Armağan Kargılı

Armağan Kargılı

Cinayet mahalli itinayla temizlenir!

Kaşıkçı cinayetinin üzerinden 8 hafta geçti ama cinayetin emrini kimin verdiğini örtmek için düzenlenen uluslararası yarış sürüyor. Peki ne karşılığında?

Bugünlerde Trump saçlı tuvalet fırçasını hani neredeyse hangi gazeteyi açsanız görüyorsunuz. Haberlere bakılırsa satışlar o kadar iyi gitmiş ki, stoklar tükenmiş.

Merak etmeyin tuvalet temizliğinden değil cinayetlerden ve bu cinayetlerin üzerinin nasıl örtüldüğünden söz edeceğim biraz bu yazıda.

Bütün polisiye romanlarının, filmlerinin en bilinen klişesidir: Kusursuz cinayet yoktur, katil geride mutlaka iz bırakır. Faili bulunmayan cinayet varsa ya araştırılmamış ya da üstü örtülmüştür. Üstü örtülen cinayetlerin sadece en bilinenlerini bile gözümüzün önüne getirsek tümünün politik olduğunu görürüz. Kadın cinayetleri örneğin. Erkek egemen toplumun sürmesi için başta devlet olmak üzere düzenin bütün temel taşları göz yumar bu cinayetlere. "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü"nde erkek devlet, kadından korkusunu bir kez daha şiddet kullanarak gösterdi. Bütün bu şiddete rağmen sokağa çıkan kadınlar, ülkede umudun tükenmediğinin en önemli göstergesi oldular.

Cinayetlerin üzerinin devlet eliyle nasıl örtüldüğüne ilişkin örnekler sadece kadınlarla da sınırlı değil. Dünyanın her köşesinden buna ilişkin örnekleri saymakla bitiremeyiz. Bizzat devlet eliyle ya da emriyle işlenen cinayetleri de öyle.  

Sözü bu kadar gezdirdikten sonra Washington Post yazarı Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti üzerinde durmak istiyorum biraz. 2 Ekim'de Suudi Arabistan Konsolosluğu'na giden ve kendisinden bir daha haber alınmayan Kaşıkçı cinayeti üzerinden 8 hafta geçti.

Geçen sürede bu cinayeti ortaya çıkarmak yerine neredeyse bütün devletler ya da koltuk sahipleri bu cinayetten nasıl nemalanırız hesapları yapmaya devam ediyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın Suudi Kraliyet ailesinin bu cinayetle ilişkisini örtbas etmek için söylediği yalanlar bir çocuğu bile inandırmaktan uzak.

Geçtiğimiz hafta, Washington Post gazetesi, CIA'in elinde Kaşıkçı'nın öldürülmesi emrini verenin Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman olduğuna ilişkin bir ses kaydı bulunduğunu yazdı. Gazeteye göre CIA, ölüm emrini Prens Selman'ın verdiği sonucuna ulaşmıştı.  

Trump, kendisine bu bilgiyi soran gazetecilere, "CIA henüz bir sonuca varmadı. Rapor elimde, böyle bir hisleri var ama bir sonuca varmadılar" dedi. "Herhangi birinin veliaht prensin bunu yaptığı sonucuna varıp varamayacağını da bilmiyorum" diye de ekledi.

Acaba, "Sadece Suudi Arabistan değil, ABD yönetimi de bu konuda çalışıyor" mu demek istedi aslında.   

Cesedi bulunmasa da Kaşıkçı için İstanbul'da 16 Kasımda düzenlenen gıyabi cenaze törenini izleyen gazeteci Barney Cullum, Open Democracy'deki yazısına "Medya sonrası toplumu: Türkiye" başlığını vermişti. İstanbul, Kaşıkçı'nın yasını tutarken aslında burada gazeteciliğin ölümünün yasını tutuyordu" yorumu yapmıştı Cullum. Neyse ki ABD'de gazeteciler başkanın sözlü saldırılarına rağmen hâlâ onun eylem ve sözlerini sorgulayabiliyor ve buna ilişkin haber yapabiliyorlar.

CNN de Trump'ın partisinden bazı isimlere "başkan yalan mı söylüyor" diye sormuş. Kendisinin de CIA raporunu gördüğünü söyleyen senatörlerden birisi bu soruya açıkça "Evet" diye yanıt vermiş. Ve, "CIA kesin sonuca vardı" vurgusu da yapmış.

Canhıraş bir şekilde cinayet mahallini temizleme gayretinin arkasında ne var diye baktığımızda ilk olarak karşımıza, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun 16 Ekim'de yani cinayetten 2 hafta sonra Suudi Arabistan'a yaptığı ziyaret çıkıyor. Amerikan medyasına göre, Suudilerin ABD'nin Suriye'de kalmaya devam etmesi için Ağustos ayında söz verdiği 100 milyon dolar bir türlü gelmemiş. Resmi olarak "Kaşıkçı cinayeti" için Riyad'a giden Pompeo daha oradayken para ABD'nin hesabına geçmiş. Bakın şu tesadüfe.

Amerika'nın çıkarlarının mı Trump'ın çıkarlarının mı ön planda olduğu tartışması Trump göreve geldiğinden bu yana sürüyor. Trump, Kaşıkçı cinayetinden bu yana kendisinin bireysel olarak Suudi Arabistan ile parasal bir ilişki içinde olmadığını söylüyor.  Oysa medya, bundan üç yıl önce henüz Trump başkanlık kampanyasını sürdürürken Suudi Arabistan ile ilişkilerinin ne kadar iyi olduğunu anlattığı konuşmalarını hatırlatıyor. Bir konuşmasında Trump, "40-50 milyon dolar harcayıp benden apartmanlar alıyorlar. Onları sevmediğim mi sanılıyor? Onları çok seviyorum" demişti.

Yine medya, Suudi hükümetinin sadece bu apartmanların ortak giderlerine katkı olarak yılda 90 bin dolar ödediğini yazıyor. Yine Kral Selman'ın New York ziyaretinde Trump Tower'da kalıp iki yıldır zarar eden otelin yıllık gelirini bir anda nasıl yükselttiğini de belgeleriyle ortaya koyuyor.

Suudiler adına ABD'de lobi faaliyetinde bulunan bir grubun, Suudilere 270 bin dolarlık Trump oteli faturasını ödettiği de daha önce ortaya çıkmıştı.  

Cinayet mahallinin temizlenmesi karşılığında pazarlık yapanların sadece ABD ve Trump olduğunu düşünmek ancak safdillik olur. Örneğin, AB'nin iki en üst düzey yöneticilerinden Federica Mogherini ve Johannes Hahn'ın Türkiye ziyaretinin arkasına da bakmak gerekiyor. Yoksa Avrupa Konseyi'nin bir organı olmakla birlikte Avrupa fikri ve idealinin en önemli organlarından birisi olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararını tanımam diyen bir ülkeye neden gelir iki AB yöneticisi. Bunun arkasında Kaşıkçı cinayeti yoksa eğer, bir hukuk cinayetini örtme çabası olduğu açık değil mi?

Ortadoğu haberleri konusunda en saygın isimlerden birisi olan Independent gazetesi yazarı Robert Fisk, dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi Türkiye'nin Kaşıkçı cinayetine ilgisini anlaşılan pek samimi bulmamış. İdlib'i "Suriye rejiminin düşmanlarından oluşan bir çöp kutusu" diye tanımlayan Fisk, "Tek kaçış rotaları, Türkiye sınırı. Fakat Sultan (Erdoğan) onları geri istemiyor" diyor. Erdoğan'ın Kaşıkçı cinayetine ilişkin elindeki kayıtlar karşılığında İdlib'deki Sünni cihatçıların Suudi Arabistan'a yollanması pazarlığı yaptığı görüşünde. Böyle bir formülün ABD ve Rusya'nın da işine geleceğini de ekliyor.

İdlib'de tansiyonun yeniden artması, belki de Fisk'in bu öngörüsünde haklı olduğunun bir göstergesi. Çünkü Türkiye, İdlib'i boşaltmak konusunda bugüne dek Rusya'ya verdiği sözü henüz yerine getirebilmiş değil. Rusya'nın İdlib'e yönelik hava saldırıları Türkiye'yi iyice sıkıştırmak ve bir an önce harekete geçmeye zorlamak gibi bir amaç taşıyor olabilir. Bu durumda Putin de Suudilerden bu çabaları karşılığı payını isteyecektir muhtemelen.

Cinayet mahallini temizleme ekibi bu kadar şevkle çalışırken herkesin bildiği katil ortaya çıkar mı dersiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Armağan Kargılı Arşivi