15 Temmuz ve iktidarın 'anayasa darbesi'

15 Temmuz ve iktidarın 'anayasa darbesi'
ARTI TV'de ekrana gelen 'Söz Sırası' programının konuğu halk sağlığı uzmanı Profesör Doktor Onur Hamzaoğlu oldu.

Onur HAMZAOĞLU


ARTI GERÇEK- Bir önceki Söz Sırası'nda hem İstanbul Protokolü'nün, hem İstanbul Sözleşmesi'nin tarihsel sürecini paylaşıp İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili olarak son dönemde yaşadığımız kabul edilemeyecek olaylardan bahsetmek isterken maalesef İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili tarihsel süreci paylaşmayı atlamışım. Hepinizden, özür diliyorum. 

Bugün, 15 Temmuz 2021. 15 Temmuz askeri kalkışmanın üzerinden tam 5 yıl geçti. Bu kalkışmayı bahane ederek "anayasa darbesi" yapan iktidarın uygulamaları altında da yaklaşık 5 yılı tamamlamak üzereyiz. Söz konusu darbe girişiminden sonra aynı helikopterle Çankaya Köşkü'ne çıkan 2 generalden bir tanesi, ki bir AKP milletvekilinin kardeşi, hapiste; bir diğeri savunma bakanı. Anlaşılır gibi değil. Şu anda orduyu yönetiyor. Askeri kararlarda iktidarın bir üyesi. Evet ama bu dönemde hâlâ siyasi ayak gündemde değil. 

Bu darbe girişimi kimler tarafından nasıl gerçekleştirildi, bir şekilde iktidar bunu söylerken, arkasındaki siyasi gücün kimler olduğunu kamuoyuyla paylaşmıyor. Yalnızca cumhurbaşkanından kabine üyelerine, AKP milletvekillerinin tümüne kadar "Fethullah Hoca Efendi" artık "FETÖ" oldu, "Fethullahçı Terör Örgütü"nün lideri oldu. Kendileri ise "kandırılmışlar" oldular ve bugüne kadar da bu "kandırılmışlar" hâlâ görevde kalmaya devam ediyorlar. Anlaşılır gibi değil bu tablolar. 

Bakın, bir şey daha söylemek istiyorum. Darbe girişiminden sonra ya da asker kalkışmasının hemen ardından 23 Temmuz'da toplanan Bakanlar Kurulu'nun kararıyla iki tane Kanun Hükmünde Kararname (KHK) hazırlandı. Bunlardan bir tanesi 668, diğer de 669 numaralı kararname. Girişimden birkaç gün sonra, devletin en önemli organlarını, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni (TSK) 7'den 70'e düzenleyen; Sağlık Bakanlığı ve Gülhane dahil sağlık alanını düzenleyen, devletin pek çok yapısını A'dan Z'ye değiştiren bu KHK'ler birkaç gün içinde nasıl hazırlandı? Anlaşılır gibi değil. Bu akıllara hep "Acaba bir hazırlık var mıydı?" sorusunu getiriyor. Dileriz bu bilgilere en kısa zamanda kavuşuruz. 

Evet, OHAL'le birlikte 7 defa 3 aylık uzatmalar sonucunda 2018'de bitiyor olmasına rağmen, OHAL yasalarının, KHK'lerin geçerli olduğu bir 5 yılı tamamladık. Bu 5 yıl içinde Türkiye'de kişi başı gelir 2 bin 500 dolar azaldı. Merkez Bankası'nın 128 milyar dolarının kime peşkeş çekildiği hâlâ bilinmiyor. Bölgesel eşitsizlikler 21. yüzyılın doruk noktasına ulaştı. Türkiye'de zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul oldu. İşsizlik yine 21. yüzyılın zirvesinde Türkiye'de. Maaşsızlar, geçinemeyenler, pazarın artıklarından çöplerden beslenmeye çalışanlar doruktayken Saray'ın bazı memurları 6 maaş birden almaya devam ediyorlar. Böyle bir yaşam var Türkiye'de. 

Yetmiyor, çocuklarını, eşlerini, ana-babalarını anacak, onlara bir şekilde temas edebilecekleri mezarı olmayan aileler, Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı'na cumartesi günleri birer karanfil bırakıyor diye şimdi sanık sandalyesindeler. Aynı şekilde yine helikopterden atılanlarla ilgili, Roboski Katliamı'yla ilgili ya da hastane girişinde öldürenlerle ilgili olarak hiçbir yargısal işlem yapılmıyor, adeta korunuyorlar. Meclis'in üçüncü büyük partisi HDP'nin binalarına yapılan silahlı saldırılar, "mala zarar vermek" suçunda işlem görüyor. Kabul edilebilir gibi değil. İfade özgürlüğü kalmadı. İnanç özgürlüğüne dair tehditler devam ediyor. 

Evet, geçtiğimiz günlerde Kadıköy'de Ermeni Kilisesi'nin kapı duvarında dans edenler hemen ertesi gün serbest bırakıldılar. Kadına yönelik şiddet, çocuklara yönelik istismarlar bu iktidarla beraber, hele ki son 5 yılda, zirvesine ulaştı. Bakanlıkların yolsuzlukları, kayırmacılıkları ayyuka çıktı ama yine utanmadan, sıkılmadan görevlerine devam ediyorlar. 

Yetmiyor, söz konusu yasaların özellikle gözaltı süresinin 4 günden 12 güne çıkartılması, TMSF'nin şirketlere kayyım ataması ve hükümsüz kamudan atma hakkının uzatılmasıyla ilgili olarak bir torba yasayı hükümet Meclis'e gönderdi. Meclis'teki muhalefet partilerinin bu yasanın geçmemesi için alanları, sokakları doldurarak mücadele etmesini bekliyoruz. Eğer bu da geçerse gelecek seçimlere maalesef OHAL yasalarının altında girmiş olacağız. Bu kabul edilemez. 

Bugün 15 Temmuz 2021, mutlu bir günümüz. Boğaziçi Üniversitesi'ne Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 1 Ocak 2021 kararnamesiyle atanan  "kayyım rektör", orada tutulamayacağı anlaşıldı, görev yaptırılamayacağı anlaşıldı ve görevinden alınmak zorunda kalındı. Yine 360 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle "kayyım rektör" Bulu, görevden alındı. Bu Boğaziçi Üniversitesi mücadelesinin, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin, öğretim elemanlarının, onlarla dayanışanların bir zaferidir. 

Tabii ki bunun altında pek çok hesaplar olabilir. Ama  Türkiye'de tüm kayyımların görevden alınması ve iktidarın yerini muhalefete terk etmesi için mücadeleye devam etmemiz gerekiyor. Bir şekilde sandıktan yeni bir iktidarın, halkçı ve toplumcu bir iktidarın çıkması ve  memleketin demokrasiyle yeniden buluşması için birlikte mücadele ve dayanışma, hepimizi daha yakından bekliyor...

Öne Çıkanlar