Eğitimsiz bir kuşak geleceğimizin karanlığı olacaktır

Eğitimsiz bir kuşak geleceğimizin karanlığı olacaktır
ARTI TV'de ekrana gelen 'Söz Sırası' programının konuğu halk sağlığı uzmanı Profesör Doktor Onur Hamzaoğlu oldu.

Onur HAMZAOĞLU


ARTI GERÇEK- Yaklaşık 112 yıl önce Milli Eğitim Bakanlığı yapan Emrullah Efendi'ye atfedilen "Şu mektepler olmasa maarifi ne güze idare ederdim" sözü, Türkiye'de günümüzde tembelliğin, kaytarmacılığın, beceriksizliğin ifadesi olarak kullanılıyor. Oysa Emrullah Efendi'nin, 1909'lu yıllarda, bu topraklarda okulları biraz daha geliştirebilmek, milli eğitim faaliyetlerini biraz daha modernize edebilmek adına hükümetten sürekli olarak bütçe, para istediği için bu sözü söylediğini öğrendik. Ama maalesef kaytarmacılık, beceriksizlik, tembellik ifadesi olarak kullanılan bu söz bugün hem iktidara hem de onun okul sahibi diğer bakanlardan bazıları gibi yaptıkları işin ticaretini de yapan bakanlara çok yakışıyor. Eylemlerinin neredeyse tümü bu bağlamda açıklanabilir hale gelmiş durumda. 

BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO'nun 31 Mayıs 2021 tarihli bildirimine göre, o tarih itibariyle dünya genelinde yalnızca 23 ülkede okullar kapalı. Bunlardan bir tanesi de Türkiye. Myanmar, Madagaskar, Azerbaycan, Irak'ın yanı sıra, Türkiye'de de okullar kapalı. 16 Mart 2020 tarihi itibariyle Türkiye'de okulların kapatılacağı ifade edildiği zaman, dünyada hem Covid-19'un süreç olarak ne gibi özellikler taşıdığı, hem etkinliğinin nasıl bulaştığı, özellikle neler olduğu net olarak bilinmiyordu, eksik bilgiler vardı. Bu nedenle, salgınla mücadele aracı olarak "kalabalık ortamlarda bulunmamak" adına da okulların kapatılmasına karar verilmişti. 

Ancak Mayıs 2020 tarihi itibariyle hem hastalığın, hem de etkenin pek çok özelliği ve bulaşma yolları ortaya çıktı. Dolayısıyla Mayıs 2020'den itibaren özellikle okul öncesi eğitim olarak kreşlerin, anaokullarının, ilkokulların hatta ortaokul ve liselerin de sürekli kapalı kalmasını gerektirecek hiçbir bilimsel bilgiye, koşula, duruma sahip değiliz. Keyfe keder bir durum.

Yine UNESCO'nun açıkladığına göre, Türkiye'de okullar 47 haftadır kapalı kalmış. Bu ciddi anlamda bir hak ihlali aynı zamanda. BM Evrensel İnsan Hakları Belgesinin 26. maddesinde tanımlanan eğitim hakkı, ülkemizde çocuklarımız için, gençlerimiz için gasp ediliyor, ihlal ediliyor ve aynı zamanda insan haysiyetiyle de oynayan bir duruma geldi. Bununla ilgili yapılanlar maalesef kabul edilebilir değil. Bir an önce düzeltilmesi gerekiyor. 

Evet, bu topraklarda eğitimdeki eşitsizlikler zaten yıllar içinde derinleşiyordu. Ama okulların kapatılmasıyla beraber "çevrimiçi eğitim yapacağız" diye başlattıkları süreçte, eşitsizlikler kırla kent arasında, kent merkeziyle gecekondu arasında, zenginlerle yoksullar arasında daha da derinleşti. Her evde bilgisayar varmış, her evde internet varmış gibi bir tutum içerisinde olan hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı, maalesef yapboz tahtasına dönüştürdü eğitimle ilgili uygulamaları. Öyle ki, özellikle lise öğrencilerimiz defalarca sınavlara hazırlanmalarına rağmen birkaç gün kala, hatta bazen bir gün kala sınavların iptal edildiğini öğrendiler. Umutlarını kaybettiler, maalesef tükendiler. 

Onun dışında okula gitmeden sürekli evde olup, o koşullar altında sürekli yaşamak zorunda kalmanın hatta beraberinde sokağa çıkma yasağının da eklenmesinin şişmanlık, obezite riskini yarattığını ve zihinsel, ruhsal sorunlara yol açtığını biliyoruz. Ancak bütün bunlar Milli Eğitim Bakanlığı ve onun ait olduğu iktidar tarafından dikkate alınmıyor, yapılması gerekenler yapılmıyor. 

Evet, Covid-19 sürecinde kreşlerin, anaokulların, ilkokulların hatta ortaokulların tümden kapalı olmasına neden olacak koşullar maalesef yok; ne bilimsel bilgi itibariyle ne de şartların getirdiği durum itibariyle. Çünkü erişkinlerle aynı ortamda bulunan 20 yaş altı gençlerin hastalığa yakalanma riski, erişkinlere göre yüzde 50 daha az. Aynı şekilde 12 yaş ve altı çocuklarımızın hastalığı bulaştırma riski erişkinlere göre yüzde 50 daha az. Yaş azaldıkça hem hastalanma riskleri, hem de hastalığı bulaştırma riskleri çok daha azalıyor.

Bütün bunlar göz önüne alındığında çok basit önlemlerle okulların kapanmaması sağlanabilir, eğitim devam edebilirdi. Ancak maalesef Milli Eğitim Bakanlığı da  iktidar da tercihini bu yönde kullanmadı, kaytarıyorlar. Tembellik ve beceriksizliklerine Covid-19 pandemisini yafta olarak kullanıyorlar. Buna karşı çıkmamız gerekir. Hiçbir bilimsel gerekçe Covid-19 pandemisi nedeniyle okulların bu şekilde kapalı olmasını gerektirmiyor. 

O nedenle Türkiye öğretmenlerin aşılanması konusunda da benzer bir tutum içerisinde. Pek çok ülkede birinci grup öncelikli aşılanması gerekenler listesine alınan öğretmenler ve okul çalışanları, ülkemizde henüz aşılanması tamamlanmış gruplar içerisinde değiller. Sağlık Bakanı ve Milli Eğitim Bakanının açıklamasından öğreniyoruz ki, bu süreçle ilgili girişimler henüz yeni yeni olgunlaşıyor. Bu kabul edilemez. 

Bunun yanı sıra alınacak küçük önlemlerle, maskeyle, mesafe önlemleriyle havalandırmanın düzenli yapılara ve tabii ki temizlik kurallarına riayet ederek okullar sürekli açık tutulabilir. 1 Haziran'dan itibaren uygulanmaya çalışılan program olarak ifade edilen plan maalesef yeterli değil. Maalesef "dostlar alışverişte görsün" açıklaması. Bu kabul edilemez. Bu hamaseti reddetmemiz gerekir. 

Evet, önümüz yaz, havalar ısınıyor. Biraz önce söylemiş olduğumuz küçük kurallara uyarak öğrencilerin eğitimlerine devam etmelerinin önünde hiçbir engel yok. Öğrencilerin bu şekilde okullara gelmesi, onların bu dönemde kayıplarını telafi etmesini sağlayacaktır. Mahalle okullarını yeniden canlandırabiliriz. Öğrencilerimizi uzak mahallelerdeki okullara taşımaktansa kendi bulundukları mahallelerde yapılacak müfredat düzenlemeleriyle eğitimde bir araya getirebiliriz. Bu sürece hem öğrencilerimiz hem de velilerimiz, doğal olarak okul yönetimleri, öğretmenlerimiz sahip çıkacaktır. Eğitimsiz bir kuşak geleceğimizin karanlığı olacaktır. Gençlerimizin, çocuklarımızın eğitim hakkı ihlaline hep beraber karşı duralım.

Öne Çıkanlar