Adalet külahlı zulüm ve OHAL

İslam’da olağanüstü durumda bile haksızlık, hukuksuzluk ve zulüm yoktur. Allah’ın kitabına göre asıl ‘olağanüstülük’ su-i kastlar ve savaşlar değil, adalet ve hukukun rafa kaldırılmasıdır.

Global Economy Journal’de yayımlanan "İslamilik Endeksi" araştırmasının sonuçlarıyla henüz yüzleşmiş değiliz. Araştırmada İslamist Ekonomi, Hukuki ve Yönetimsel, İnsani-Politik Haklar ve Uluslararası İlişkiler olmak üzere 4 ana başlıkta 208 ülke mercek altına alınmış; vergi, gelir dağılımı, faiz, eğitim, sağlık, adil yargılama, şeffaflık, özgürlükler, refah düzeyi, yaşam kalitesi, can ve mal güvenliği gibi konularda ülkelerin İslamî kriterlere ne kadar uyup uymadıkları ölçülüp karnelerine yazılmış. "Kur’an’a uygunluk’’ testinde en iyi notları alan Müslüman olmayan 3 ülke: Hollanda, İsveç ve İsviçre. İsrail 27. sırada. İslam ülkelerini ise ilk 30’da bulamıyoruz. Mesela Katar 39. sırada, Türkiye ise ancak 65. sırada.

Tabi ki bu endeks araştırması 2018’de tekrar edilse Müslüman geçinen ülkeler için durum daha da vahim olacaktır. Mesela AKP iktidarının 15 Temmuz darbe teşebbüsünü "Allah’ın bir lütfu" diyerek gerekçe gösterip ilan ettiği OHAL’li bir Türkiye’nin bu endekste son sıralara gerilediğini kestirmek güç değil.

"Erdemlerin alt sıralarında, dipte yer almak’’ dini terminolojide "esfel-i safilin" olarak adlandırılır. Bu kavramın sosyo-politik karşılığı tam da OHAL düzenidir. İşinden atılan yüzlerce akademisyen, yüzbinlerce çalışan, cezaevlerini tıka basa dolduran gazeteci, belediye başkanı, siyasetçiden tutun da bağımsızlığını ve güvenilirliğini yitirmiş yargının iktidarın güdümüne girdiğini gösteren alt mahkeme üst mahkeme tiyatrosuna, sadece şirketlere, belediyelere değil en son ineklere atanan ‘kayyım’lara, cezaevlerinde neredeyse sayıları 700’ü bulan masum bebeklere kadar trajikomik bir yığın vaka hak ve hukukun alabora olduğu çürümüşlüğü belgeliyor.

Hak ve Adalet Platformu’nun yayımladığı OHAL Mağduriyetlerini Araştırma Raporuna bakmak bile OHAL’in vahim boyutunu göstermeye yeter. 2173 kişiyle yapılan görüşmelerle hazırlanan bu önemli araştırmaya göre mağdurların yüzde 50’si yaşadığı yer ve mahalleleri terk etmek zorunda kalmış. Yine yüzde 90’ı 15 Temmuz öncesi herhangi bir cezai soruşturma geçirmemiş sabıkasız ‘temiz’ vatandaşlar! Tabi bu vurgular yapay tehditler üreterek 6. kez uzatılan OHAL’in kanun hükmünde keyfilikler hükmünde 30 KHK’sıyla mağdur ve mazlum durumun az bir kesiti.
(Raporun tamamı)

Şimdiki OHAL’in, 1987 OHAL’i ve hatta 1925 yıllarının İstiklal Mahkemeleri döneminden daha fazla tehlike arz ettiği göz ardı edilmeyecek bir gerçek. Gerçi Türkiye tarihi olağanüstülükler tarihidir. Fakat önceki despot devirlerin uygulayıcı kadrolarının halkla iletişimleri kopuktu. Kahir ekseriyetle iktidar ve halk arasında bir doku uyuşmazlığı sorunu yaşanıyordu. Fakat şimdi iktidardaki partinin ‘"muhafazakâr’’ ve yer yer "dinci" olması her türlü yanlışın da Müslüman halk tarafından sorgulanmamasına, görmezden gelinmesine ve hatta savunulmasına sebep oluyor. Artık OHAL’in olağan bir düzenmiş gibi görülüp gayr-i insani ve gayr-i İslamî uygulamalarının da toplum tarafından içselleştirilmesi bekleniyor.

Yeterince tecrübe edildi ki iktidar partisinin bir adalet kaygısı kalmamış. İsmindeki ‘adalete’ çoktan sırtını çevirmiş, ‘kalkınma’yı ise dert edinen yok. Muhalefetin en azından şimdiye kadar iktidara açık çek veren muhafazakâr tabanın değerlerine de vurgu yaparak toplumun gelecek tasavvurunda adaleti inşa etmek gibi önemli bir görevi var. Tarihi ve sosyal realitelerle çelişmeyen, halkın değerleriyle barışık, toplumun güvenini kazanacak, samimi ve kapsayıcı bir dil ve söylemle özellikle muhafazakâr tabanın da bilinçlendirilmesi şart!

İslam’da olağanüstü durumda bile haksızlık, hukuksuzluk ve zulüm yoktur. Koşullar ne olursa olsun sasrılmaz bir adalet vardır. Allah’ın kitabına göre asıl ‘olağanüstülük’ su-i kastlar ve savaşlar değil, OHAL ilan etmek, yani sınırlandırılamayan haklara dokunup adalet ve hukukun rafa kaldırılması, insan hak ve onurunun çiğnenmesidir. Nitekim Hz. Peygamber ve ilk halifeler ‘adalet’in tüm ilahi yasalarda vazgeçilmez olarak emredildiğinin farkındaydılar. Hem İslam’ın emri olan ‘adalet’ insanların farklılıklarla beraberliği, huzuru ve mutluluğu için vazgeçilmez bir şarttır.

Sonuç olarak Türkiye dahil Müslüman idarecilerin yönetiminde İslam ülkeleri; İslamın içini, özünü ve anlamını mealesef yine İslami simge ve sloganlar üzerinden kabuklara harcamayı becermiş ve tabela Müslümanlığını yaşayan adalet-ahlak yoksunu ülkeler kategorisinde yer almışlardır. Bu gerçeğin kalıcılaşmaması ve "esfel-i safilin"den çıkış kaçınılmazdır.

Söylemden çıkıp hassasiyetle "adalet’’i ele almaya mecburuz. Başta Müslüman kamuoyu olmak üzere toplumun tüm muhalif kesimleri her türlü zulme ve mağduriyetlere karşı "adalet’’ etrafında kenetlenmelidir. Ta ki kendi anlam dünyalarını bu kadar cahilce hırpalayan, kraldan daha kralcı nobran kuşak ve kolayca mobilize olabilen sarayseverler üç maymunu oynamayı bırakıp bir an önce sağduyuyu kapabilsin!
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi