Memleketin gündemi başka, AKP’nin başka

Pat, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıyor. Pat, içki yasağı getiriyor. Yasalardan, genelgelerden muaf din sınıfı yaratıyor. Gerici -ırkçı iktidar 'İslamcı devlet' gündemine adım adım yürüyor.

AKP memleketi değil, siyaseti "yönetmeye" odaklı. Memleketin açlık, yoksulluk, işsizlik, salgın gibi meseleleriyle fazla uğraşmıyor. Kendi ajandası var. İslamcı devlet gündemini adım adım ilerletiyor. Hacıyatmaz burjuvaziyi, yanaşma müteahhitleri ve kendini kollamakla, kayırmakla meşgul. Seçmen tabanı darala darala tekke tarikat çevresine gerilemiş durumda. Elinde kalan seçmen gücü değil, devletin zor mekanizması. Onu çalıştırıyor. Onunla ilerliyor. Pat, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıyor. Pat, içki yasağı getiriyor. Pat, din sınıfına muafiyetler getiriyor.

Memleketin meseleleriyle uğraşmıyor derken… Evet, ondan adil, barış içinde, özgür, eşit bir ülke beklemiyoruz. Böyle şeylere en uzak galaksi kadar uzak.

Ama doğru düzgün bir aşı programı da mı beklemeyelim, derseniz, evet beklemeyelim.

Akıl, planlama, sosyal duyarlılık, rasyonalite, bilim gerektiren hiçbir işi eline yüzüne bulaştırmadan çözemez. Kaçamayacağı memleket meseleleri önüne geldikçe ayaküstü tensiplerle geçiyor. Meselesi siyaset! Meselesi muhalefeti dağıtma, bölme, susturma, sindirme… Mesaisinin ağırlığını buraya harcıyor, buraya odaklı. Devlet kurumlarını da siyasi hedefleri için çalıştırıyor. İktidar ve parti ofislerinde cin fikirli kasaba kurnazları plan kuruyor. Memleketin sorunları sahipsiz. Hemen hiçbir konuda, içinde düşünülmüş bir çözüm olduğunu hissettiren kararlar yok. Mesai bu konularda değil. Toplaşıp muhalefeti nasıl etkisizleştireceklerini, iktidarda nasıl tutunacaklarını tartışıyorlar. Nöbetçi salvocu bırakıp gündemi yoksulluktan, sefaletten, yağmadan, yolsuzluklardan, salgın felaketindeki acizlikten nasıl uzaklaştırabileceklerini konuşuyorlar. Muhalif sözcülerinin konuşmalarını didikliyor, sağa sola çekilecek laf kazısı yapıyorlar. "Pazara gittim, bir viyol yumurta aldım" desen, "aha da darbe parolası" diye ahlaksız, edepsiz, küfürbaz trol ordusu saldırıya geçiyor.

Her berbat işin iktidardan değil, "dış güçlerden" geldiği mavalını yutturmaya çalışıyorlar. Komplo teorisi üretiyorlar durup dinlenmeden. En ufak anayasal yurttaş tepkisinde uykuları kaçıyor. Büyür mü, yayılır mı, Gezi’ye döner mi korkusuyla, kabusuyla sarsılıyorlar. Çocukların boğazlarına nefret pençeleriyle yapışıyorlar. Anti demokratik, nepotik, yağmacı kararlarına tepkileri gözden düşürmek, desteksiz bırakmak için zift medyası ve trol mekanizması hemen devreye giriyor. En son İkizdere köylülerinin Cengiz’e karşı direnişinin, "Biden’in Karadeniz planının parçası olduğunu" ortaya çıkardılar! AKP’li Metin Külünk, İkizdere’de Biden izi buldu.

Salgın kasıp kavuruyor ortalığı. Yanıltmayı, rakam çarpıtmayı, gösterişi ve algı yaratmayı temel politika tarzı haline getirdikleri için (Böyle bir zamanda, "Türkiye’nin salgınla mücadele başarısı" başlıklı broşür dağıtıyorlar!) ciddiye alınmayan resmi vefat sayıları 3’le, 4’le çarpılıyor. 100 binden fazla vefattan söz ediyor muhalefet vekilleri, bilim insanları… Az önce okudum. Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Yavuz Şimşek, önerilerinin çok azının dikkate alındığını, mart ayındaki açılmanın "çılgınlık" olduğunu söylüyor. Labaleb kongreleriyle, mitingleriyle, cenaze törenleriyle, düğünleriyle (hatırlayın, ayrıcalıklı din sınıfından Cüppeli Ahmet 3 bin kişilik düğün yaptı!) salgın, virüs, bulaşıcılık konusunda en geri bilinç seviyesinde olduğunu ortaya koyan bir partinin elinde helak oluyor memleket!

Yandaşlarına üçer beşer maaş bağlamasını biliyor ama "kapan" tensiplerinden sonra yoksullara birkaç haftalık destek ödemesi yapmıyorlar.

Bu da tercih, bu da siyaset!

Vergilerle, kaynaklarla halkı desteklemek değil, yandaşları avantaya boğarak parti amaçlarına sık sıkıya bağlama tercihi… AKP’nin insan kaynakları politikası bu. Yedir, makam ver, bulaştır, kaderi partiye bağlansın, senin için de kendi avantası için de savaşsın!

Salgın önlemlerini bile siyasete, din ticaretine alet ediyorlar. Ayrıcalıklı AKP sınıfı, din sınıfı yarattılar. Herkese her şey yasak, AKP’ye serbest. Açık havada tek başına yürümek yasak, toplu namaz serbest. Aylardır feryat eden esnaf kapalı, camiler açık! İşi hayat tarzına müdahaleye vardırdılar. Her zamanki sinsilikle yasaklar dizisinde araya sıkıştırıp içki satışını yasaklıyorlar. Çünkü konuları, meseleleri salgını, bilimin öngördüğü şekilde yönetmek değil, siyaseti yönetmek, siyaset yapmak.

Aşı yok. Aşı randevuları verilmiyor. "Sinovac taahhüt ettiği aşıları göndermiyor" diyor Sağlık Bakanı Koca. Bir ihtiyatları, bir ikinci, üçüncü tedarik planları yok. Zamanında bağlantılar yapmamışlar, satın alma yapmamışlar. Parayı buraya harcamamışlar! Buraya mesai ayırmamışlar. Olura biri aksarsa, diğer bağlantıyı devreye koymak için hazır etmemişler. Bunları yapmamışlar!

Ne yapmışlar?

Aşı işi hangi AKP’liye aşı olsuna kafa yormuşlar.

Çin aşısı geliyor, arada AKP’li şirket çıkıyor.

Rusya aşısı bağlantısı yapılmış. Arada yine bir AKP’li şirket çıkıyor.

Yine siyaset! Hiç sektirmedikleri, hiçbir işte atlamadıkları yandaş kayırma siyaseti…

Salgınla mücadelenin en etkili yollarından biri kapanma! Öngörmemişler, planlamamışlar, kaynak ayırmamışlar. Türkiye, dünyada en az destek veren ülkelerden biri. Dünya sıralamaları bir utanç tablosu. Grafikte sondan ikinci ülke!

Ama eski bakan "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" diye tweet atıyor. Sosyal koruma kalkanıyla 60 milyarlık destekten söz ediyor. 60 milyarla 60 trilyonluk böbürlenme!..

Oysaki yine o tabloda bu harcamanın 50 milyarının İşsizlik Fonu’ndan karşılandığı, 2 milyarının IBAN’dan geldiği de gözüküyor.

Bu tabloyla büyük iş yapmış havası yaratma bir AKP becerisi.

60 milyar değil, 560 milyar harcanmalıydı. Fondan değil bütçeden harcanmalıydı.

O zaman milli hasılanın yüzde 10’u kadar bir harcama yapılmış olur, Türkiye de dünya listelerinde zirvede değil ancak orta sıralarda yer alabilirdi.

Ne var ki dertleri salgınla kavga değil muhalefetle kavga!

Muhalefet belediyelerinin salgında yoksullara ulaşmasını engellemekle meşguller. İBB’nin halk ekmek büfeleri ile savaşıyorlar.

Son kapanma kararı içinde 40 muafiyet var.

Marketler, manavlar, kasaplar, kuru yemişçiler, tatlıcılar, fırınlar açık. Konaklama tesisleri açık, turistlere dolaşım serbest.

Uçak, tren, gemi ve otobüs seferleri devam ediyor.

Üretim ve imalat yapan yerler, yani büyüklü, küçüklü fabrikalar açık.

Tedarik ve lojistik yapan yerler açık.

Din muafiyetinden camiler açık.

Ama bu "tam kapanma" oluyor.

Yine siyaset! Yine algı!

Restoran, lokanta, kafeterya ve pastaneler aylardır kapalı. Meclis’te esnafa destek önergesini reddediyorlar.

Ama Meclis iç tüzüğünü çiğneyerek, devleti AKP’li olmayan herkese kapatacak yasayı geçirmek için olağanüstü gayret gösteriyorlar.

Çünkü sadece kendi gündemlerine çalışıyorlar.

Türkiye küresel ölçekte istisnai skandallar yaşıyor.

Görülmemiş rezalet, gri pasaport meselesi götürülüyor Meclis’e, reddediliyor.

128 milyar dolar rezerv kaybı götürülüyor, reddediliyor.

İstanbul sözleşmesinden çıkılması hakkında genel görüşme talebi reddediliyor.

Ne hakkında çalışıyorlar?

HDP’yi siyaset dışına itmek, kapatmak, muhalefete katkısını önlemek, seçmenini partisiz bırakıp birkaç puan oyunu kapmak planı üzerinde çalışıyorlar. Ana muhalefet partisinin broşürlerini, pankartlarını yasaklıyorlar. Lideri için fezleke indiriyorlar Meclis’e. İktidarın faaliyeti bunlar. Meral Akşener, şu anda grup konuşmasını yapıyor: "800 bin öğretmen açığımız var. Yüz binini atasanız 8 milyar ediyor, niye atamıyorsunuz" diyor.

İşte size bir memleket meselesi. Gazete haberlerine göre atama bekleyen öğretmen sayısı 460 bin. Öğretmen açığı bu memleketin sorunu değil mi? İktidar şu sırada neyle uğraşıyor? Öğretmenlerin ek ders ücretlerini kesmekle!

Dün, Dünya Bankası’nın Türkiye Ekonomik İzleme raporu yayımlandı. 2018'de Türkiye'de 6 milyon 939 bin olan mutlak yoksul sayısı, 2019'da 8 milyon 420 bine, 2020'de 10 milyon 171 bine yükselmiş. İktidar bu mesele ile uğraşıyor mu?

10 milyondan fazla işsiz var. 2020’deki tüm yatırımların yarattığı istihdam sayısı 300 bin kişi. Bu yatırım seviyeleri ile işsizliği düşürmek, önlemek mümkün görünmezken… İktidar bununla uğraşıyor mu?

Bu iktidar ülkenin meseleleriyle ilgili değil. İşsizlik, yoksulluk, istikrar, kalkınma… Oralarda fena çuvalladı. Kapasitesi, yeteneği olmadığını ortaya koydu. Kaynakları kuruttu, kurumları kuruttu, kadro havuzunu kuruttu. Elindekileri ikinci, üçüncü tur atamalarla kullanıyor. Çuvalladı ve kendini tekke tarikat kalesine kapattı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi