'Hekimlik hayatımda kendimi ilk kez bu kadar çaresiz ve güçsüz hissettim'
ARTI GERÇEK - Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Üyesi İbrahim Akkurt, ARTI TV'de sunuculuğunu Mustafa Sağlamer'in yaptığı Artı Hafta Sonu programına konuk oldu. Coronavirus tablosu, aşı ve filyasyon çalışmaları, pandeminin başlangıcından bu yana uygulanan sağlık politikaları gibi bir çok konuyu değerlendiren Akkurt şunları ifade etti:
'İLK DEFA KENDİMİZİ BU KADAR ÇARESİZ VE GÜÇSÜZ HİSSETTİK'
"Türkiye'de ilk vakanın açıklandığı günden önce de vakaların bizde de olabileceği düşünceleri vardı fakat elimizde test olmadığı için bir şey diyemiyorduk. Mart sonrasında testlerin bize de gelmesiyle birlikte tüm dünyada olduğu gibi biz de yoğun bir çalışma içerisine girdik. Hayatımızda ilk defa böyle bir şeyle karşılaştık ilk defa bu kadar güçsüz ve çaresiz kaldığımız zatürre vakalarıyla karşılaştık. Karşılaştıktan sonra on gün eve gidemedim kimseye bulaştırmamak için."
'ÇOK ERKENDEN KONTROLSÜZ BİR AÇILMA GERÇEKLEŞTİ'
Haziran ayında başlayan 'normalleşme' sürecinin çok erken olduğunu ve kontrolsüz olduğunu vurgulayan Akkurt sözlerine şu şekilde devam etti:
"Mayıs ayına kadar bir şekilde kontrol altına alıyormuş gibi bir görünüm oluştu. Bu görünümle beraber çok erkenden kontrolsüz bir açılma gerçekleşti. AVM'lerin açılması çok gereksizdi. Turizm gelirlerini muhtemelen artırmak için kontrolsüz bir şekilde turizmin açılması diğer alanlarda ise önlemler alınmadan bir açılma ile farklı şeylerin bizi karşılayacağı şekilde bir endişe oluştu. "
'YAYINLANAN RESMİ VERİLERLE SAHADA KARŞILAŞTIKLARIMIZ ARASINDA CİDDİ BİR FARK VARDI'
Sağlık Bakanlığı'nın açıkladığı verilerle sahada karşılaşılanlar arasında ciddi bir açı farkının olduğunu söyleyen Akkurt, verilerin şeffaf olmadığını ifade etti. Akkurt, "Biz Nisan'ın sonundan itibaren yayınlanan verilerle bizim sahada karşılaştıklarımız arasında açının gittikçe açıldığını fark etmeye başladık. O dönemde TTB olarak bu verilerin şeffaf olmadığını güvenilirlik konusunda ciddi sıkıntılar olduğunu sahada bulunan hekim ve sağlık örgütlerinin oluşturulan merkezi bilim kurullarında bulunmalarının bir katkı sunmaya yönelik olacağını ifade ettik. Ancak maalesef öyle olmadı. Özellikle normalleşme süreciyle beraber bu sürecin sıkıntılı olduğunu, Eylül'den itibaren daha da sıkıntılı olacağına dair ciddi bir endişemiz vardı" dedi.
'HALKA EKONOMİK DESTEKLER SAĞLANARAK 2-4 HAFTALIK KAPANMALAR GEREKİYORDU'
Uygulanan filyasyon çalışmalarını değerlendiren Akkurt, kısıtlamaların daha erken olması gerektiğini vurgulayan konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Sahada yapılan filyasyon çalışmaları çok muhteşem çalışmalarmış gibi halka lanse edildi. Filyasyon dediğimiz iki yönlü bir olaydır. Birincisi hasta tespit edildikten sonra kime bulaştırmış, ikincisi ise o kişi kimden almış, yani geriye dönük bir inceleme. Hastaneye düşürmeyin şeklindeki önerimiz dikkate alınmadı. Hastanelerdeki doluluk oranı en üst seviyesine ulaştı. Yoğun bakımlarda yer kalmadı. Bu bir pandemi, pandemide doğru, şeffaf, güvenilir veri ve hastaneye düşürmemek iki önemli noktaydı. Enfeksiyon zincirinin kırılması gerekiyordu yani toplumdaki yayılımının önlemek gerekiyordu. Özellikle Eylül Ekim ayından itibaren insanların kapalı ortamlarda birikmeleri artacağı için virüsün sevdiği ortamlar oluşacağı biliniyordu. Bu sebeple halka destekler sağlanarak 2-4 haftalık kapanmalar gerekiyordu. Maalesef o da yapılmadı. "
'MUTASYON BÜYÜK İHTİMALLE EYLÜL'DEN İTİBAREN BİZDE TEK TÜK GÖRÜLMEYE BAŞLANMIŞTI'
İlk olarak İngiltere'de görülen, virüsün mutasyona uğraması durumunun ülkemizde de Eylül-Ekim aylarında görülmeye başlanmış olabileceği ihtimali üzerinde duran Akkurt, "Büyük bir ihtimalle dünyada konuşulan mutasyon olayı bizde de Eylül-Ekim aylarında tek tük görülmeye başladı. Özellikle o dönemlerde ağır vakalara klinik bir sıkıntı oluşmaya başladı. Yani ağır vakalar ve ölümler ciddi sayılarda devam ediyordu" dedi.
'NÜFUSUN EN AZ YÜZDE 70'İNİN AŞILANMASI GEREKİYOR'
Aşı çalışmalarına dair değerlendirmelerde bulunan Akkurt şunları ifade etti:
"Bir ay önceye kadar üç dört aşı çalışması ön plana çıktı. Aşının önceki perdesi olan virüsün eylül ekim gibi ciddi bir artış göstermesi halinde influenza aşısı için biz TTB olarak Haziran gibi sağlık bakanlığına uyarıda bulunmuştuk. Bu ülkenin en az 30-40 milyon doz aşıya ihtiyacı olduğunu Dünya Sağlık Örgütü'de ifade ediyordu. Biz en azından risk grubunu hesapladığımızda 20-30 milyon doz aşı getirilmelidir dedik. Gele gele 1 buçuk milyon doz civarında bir aşı geldi. Aynı durumun tekrar yaşanmaması için en az 120 milyon doz aşıya gereksinimimiz var.
Şu anda en az nüfusun yüzde 70'i enfeksiyon zincirinin kırılması için aşılanması gerekmektedir. Biz 120 milyon dozun gelmesi gerektiğini ifade ediyoruz fakat şu an gelmiş olan 3 milyon doz. Bu 3 milyon doz ile sadece sağlık çalışanları belki 65 yaş üstünden çok az kişiye uygulanacaktır. Zaman kaybetmeden 120 milyon doz aşının da temin edilmesi gerektiğini düşünüyoruz."