Her filmin bir sonu olduğunu unutmayın!

Prof. Ayşe Buğra’nın ‘Bir psikolojik gerilim filmindeymişiz gibi’ sözü aslında Türkiye’nin özeti.

İstanbul Fatih'te dört kardeş, kapıya "İçeride siyanür var" yazılı bir not bırakarak intihar etmişti geçen yıl Kasım ayının ilk günlerinde. Bu çaresizlik intiharı Türkiye gündemini derinden sarsmıştı ki ardından Antalya'da ikisi çocuk dört kişilik bir ailenin aynı şekildeki ölüm haberi geldi. Ardından İstanbul'da biri çocuk üç kişi daha...

Sadece kamuoyunda değil Meclis'te de çok tartışıldı bu ölümler. Muhalefet partileri bu ölümleri araştırmak için mecliste komisyon kurulmasını istedi. Ve nihayet 15 Kasım 2019'da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu intiharları araştırmak için bir komisyon kurulduğunu açıklamış ve "sonuçları kamuoyuyla detaylı bir rapor halinde paylaşacağız" demişti.

Aradan üç ay geçti, rapor ortada yok ama "açlık" ölümleri sürüyor.

Bir baba Hatay'da valilik önünde "çocuklarım aç" diyerek kendisini yaktı, vicdanını yitiren AKP'li siyasetçi "siyasi ucuz manevra" dedi.

Başka bir baba Meclis kapısında "Açım, çocuklarım aç" diyerek kendisini yakmaya çalıştığı için gözaltına alındı. Daha sonra "psikolojik sorunları var" diyerek memleketine geri gönderildi.

Zonguldak'ta iş bulamayan bir adam dört katlı bir binadan kendisini atmaya çalıştı. Zar zor ikna edilip indirildiğinde gözyaşlarını tutamıyordu. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

Erdoğan, grup toplantısında konuşurken başka bir baba sesini duyurmaya çalıştı:

"Sayın Cumhurbaşkanım… 15 Temmuz'a katıldım diye beni işimden gücümden ettiler. Çoluğum çocuğum aç. Bana yardım edin."

Yardım, gözaltı olarak geldi.

Dün Yeniçağ'dan Batuhan Çolak'ın yazısından öğreniyoruz ki meğer Erdoğan, "toplantının ardından teşkilatlandırmadan sorumlu genel başkan yardımcısı Hayati Yazıcı'yı 'İçeri girecekleri de ben mi belirleyeceğim' diyerek bir güzel paylamış."

İnsanların aç olması, işsiz olması değil de çaresizlikten kendisini öldürmesi, açlığını kameraların önünde, herkesin duyacağı şekilde söylemesi rahatsız ediyor iktidarı.

Peki "intihar vakalarından derin üzüntü" duyduğunu açıklayan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı bu sırada nerede?

Bakan Zehra Zümrüt Selçuk meğer, Türkiye-Zambiya Karma Ekonomik Komisyonu Toplantısı için Zambiya'da bir takım görüşmeler gerçekleştiriyormuş.

Bu görüşmelerinde "Cumhurbaşkanının Afrika Kıtası'na özel önem verdiğini, Emine Erdoğan Hanımefendinin de Afrika ülkelerinin başkan eşleriyle yakın temasları olduğunu ve özellikle çocuk, kadın, sağlık ve çevrecilik konularında çeşitli projelere öncülük ettiğini" anlatıyormuş.

Bakanlığın sitesinde öyle diyor.

Prof. Ayşe Buğra, "Bir psikolojik gerilim filmindeymişiz gibi" sözünü aslında eşi iş insanı Osman Kavala’ya yaşatılanlar için söylüyor. Ama dedim ya aslında Türkiye’yi özetliyor bu söz.

Dün Gazete Duvar'dan Ezgi Çelik'e verdiği söyleşide, hukuksuzluklar karşısında isyanını "Bu kadar göz göre göre yaşanıyor bu hadiseler. Bir kitabına uydurayım kaygısı dahi yok" diye dile getiriyordu.

 Ve kendisine en zor gelen şeyin ne olduğunu söylüyor:

"Ben eşimin iyi insan olduğunu, doğru işler yaptığını kanıtlama durumuna düşüyorum."

Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu ve Mücella Yapıcı işlemedikleri suçtan, delilsiz, kanıtsız, boş iddialarla ömür boyu hapse atılmak isteniyor.

HDP Milletvekili plakasız araçla izleniyor, yolu kesiliyor, kimliğini bile göstermeyen kişiler arabasından PM üyesini alıp gidiyor.

İnsanlar çaresizlikten canına kıyıyor.

Ve bunlar yaşadıklarımızın sadece bir kısmı. Evet, gerçekten de gerilimden ziyade  "bir korku filminin içindeyiz." Ama şunu da unutmamak lazım ki her filmin bir sonu vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi