Koray Düzgören

Koray Düzgören

Kırmızı çizgiler morardı, yine Barzani’ye dönülüyor

AKP iktidarı Rusya’nın bölgedeki çıkar ilişkilerini gözardı ederek Güney Kürdistan’a karşı güç göstermek istedi. Bunu Rusya’ya rağmen yapamayacağı büyük bir ihtimalle Erdoğan’a hatırlatıldı.

Geçenlerde Saray’ın yazarlarından A.Selvi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak Kürdistanı’nda yapılan bağımsızlık referandumuyla ilgili sert üslubunu ayarlayacağını, yumuşatacağını yazdı.

Gerçekten de Erdoğan’ın 1 Ekim’de Meclis’in açılış töreninde yaptığı konuşmada bu ayarlamanın ipuçlarını görmek mümkündü.

Hatta Erdoğan’ın ve devletin ‘Kırmızı çizgilerini’ bilenler için bu sözler, yeni bir dönüşün başlangıcı olarak değerlendirilmişti. 

Ama Selvi, Erdoğan’ın bu işareti daha önceden, 30 Eylül’de Erzurum’a yaptığı ziyaret sırasında verdiğini ileri sürüyor.

Yazısında,"Barzani’nin bağımsızlık referandumuna tepki gösterilirken, Kürt vatandaşlarımızın gönüllerinde yaralar açılmaması gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu fark etti."diyor.

Demek ki Saray, daha önce büyük bir öfke ve kararlılıkla ilan edilen kırmızı çizgilerden dönüşün sinyalini bu şekilde kamuoyuna duyurmayı tercih etmiş.

Bu kırmızı çizgilerden çark edişe bir de hikaye uydurulmuş:

Selvi, Erdoğan’ın bölgenin nabzını tutacak insanlarla yaptığı görüşmelerde geçen bir diyaloğu şöyle aktarıyor:

"- Efendim, üslubunuz çok sert.

– Bağımsızlık referandumu yaptı, nasıl sert olmam…

– Referandum kararı çok anlamsız ama sizin üslubunuz çok sert. Bölge insanını yaralar.

– Onu ayarlarım."

Anlatılan bu. İster inanırsınız ister inanmazsınız.

Erdoğan’ın herhangi bir konuda vatandaşları dinleyip de üslubunu ayarladığı, yumuşattığı hiç görülmüş mü?

Saray’ın yazarı Selvi, Meclis açılışında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın verdiği mesaja da değinerek bu konudaki çark edişi gerekçelendiriyor. Erdoğan'ın Barzani konusunda üslup değişikliğine gittiğini iddia ediyor.

Tabii aslında meseleyi nasıl izah etmeleri isteniyorsa öyle yapıyor.

KIRMIZI ÇİZGİDEN NASIL ÇARK EDİLDİ?

Kırmızı çizgiden mor çizgiye çark edişi şöyle anlatıyor:

" (Erdoğan) Barzani’ye yönelik uyarılarını sürdürdü ancak, ilk kez farklı bir mesaj verdi. 'Kuzey Irak Yönetimi yaptığı yanlıştan dönme erdemini gösterdiğinde Türkiye, devleti ve milletiyle bu kardeşlerimizin yanında olmaya devam edecektir' dedi. Erdoğan sürecin başından itibaren ilk kez hem sopayı gösterdi hem havucu uzattı. Ayrıca üslup da değişti. İlk başlardaki sert üslubun yerini, tatlı sert bir ton aldı."

Peki bu tatlı sert tonun sebebi sadece, muhtemelen AKP’ye oy veren bir Kürt vatandaşın Erdoğan’ı Kürtlere yönelik sert ve aşağılayıcı üslubu dolayısıyla uyarması mıydı?

Acaba Erdoğan’ı bu konuda başka uyaran da olmuş mudur?

Mesela, 28 Eylül’de Türkiye’ye gelen ve Erdoğan’la Irak ve Suriye’deki son gelişmeleri görüşen Rusya Devlet Başkanı Putin Erdoğan’ı bu konuda daha mantıklı davranması, üslubunu yumuşatması ve Irak Kürdistan Bölge yönetimini tehdit etmekten vazgeçmesi konusunda uyarmış olabilir mi?

Çünkü gelen haberler, Rusya ile Kürdistan Bölge Yönetimi arasında  son zamanlarda enerji ağırlıklı yoğun bir alışverişin yapılmakta olduğunu gösteriyor. İmzalanan çok önemli enerji anlaşmaları var.

Bu konuda T24’te Akdoğan Özkan’ın ‘Kürtler, Ruslar ve vana’ başlıklı yazısı bu konuya değiniyor. Yazının bütününe baktığımızda Rusların referandumu desteklediğini ve Kürtlerin de bu stratejik işbirliğine büyük önem verdiklerini anlıyoruz. 

Ve bu nedenle de Kürtlerin Ruslara güvendikleri sonucunu çıkarıyoruz.

Erdoğan’ın Kürtlere karşı yumuşamasının tesadüf bu ya, Putin’in Ankara ziyaretinden sonra ortaya çıkması hayli ilginç bir rastlantı olsa gerek!

BAHÇELİ KERKÜK VE MUSUL’U İSTİYOR

Tabii işin ilginç yanı, Erdoğan yumuşamaya başlayıp Kürdistan Bölge yönetimi ile kriz öncesi ilişkilere yönelme işaretleri gösterirken koalisyon ortağı Bahçeli ise giderek serleşiyor.

Son olarak işi Kerkük ve Musul’un ilhak edilmesi ( Türkiye topraklarına katılması) çağrısına kadar vardırırken şunları söyledi:

"Türkiye Kuzey Irak'a yönelik müdahaleden kaçınamaz. Şartlar oluştuğunda tarih coğrafyaya dar geldiğinde Misak-ı Milli uyanacak. 81 Düzce'den sonra 82 Kerkük, 83 Musul deme hakkının önünde hiçbir güç duramayacak" dedi.

Bahçeli militarist hayallerinin dozunu neden bu kadar arttırmış olabilir?

Herhalde en önemi neden Erdoğan’ı sıkıştırmak amacına yönelik olmalı. Bu nedenle yumuşama şimdilik işine gelmez.

Kaldı ki Bahçeli de sonunda Erdoğan’ın kırmızı çizgilerden geri adım atacağını, atmak zorunda kalacağını biliyor. Üstelik partisi ayaklarının altından kayıp giderken bu erimeyi engelleyebilmek amacıyla milliyetçiliğin, militarizmin boş hayallerinden medet umuyor.

Biz bu kırmızı çizgi edebiyatını senelerdir yaşıyoruz. Ve hem devlet ilan ettiği kırmızı çizgilerini sürekli değiştiriyor, yeri geldiğinde hatırlamıyor. Hem de devletçi siyasi partilerimiz ve kurumlar için bu kırmızı çizgilerin hamasetin ötesinde bir anlamı bulunmuyor.

Çok değil, 90’lı yıllara dönüp bakarsak, devleti yönetenlerin, devletçi siyasi partilerin ve tabii medyanın Irak Kürtleri ve onların liderleri hakkında neler söylediklerini, nasıl keskin, değişmez, kutsal hatta kanla çizilmiş kırmızı çizgiler ilan ettiklerini hatırlarız.

Sonra o söylenen keskin sözlerin, kanla çizilmiş çizgilerin, hamasi nutukların nasıl çöpe atıldığını, onları hatırlayanın bile kalmadığını da biliyoruz.

O dönem Güney Kürdistan’la Türkiye arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler gelişmiş, Türkiyeli şirketler Güney Kürdistan’da büyük yatırımlara girişmişlerdi. Komşularıyla arası bozuk olan Türkiye’nin tek yakın ve sıcak ilişkide bulunduğu sınır Irak Kürdistan Bölgesi sınırıydı.

Ayrıca Barzani ailesi ile Erdoğan ailesi arasındaki ticari ilişkiler de hayli karlı ve verimli bir işbirliğine dönüşmüştü. 

Çok değil, birkaç ay önce Barzani’nin devlet başkanı statüsüyle Türkiye’de ağırlandığını ve göndere Kürdistan bayrağının çekildiğini biliyoruz.

Zor da olsa siyasilerimiz ve medya, Kuzey Iraklılar, Kuzey Irak Kürtleri söylemini bir tarafa bırakıp Kürdistan Bölge Yönetimi demeyi öğrenmeye başlamıştı.

AKP yönetimi ilk başlarda Kürtlerin bağımsızlık taleplerine çok da mesafeli değildi. Hele Barzani’nin, referandum sonrasında bağımsızlığın hemen ilan edilmeyeceğine ilişkin açıklamaları meselenin fazla alevlenmesini engellemişti.

Fakat sonra bir yandan Devlet Bahçeli’nin devlet destekli kırmızı çizgi edebiyatına başlaması bir yandan da Erdoğan’ın diğer müttefiklerinin yani devletin katı, keskin Kürt düşmanı kesimi ile Perinçek ekibi bağımsızlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasına yönelik bir tehdit olarak ilan edince bu Erdoğan’ın da işine geldi.

Hatta ne kadar ciddi olduğunu göstermek amacıyla zaten büyük açık veren devlet bütçesini de zorlayarak işi, Trakya ve Batı’dan asker ve zırhlı birlikler kaydırmaya, Irak sınırında tatbikat yapmaya kadar vardırdı.

GÜNEY KÜRDİSTAN’A İLİŞKİN TEHDİTLER

"Habur Sınır Kapısı’nı kapatıp Barzani’yi cezalandıracağız" dediler, yapamadılar.

"Petrol vanalarını kapatacağız, gıda maddelerinin sevkiyatını engelleyeceğiz ve Kürtleri açlığa mahkum edeceğiz" dediler, bunların da hiçbiri yapılamadı.

Irak ve İran’la ortak askeri harekat yapılacağı söylendi. Şimdilik bu da gerçekleşmiş değil.

AKP iktidarı ABD’nin Irak ve Suriye’deki faaliyetlerinden ve Kürtlere yönelik desteklerinden şikayet ederken Rusya’nın bölgedeki çıkar ilişkilerini gözardı ederek Güney Kürdistan’a karşı güç göstermek istedi. Ama bunu Rusya’ya rağmen yapamayacağı büyük bir ihtimalle Erdoğan’a hatırlatıldı.

O nedenle Irak Kürdistanı referandumu ile ilgili gerçekleşen bir şey varsa, o da Erdoğan’ın üslup değişikliği oldu. 

Yine kırmızı çizgilerin morardığını, hatta bir kenara itildiğini göreceğiz galiba.

Küfür edilen Kürt liderlere hitapların, yaklaşımların yeniden değişeceğine tanık olacağız büyük ihtimalle.

Ya yalaka, Saray’ın talimatlarına göre yön değiştiren medyanın hali ne olacak?

Onlar da bu kadar hızla dönebilecekler mi?

Daha birkaç ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan Irak Başbakanı için neler demişti hatırlıyor muyuz?

Erdoğan, Irak Başbakanı Haydar El İbadi için "sen benim zaten muhatabım değilsin, seviyemde değilsin, kıratımda değilsin" demişti. Şimdi o küfür edilen başbakanla Irak Kürtlerine haddini bildirmek için işbirliği yapılıyor.

Kürtlerle, Barzani ile ilişkiler düzelince bu sefer Irak Başbakanı ile nasıl bir ilişkiye girilecek pek belli değil.

Netice olarak Türkiye’yi yönetenler, gerçekler karşısında bir kere daha kırmızı çizgilerin aslında bir anlamı olmadığını görmüş olacaklar.

Hatta bakarsınız Türkiye’nin gerçek çıkarının Kürtlerle kavga etmek, onları düşmanlaştırmaktan değil, onlarla bir arada olmaktan geçtiğini bile anlayabilirler.

Büyük maliyetler pahasına, olmayacak şeyleri deneye deneye olması gerekeni öğrenecekler herhalde.

Ama ne zaman?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi