Erdoğan’ın bu sabahki tuhaf konuşması

Bir vatandaşın, bir siyasetçinin görevdeki cumhurbaşkanının istifasını istemesi kadar normal ne olabilir ki, böyle bir talep için bir demokraside neden yürek gerekmektedir?

Konu tabii yine Boğaziçi Üniversitesi ve rektör (???) Melih Bulu.

Erdoğan kanımca çok gergin ve bu gerginlik kendisine asla yapmaması gereken vahim hatalar yaptırıyor.

Yanlış anlaşılmasın, Erdoğan çok gergin olmadığı zamanlarda da inanılmaz potlar kırıyor, büyük hatalar da yapıyor ama son dönemlerde hataların vahameti artıyor.

Tabii, bu vahim hatalar zinciri bir stratejinin parçası değil ise.

Erdoğan bu sabah (5 Şubat) yine çok sert bir konuşma yapıyor, hedefinde de Boğaziçi Üniversitesi İİBF Ekonomi bölümü öğretim üyesi Prof. Ayşe Buğra var.

Erdoğan Prof. Ayşe Buğra için şu ifadeyi kullanıyor (inanmazdım ama canlı yayında kulaklarımla işittim): "Soroscu Kavala’nın provokatör karısı".

Bir cumhurbaşkanının hakkında bildiğim kadarıyla bir yargı kararı olmayan bir üniversite hocası için bu ifadeyi kullanması çok ayıp, çok üzücü, Erdoğan artık ne dediğini tam bilemiyor galiba.

Erdoğan’ın bu konuşmayı Cuma namazı çıkışında yapması konuyu daha da ilginç hale getirmiştir; bu üslup bir dindarın üslubu olabilir mi sizce?

Erdoğan bir adım daha da ileri gitmiş ve "Melih Bulu’nun istifasını isteyenler yürekleri yetse benim de istifamı isteyecekler" diyebilmiştir.

Bir vatandaşın, bir siyasetçinin görevdeki cumhurbaşkanının istifasını istemesi kadar normal ne olabilir ki, böyle bir talep için bir demokraside neden yürek gerekmektedir?

Ayşe Buğra çok nitelikli bir öğretim üyesidir, "İktisatçılar ve insanlar" isimli kitabı her iktisatçının mutlaka okuması gereken bir kitaptır.

Erdoğan ve destekçilerini iyi anlamak için galiba artık siyaset biliminden ziyade psikoloji bilmek gerekiyor, Erdoğan çok tuhaf bir biçimde her nitelikli, kendilerine benzemeyen kurum ve kişiyi ortadan kaldırmak istemektedir.

Bir ülkeye muhtemelen bu psikoloji kadar zarar verebilecek başka şey de yoktur.

Mesele sadece Ayşe’ye yapılan vahim bir haksızlıktan da ibaret değildir.

Bugün için hukuki ve meşru olmasa dahi yasal diyebileceğimiz yöntemlerle Boğaziçi Üniversitesi’ne atanmış bir rektör vardır.

Ayşe Buğra da bu üniversitede görev yapan bir profesördür.

Bir cumhurbaşkanı, tekraren söylüyorum, hakkında yargı kararı olmayan bir kişi hakkında terörist, provokatör gibi ifadeler kullanamaz.

Ayşe Buğra bir Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi olarak Cumhurbaşkanı tarafından temelsiz, hukuksuz bir saldırıya uğramıştır.

O üniversitenin rektörüne de bu durumda düşen görev, bu biçimde suçlanan ama hakkında bir yargı kararı olmayan öğretim üyesini savunma zorunluluğudur.

Bu zorunluluk Boğaziçi Üniversite'si Rektörlük makamı için kurumsal bir ahlak ve haysiyet meselesidir artık.

Burada, tahmin edebilirsiniz, derdim Melih Bulu değil, Boğaziçi Üniversitesi Rektörlük makamıdır.

Yani Prof. Aptullah Kuran’ın, Prof. Üstün Ergüder’in kurumsal hatırasıdır.

Şayet nevzuhur rektör Melih Bulu, Cumhurbaşkanı'nın Ayşe Buğra’ya ilişkin bu çirkin yaklaşımı karşısında kendi öğretim üyesini koruyamayacak ise zaten kuruma ilişkin verdiği sözlerin hepsinin boş laf olduğu daha ilk günden ortaya çıkmış olacaktır.

Boğaziçi Üniversitesi yüz altmış (160) senelik bir kurumdur, öyle Recep Tayyip Erdoğan üniversitesi ya da benzerleri ile mukayese edilemez.

Böyle yazılar yazmaya doğrusu bayılmıyorum ama böyle bir ortamın içindeyiz maalesef.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi