Milli ve yerli şekerden Cargill'in acı şerbetine...

Şeker pancarı neden stratejik bir ürün, Türkiye için neden önemli? Bu fabrikaların zarar ettiği, devletin sırtına yük olduğu için satılmaları gerektiği belirtiliyor. Peki gerçekten öyle mi?

Son günlerin gündemde en çok yer alan konusu şeker fabrikalarının özelleştirilmesi. Şeker pancarı tarımı, şeker fabrikalarının kuruluşu ve şeker üretimi Türkiye tarımının vazgeçilmez konularından biri.

Türkiye'de 33 tane şeker fabrikası var. Bunların 25 tanesi devlete ait. Devlete ait Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. (Türkşeker) bünyesindeki şeker fabrikaları 2000'de özelleştirme kapsamına, 2008'de ise özelleştirilme programına alınmış. 

O tarihten bu yana AKP iktidarları pek çok şirketi özelleştirdi, şeker fabrikalarına da sıra nedense 27 Kasım 2017 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla Şeker Kurumu'nun kapatılması sonrası geldi. 

Türkşeker'in 14 fabrikasının özelleştirilmesiyle ilgili ihale ilanı, 21 Şubat 2018 tarihli Resmi Gazete'de yayınladı, özelleştirme süreci başladı. İhaleler nisan ayında yapılacak. 

Bunlar sadece devletin sahip olduğu fabrikaları elinden çıkarması faaliyeti değil, aynı zamanda önemli bir ekonomik ve sosyal değişimin yaşanacağının göstergesi. Bundan sonra ne yiyeceğimizin de...

Şeker pancarı neden stratejik bir ürün, Türkiye için neden önemli? 

Bu fabrikaların zarar ettiği, devletin sırtına yük olduğu için satılmaları gerektiği belirtiliyor. Peki gerçekten öyle mi? Adım adım ilerleyelim...

2001'de çıkarılan Şeker Kanunu ve 2002'de iktidara gelen AKP'nin getirdiği kotalar ve dış kaynaklı tarım politikaları, o yıllarda 460 bin civarında olan şeker pancarı eken çiftçi sayısını 105 bine kadar geriletti. Tarlalar boşaldı, araziler tarım dışı kullanılmaya başladı.

Şeker Kanunu ile şeker pancarı ve şeker üretimine kota uygulaması getirilerek pancar üretimi sınırlandırıldı. Nişasta bazlı şeker ilk kez kota kapsamına alındı. Kanunla yüzde 10 olan nişasta bazlı şeker kotasının yüzde 50 artırılması veya düşürülmesi yetkisi Bakanlar Kurulu'na verildi. Bakanlar kurulu her yıl kotayı yüzde 35 artırarak fiilen kotayı yüzde 15 olarak uygulamış oldu. Pancar ekimi sınırlandırılırken, nişasta bazlı şeker üretimi adeta teşvik edildi.

Bundan en fazla faydayı da ABD'nin dev nişasta bazlı şeker üreticisi Cargill sağladı. Cargill'e böyle konforlu bir alan açılırken, piyasaya yüksek miktarda nişasta bazlı şeker girişiyle şeker fabrikalarının üretim ve satışları olumsuz etkilendi.

Türkiye'de yıllara dayanan Cargill davası da, hukukun üstünlüğünün değil de üstünlerin hukukunun Türkiye'de nasıl işlediğini göstermesi açısından önemlidir, hukuk fakültelerinde okutulacak cinstendir... 

Birinci sınıf tarım arazisine kurulan nişasta bazlı şeker fabrikasına yönelik defalarca kez durdurma kararı gelmesine rağmen şirket üretime devam etmiş, şirketin önündeki her türlü engel kaldırılmıştı.

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası'nın yaptığı çalışmaya göre, Türkşeker, 2005 yılına kadar üretimini karlı bir şekilde sürdürürken 2006 yılında zarar etmiş, 2009 yılından itibaren ise sürekli zarar eden bir kurum haline gelmiş.

Türkşeker'in 2016 zararı 76 milyon lira. Bünyesindeki 25 şeker fabrikasının zararı 32 milyon lira. Bunun yanında Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı ile devredilen varlıkları da 31 milyon lira olarak kurumun borç hanesine yazılmış. Yeterli şeker pancarı temin edilemediği için dört şeker fabrikası ise hiç çalıştırılmıyor.

Fabrikaların özelleştirildikten sonra kapatılmaları ya da devre dışı bırakılma ihtimalleri günlerdir dile getiriliyor. Üstelik, fabrikaların sahip olduğu değerli arazilerin gayrimenkul sektörünün rant projelerine kurban gitmesi tehlikesi de var.

Türkiye'nin kalkınmasında önemli rolü olan bu fabrikaların bugün bu hale gelmesinin tek sebebi siyasal iktidarın politik tercihleri. 

Şeker Kurumu çeşitli bahanelerle kapatılırken, hükümetin ilgili bakanlıklarına şeker konusunda rapor yazma işi de Cargill'e devredilmiş herhalde. Durumdan vazife çıkarmak mı yoksa birileri mi sipariş etmiş raporu, orası net değil. 

Net olan şu: Türkiye'nin şeker sektörü hakkında stratejik akıl vermek için bakanlara şeker sektörünü zora sokan Cargill rapor yazıyor, raporunda kotaların kaldırılmasını, şeker fabrikalarının özelleştirilmesini ve kamunun yapacağı her türlü çalışmaya paydaş olarak katılmayı talep ediyor. Üstelik bu rapor, Cargill'in Şeker Kurumu'nun kapatılması ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesine yönelik konularda müzakereye dahil olmadıklarını açıklamasının ardından oluyor. İlginç...

Pancar şekerinin kullanım alanı bu plana göre daralacak, tüm dünyada insan sağlığına zararları bilinen nişasta bazlı şekerin üretimi artacak, hayat Cargill'e güzel olacak. 

Nişasta bazlı şeker mısırdan elde ediliyor. Mısırdan elde edilen glikoz kimyasal işleme tabi tutularak yüksek fruktozlu mısır şurubu üretiliyor. Gıdaların daha ucuza mal edilmesi, yüksek oranda tatlılık içermesi nedeniyle pancar şekerine göre daha az kullanılması ve gıdaların raf ömrünü uzatması açısından tercih sebebi. 

Şekeri düzenleyen insülin salgısını etkilemediği için doyum hissi oluşmadığından çok yemeye ve kilo almaya sebep olduğu vurgulanıyor.

İnsan sağlığına etkileri meselesi epey tartışmalı bir alan. Fakat, Sağlık Bakanlığı'nın ocak ayında hazırladığı "Nişasta Bazlı Şekerlerin (NBŞ) Sağlık Etkileri" başlıklı raporunda çok çarpıcı tespitler var.

Rapordan birkaç alıntı:

  • Nişasta bazlı şeker kullanılan ürünlerde yüksek fruktoz vardır. Halbuki sağlıklı beslenme önerilerinde günlük enerjinin yüzde 45-60 oranında karbonhidrat içeriği ve bunun da yüzde 15-20'sinin fruktozdan gelmesi yer almaktadır. NBŞ ürünlerle aşırı miktarda fruktoz alınmakta bu durumda metabolizmada anarşiye yol açmaktadır.
  • Fruktozun glikozdan karaciğer içindeki metabolizması farklıdır. Fruktoz katabolizması glikozdan hızlıdır. Hızla glikolize olur, yağ asitine çevrilir. 
  • İnsülin salgılanması ve tokluk duygusu veren hormonlar üzerindeki etkileri yönünden bir farklılık vardır. Fruktoz insülin salgılatmaz. Oysa glikoz metabolizmasında insülin salgılanır. İnsülin tokluk hormonu leptini uyarır, açlık hormonu grelin ise azalır. Aşırı yeme olmaz.

Raporda bazı tavsiyelere de yer verilmiş:

  • Yapılan değerlendirmeler ışığında kamuoyunda tereddütlere neden olan NBŞ kotasının (üretiminin) azaltılması, 
  • Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) önerilerinde de yer aldığı üzere sağlıklı diyetlerin teşvik edilmesi, endüstri tarafından reformülasyon yapılarak NBŞ yerine başka şekerlerin örneğin çay şekerinin (sukroz) kullanılmasının sağlanması, 
  • Yiyecek ve içecek etiketleri üzerinde Sağlık Bakanlığı'nın daha önce de Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na iletmiş olduğu "şeker" yerine "eklenmiş şeker" "NBŞ şeker" olarak açık olarak yazılması, 
  • NBŞ ürünlerinin üretim aşamasında olası civa ve karbonil bileşiklerinin izlemi ve denetiminin arttırılması,
  • Toplumumuzda şeker tüketiminin azaltılması için tüketicinin bilgilendirilmesi, bebeklik ve çocukluk çağından itibaren sağlıklı beslenme kültürünün tesis edilmesi hususunda gerekli önlemler alınmalıdır.

Raporla ilgili diğer detaylara buradan bakılabilir.

Artık, şu gelinen noktadan sonra yerli ve milli tarım edebiyatına kimsenin tahammülü yok, durum ortada. Gerekli önlemler alınmazsa, kamuoyu yaratılmazsa, piyasa nişasta bazlı şeker üreticilerinin eline kalırsa şekerin tadı iyice kaçacak. Hepimiz Cargill gibi şirketlerin dayattığı zehirli şerbete mahkum olacağız...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Pelin Cengiz Arşivi