Geçiş garantileri özünde anayasal bir mesele

Konu çok önemli ama maalesef sadece iktisadi ve siyasi boyutu öne çıkarılıyor; oysa kanımca temel mesele hukuki.

Türkiye aylardır, hatta senelerdir bu inanılmaz geçiş garantileri meselelerini konuşuyor.

Geçiş garantileri iktisadi olarak baktığınızda çok büyük bir haksız kaynak aktarımı anlamına geliyor.

Pandemi günlerinde kimsenin kullanmadığı köprüler için bütçeden yani vergi ödeyenlerin gayreti üzerinden yapılan devasa ödemeler inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda.

Hele bu kaynak aktarımlarının yararlanıcısı sadece beş şirket ise konunun kabul edilemezliği daha da büyük boyutlara çıkıyor.

Bir Zafer Havaalanı konusu var Kütahya’da, konu muhtemelen ileride, Türkiye bu iktidardan demokratik yöntemlerle kurtulduktan sonra, daha çok konuşulacak, kitaplarda bir dönemin kepazeliklerinin en başında gösterilecek

Geçiş garantileri meselesinin önemli iki siyasi boyutu da var.

Bu siyasi boyutun bir ayağı muhtemelen Türkiye’de siyasetin illegal ve gayrimeşru finansmanına ilişkin.

İkinci siyasi boyut da, özellikle beş taahhüt şirketi düşünüldüğünde, bir küçük yönetici kliğin geleceğini, belki de ülke dışında bir yerde garanti altına alma çabası boyutu; bu konunun detaylarına daha fazla girmek istemem.

Ancak, geçiş garantileri konusunun özellikle önümüzdeki günlerde üzerinde durmak istediğim boyutu hukuki yani anayasal boyutu ve bütçe hukuku boyutu.

Anayasal boyutu özellikle Anayasa Madde 47, kamulaştırma ve özelleştirme maddesi ve bütçeye ilişkin maddeler 161-165.

Bu geçiş garantileri konusunun en azından yasal ama hukukiliği kuşkulu dayanakları da mevcut.

Birincisi Yap-İşlet Devret diye bilinen kanun. (8.6.1994)

2015 senesinde Kalkınma Bakanlığının yayınladığı Kamu-Özel İşbirliği Mevzuatı çalışması ilgilenenlere iyi bir kaynak niteliğinde.

Bir de, çok önemli olmak üzere 4749 sayılı, 28.3.2002 tarihli Kamu Finansmanı ve Borçlanma Kanunu var.

Bugünkü yazımı yazmamın temel nedeni bu geçiş garantileri mali skandalının anayasaya ve bütçe hukukuna aykırılığı konusunu tartışmaya açmak.

Yani mesele sadece aktarımların adil olmaması, siyaseten de gayriahlaki olması meselesi değil.

Meselenin özü bu geçiş garantileri için yapılan bütçe ödemelerinin Anayasaya ve bütçe hukukuna aykırı oluşu.

Bütçe hukuku derken temel muradım da evrensel ve tarihsel olarak her demokraside kabul görmüş ama teke tek anayasalarda yer almayan bütçe ilkeleri.

Geçiş garantileri ödemeleri en temel bütçe ilkelerine aykırı ödemeler.

Burada da iş yargıya düşüyor.

Anayasa Mahkemesi bu konuda zamanında büyük bir hata yaparak bu bütçe ilkelerini anayasal ilke olarak görmedi ama mesele kapanmış değil.

Her sene TBMM’den geçen bütçe kanunları bu geçiş ödemelerinin temel anayasal ilkelere ve bütçe hukukuna, bütçe ilkelerine aykırılıkları nedeniyle Anayasa Mahkemesine yeniden başvurulabilir.

Ödemeler konusunda Danıştay’a gidilebilir; Sayıştay da bu alanda bir içtihada imza atarak evrensel bütçe ilkelerine aykırılıktan bu ödemelere karşı çıkabilir.

Bu bütçe ilkeleri ve geçiş ödemeleri konusuna başka yazılarımda detaylı olarak girmek istiyorum.

Konu çok önemli ama maalesef sadece iktisadi ve siyasi boyutu öne çıkarılıyor; oysa kanımca temel mesele hukuki.

Temennim bu konunun tartışmaya açılması.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi