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım A.Ş. (AYEDAŞ) için yapılan ihale, 1,227 milyar dolara Enerjisa’ya gitti.
Böylece şirketin üç ayrı bölgedeki enerji dağıtımı kontrolü başladı.
Enerjisa, Ankara, Bartın, Çankırı, Karabük, Kastamonu, Kırıkkale ve Zonguldak illerini kapsayan bölgede Başkent EDAŞ ile 2 milyon, Adana, Mersin, Osmaniye, Hatay, Kilis, Gaziantep illerini kapsayan bölgede Toroslar EDAŞ ile 7,7 milyon ve İstanbul Anadolu Yakası’nın kapsayan bölgede AYEDAŞ ile 2 milyon kullancıyı kontrol ediyor.
Özetlersek, Enerjisa 12 milyon civarında aboneye elektrik veriyor, dolayısıyla yurttaşların elektriğini "borcundan dolayı" en çok Enerjisa kesiyor.
Hatırlanacağı üzere, 10 Ağustos 2018’de dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Yeni Ekonomi Modeli’ni açıkladığı ve defalarca "burası çok önemli" dediği toplantının çıkışında Sabancı Holding’in patronu Güler Sabancı’nın sarf ettiği sözler epey eleştirilmişti. Sabancı, Albayrak’ı başarılı bulduğunu söyleyerek izlenen ekonomi modeli hakkında, "Sayın Bakanımızı Enerji Bakanlığı'ndan tanırız. Söylediğini yapan bir kişidir. Gerçekleştirmiş ve başarılı bir Enerji Bakanlığı yapmıştır. Bugün de bize orta ve uzun vadede yeni dönemin, dönüşüm döneminin neler yapılacağının ana hatlarını verdi" demişti.
Evet tanışıklık tam da AKP iktidarı dönemine işaret ediyor, Sabancı’nın sözleri tepki çekmişti ama aynı zamanda itiraftı da…
Bu konuşmalardan daha sonra 2010 yılında devlet tarafından 17 şirket ve kişinin vergi borçlarının silindiği ortaya çıkmıştı. O kişiler arasında Güler Sabancı ve Sabancı Holding iştiraklerinden bazı şirketler vardı.
O zaman Berat Albayrak’a sayılan övgülerin sebebi buna bağlanmıştı. Bir boyutuyla durum öyleydi.
Sabancı Holding, AKP öncesi olmayan "iş kolu" enerjiden büyük kârlar elde etti, enerjide kamu eliyle yoktan var edildi.
Sabancı, yıllardır kamuda kâr garantisiyle aldığı dağıtım bölgelerinde elektrik dağıtımı yapmaya devam ediyor.
Yurttaşların yüksek elektrik faturalarını ödeme zorluğu çektiği bir dönemde kârına kâr katıyor.
Performans baskısı ve "size uygun pozisyon yok" denilerek işten çıkartılan çalışanlarla gündeme gelen Başkent EDAŞ’ın geçen yılki kârında 2020’ye göre yaşanan artış dikkat çekti.
2020 yılında 194 milyon 404 bin TL kâr eden şirketin net kârı bir yılda yüzde 73 artışla 336 milyon 636 bin TL olarak kaydedildi.
Ocak-Eylül 2021 döneminde grubun diğer elektrik dağıtım şirketlerinden Toroslar EDAŞ 822,4 milyon TL ve AYEDAŞ ise 262,4 milyon TL kâr etti.
Bugün Türkiye’nin kaymağını AKP’nin yandaş kitlesiyle Türkiye’nin eski sermayedarları birlikte sıyırıyor, bu düzene karşı direnirken sadece devlete değil devlet çarkının dişlilerini oluşturan sermayedar kesimi aktörlerini de cisimleştirmek adıyla sanıyla anmak gerekiyor.
Kime karşı ses çıkardığımız, kime itiraz ettiğimiz ve kimle mücadele ettiğimiz net olmalı ki, direniş karşılık bulsun…