Kaç tane Süleyman Özışık olduğunu bilmiyoruz

Kaç tane Süleyman Özışık olduğunu bilmiyoruz
ARTI TV'de ekrana gelen 'Söz Sırası' programının konuğu Eğitim-Sen Genel Başkanı Profesör Doktor Nejla Kurul oldu.

Necla KURUL


ARTI GERÇEK - Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Bu hafta KHK'ler konusunu gündemleştirmek istedim. Çünkü Süleyman Özışık'ın açıklamaları var. Bir videosunda Türkiye'nin bir döneminde olan biteni, mikro gibi gözüken ama Türkiye'nin hemen her yerinde yaşandığını tahmin ettiğimiz bir sürece işaret etmesi nedeniyle bu konuyu gündemleştirdik. Çünkü Türkiye'de 150 bine yakın, KHK'lerle ihraç edilmiş çolukları, çocukları, aileleri, temas ettiği kişiler bağlamında milyonları aşan bir kesim çok ciddi bir mağduriyet içerisinde. Çok ciddi biçimde haksızlık ve hukuksuzluklarla karşılaşmış durumda. 

Şimdi öğreniyoruz ki bu süreçlerin hukuk dışı farklı mekanizmalarla yönetildiğini görüyoruz. Bir 'FETÖ Borsası'ndan söz ediliyordu o dönemde, OHAL döneminde üzerine fazla gidilemedi ve bu konu sümenaltı edildi bildiğiniz gibi. 

Aslında konu ne zaman, nerede başlıyordu? 15 Temmuz 2016 başarısız darbe girişimi ve ardından 20 Temmuz'da başlayan bir sivil darbe ve bu darbenin ardından binlerce insanın haksız ve hukuksuz biçimde, bir yargılama sürecine tabi olamadan, kurum kanaatleriyle işlerinden atıldıkları bir süreci yaşadık. Onların önüne konulan adalet mekanizmaları neredeyse yoktu. Adalete susamış bir biçimde bu arayışın içerisindeydiler. 

Bir süre sonra OHAL Komisyonu oluşturuldu ve OHAL Komisyonu'nda bu davalar birikmeye başladı. Ama mahkemeler askıya alındı. Örneğin, savcılıklardan takipsizlik alan binlerce kişi var ama görevlerine dönmüyorlar. Mahkemelerden beraat kararı almış binlerce kişi var ama bunlar görevlerine döndürülmüyorlar. Karşılarında bir OHAL Komisyonu var, OHAL Komisyonu adalete ulaşımı engelleyen, onu sekteye uğratan bir oyalama komisyonu olarak işlev görüyor. 

"Kurum kanaati" nedir dediğimizde, çok önceden hazırlamış listeler vardı ellerinde ve bu listeler birden bire kurumların, komisyonların önüne geldi. Orada insanların hayatlarına karar verdiler. Örneğin, benim de içimde yer aldığım Ankara Üniversitesi'nde "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriyi imzaladığım için üzerimiz birden çiziliverdi ve bir gece vakti KHK'nin içerisinde damgalanmış bir birey olarak yer alıverdik. O evlerdeki acıları ve travmaları ancak kişilerin kendi anlatabilir. Dolayısıyla "kurum kanaatleri" vardı. 

Baktığımızda "iltisak ve irtibat" kavramı, o dönemin en meşhur kavramıydı ve bu hâlâ böyle. İltisak ve irtibatı anlatan bir fotoğraf karesi olmadan binlerce insan işinden ihraç edilmişken son dönem görüyorsunuz, siyasetin medyayla, medyanın yargıyla, yargının bürokrasiyle kirli ilişkilerini görüyoruz. Sayısız fotoğraflar paylaşılıyor. Dün akşam bile televizyon kanallarında çok sayıda fotoğraf paylaşıldı. 

İltisaksa iltisaktır fotoğraflar ama yeni dönem elitlerinin fotoğrafları iltisak ve irtibat kavramıyla hiç ilişkilendirilmedi. Kara para aklayanlar, insanların mülküne ve emeklerine çöken insanlar bugün ellerini kollarını sallayarak etrafta dolaşıyorlar. Gazetecinin görevi toplumu aydınlatmaktır, haksızlık olduğunda kamuoyunu bilgilendirmektir, kamuoyunu uyarmaktır, "burada kötü şeyler olabilir" demektir. Ama bu "gazetecimiz", Süleyman Özışık ne yapmış? O dönem KHK'lerle haksız ve hukuksuzlukların olabileceğini tahmin etmiş. Dosyaları temin etmiş, kimlerden aldıysa, kişilerden de almış olabilir, ama söyleminden Süleyman Soylu'yla görüştüğünü anlıyoruz, OHAL Komisyonu üyeleriyle görüştüğünü görüyoruz ki milletvekilleri görüşemiyor, KESK randevu alıp görüşemiyor ama bu "gazeteci" görüşebiliyor. 

Dolayısıyla elindeki dosyalara bakmış, bunlar binlerce dosyaymış ve bu dosyalarda insanların "masum olduklarını" görmüş. Bu masumiyet teorisi üzerinden bazı kişilerin öylesine arkasında durmuş, kefil olmuş, ricacı olmuş, onların yanında yer almış ve demiş ki "Adımın Süleyman olduğuna inandığım kadar bu kişilerin masum olduğuna inanıyorum." Bu kişilerin büyük bir kısmı işlerine dönmüşler. Ama bakın, paralel bir süreç işlemiş burada. Kişiler arası ilişkiler süreci işlenmiş. Biz kaç tane Süleyman Özışık olduğunu bilmiyoruz. Kaç bin kişinin işine yine hukuk dışı olarak döndüğü bilgisine sahip değiliz. 

Ama içinde benim de yer aldığım binlerce insan, hukuk sürecini takip ettik. Biz Türkiye'de yargıya güvenmek istedik. Adaleti yargı yoluyla aramak istedik. Ama 5 yıldır hâlâ bekliyoruz. Beraat ettik, takipsizlik aldık ama işlerimize geri döndürülmedik. Hâlâ bu yüz binlerin içerisinde KESK üyesi emekçilerin sayısı 4 bin 300 civarında. Eğitim-Sen'li olup ihraç edilen üye sayısı bin 602. Yan biz bir sendikal ayrımcılığa uğradık. Sendikal faaliyet suç sayıldı bu ülkede. Oradaki itirazlarımız, kurumlardaki itirazlarımız daha eşit, daha özgür, daha demokratik bir ülke yönetimine ilişkin tahayyüllerimiz, eleştiri yapan muhalif insanlar olmamız nedeniyle "kurum kanaatleriyle" ihraç edildik. 

Bütün bu süreçler olurken, sendikalarımız yani KESK ve DİSK'e bağlı işçi sınıfından diğer arkadaşlarımız da bu süreçten fazlasıyla etkilendiler. Genel bir sayı desek, milyonlarca insanın etkilendiği bir süreçle karşı karşıyayız ve sendikal ayrımcılık almış başını gidiyor bu süreçte ama bizler yine olmadığını bildiğimiz, ciddi kuşku duysak bile yargı mekanizmalarının dışında ricacılar aramadık, kefiller aramadık. Borsalarda hesaplaşmadık ve adaletin peşinden devam ettik. 

Şimdi bir yol ayrımındayız. Bu yol ayrımı şu: Bir küçük oligarşik yapının keyfi biçimde yönettiği bir ülkede mi yaşamak istiyoruz, her şeyin hukukun dışında işlediği, o benim tanığım, ben buna kefilim, bu kişi masumdur diyen hukuk dışı mekanizmaların işlediği bugünkü kirli sahnenin ortaya konulduğu süreci mi yaşamak istiyoruz bundan sonraki yıllar içerisinde; yoksa gerçekten demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletini ama gerçek anlamda, Anayasada askıda hüzünlü durduğu biçimiyle değil, gerçek anlamda işlediği bir ülkeyi mi inşa etmek durumundayız? 

Önümüzdeki dönemde bu bizim kararımız olacak. Kimi zaman sokaktaki eylemlerimizle, kimi zaman sandıkların başında vereceğimiz oyla bu yol ayrımından birine karar vereceğiz. Hep birlikte düşlediğimiz mücadelenin parçası olmalıyız, olacağız bu dönemde. Demokratik bir cumhuriyet, laik bir cumhuriyet, sosyal bir cumhuriyet ve gerçekten tüm mekanizmalarını kamuca oluşturduğumuz bir hukuk devletini inşa etmek üzere mücadelemizi sürdüreceğiz. 

Öne Çıkanlar