‘Biz bize yeteriz Türkiyem’ kampanyası

Toplanan bağışların nerelere ve nasıl aktarıldığına, aktarılacağına yönelik bir bilgi, bir tablo karşımıza çıkmıyor.

Covid-19 pandemisi nedeniyle, biliyorsunuz, Cumhurbaşkanlığının koordinasyonunda "Biz bize yeteriz Türkiyem" isimli bir bağış kampanyası açıldı. 

Bu tür büyük krizler döneminde böyle kampanyalar açılmasına, şayet basından duyduğumuz, mesela memurlara, katılma dayatmaları doğru değil ise, bir itirazım yok, hem kaynak temini, hem de dayanışma ruhu açılarından. 

Ancak, bu bağış kampanyasının, her türlü bağış kampanyasında olabileceği gibi, olmaz ise olmaz koşulları var.

Bunların başında da saydamlık ve meşruiyet geliyor, ne demek istediğimi açacağım.

"bizbizeyeteriz.gov.tr" adresinden söz konusu bağış kampanyasının resmi hesabına ulaşıyorsunuz, bu iyi bir şey.

İlk gördükleriniz o güne dek kampanyaya bağışlanan toplam para, gönderilen SMS sayısı, bağışların yapılabileceği IBAN numaraları ve kampanyaya en büyük bağışı yapan kişi ve kurumlar; bir itirazım yok gibi.

Bu yazıyı yazdığım sırada gelen toplam bağış iki milyar TL’ye yaklaşıyor idi. 

İki milyar TL bu kriz ortamında bir hesapta bekletilebilecek para değil, mutlaka öncelikli yerlere bu paranın aktarılması lazım.

İşte bu aşamada ilk sorun kampanya resmi hesap sayfasında bile karşımıza çıkıyor.

Toplanan bağışların nerelere ve nasıl aktarıldığına, aktarılacağına yönelik bir bilgi, bir tablo karşımıza çıkmıyor.

Umarım bundan sonra bu kampanyadan harcanan her kara kuruşun nerelere harcandığını görmek mümkün olacaktır.

Ben de bu yazıyı yazabilme meşruiyeti için, şart da değil aslında tabi, SMS ile kampanyaya on TL gönderdim, ben de on liramın nerelere harcanacağını görmek istiyorum.

Bu saydamlık iki açıdan bir zaruret.

Birincisi, ihtimal vermem ama her türlü yolsuzluk ihtimalini önlemek için.

İkincisi ve muhtemelen daha da önemlisi, saydamlığın bağış yapma isteğini kamçılaması ile daha fazla para toplanabilmesi için.

Meselenin bir de çok önemli meşruiyet boyutu var.

Bugün itibariyle yazıyorum, en çok bağış yapanlar listesinin başlarında Merkez Bankası ve üç kamu bankası (Ziraat, Halkbank ve Vakıflar) geliyorlar.

İçinden geçtiğimiz ve İnşallah minimum insan ve istihdam kaybıyla geçmemizi dilediğim bu krizde kamu bankaları görev zararları yazacaklar ya da bir arkadaşımın tabiriyle kendilerine zarar görevi verilecek.

Peki, sene sonunda kamu bankalarının bu görev zararları bütçeden kapatılacak ise kamu bankalarının yaptıkları bu bağışların anlamı ne olacak o takdirde?

Bu konuya yarınki başka bir yazımda da değineceğim.

Kampanyanın meşruiyet boyutunun bir de başka çok önemli ayağı var.

Eti Bakır, Cengiz Holding bünyesinde bir şirket ve kampanyaya 24 milyon TL yatırmış görünüyor ama unutmayalım daha bir-iki sene önce Cengiz Holding’in 440 milyon TL vergi borcu silinmiş idi.

Bu durumlar hem bu bağışların hem de kampanyanın tamamının meşruiyetini tehlikeye düşürebilir.

Üstelik hem içinde Cengiz Holding’in hem de başkalarının bulunduğu KÖİ yatırımlarında sağlanan geçiş, uçuş garantileri nedeniyle bu şirketler insanların sokağa çıkmadıkları günlerde geçilmeyen köprülerden, kalkmayan uçaklardan bütçe üzerinden para kazanıyorlar.

Bu gerçekler yine maalesef bu kampanyaların meşruiyetine ve böylece de kampanyaya para aktarma motivasyonuna zarar verebiliyor. 

Önümüzdeki günlerde bu kampanya resmi hesabını izlemeyi sürdüreceğim, umarım çok kısa sürede bu siteye sadece gelirler değil harcamalar da kalem kalem, en küçük detaylarına kadar konur ve toplam kampanya sonunda doğru harcama kalemlerinin toplamı kuruşu kuruşuna toplanan gelire eşit olur.

TSK’nın sıhhiye ve istihkâm taburlarına çok ucuz maliyetlerle yaptırılabilecek ve sonra tekrar kullanılabilmek kaydıyla kaldırılacak sahra hastanelerinin yerine devreye giren Rönesans Holding’e bu kampanyadan para ödenecekse kampanyanın meşruiyeti baştan sorunludur, hatırlatması bizden. 

Muhtemelen dumanı arkadan gelecektir ama bu sahra hastaneleri için muhtemelen ilk kez 21-b maddesinin meşru olarak kullanılabileceği ihale ile ilgili bilgi nerede? 

Bu soruları sormak, bu uyarıları yapmak bile çok ayıp ama, ne yapalım, burası Türkiye. 

Ve ustalık günlerini yaşayan bir Cumhurbaşkanımız var.

Çıraklık günleri ne güzel idi diye hayıflanmaktan kendimi alamıyorum.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi