Biz birbirimizden yapılmışız

Birbirimize tutunamazsak kayıp elden düşerek paramparça olacak haliyiz hayatın. Birbirimizin varlığıyla sınanmış, yokluğuyla inkâr edilmiş haliyiz.

Salgın hastalıklar ya da göçmek durumunda kalmakla birimize uzak düştüğümüzde gözlerimizi gidenin yoluna dikmekten birbirimizi özlemekten yapılmışız. Katilin cinayet yerine dönmesinden değil elbet.

Bakmayın bir mikrobun bizi evlerimize mahkûm etmesine. Aynı yöne yürümekten, kol kola bir alana girmekten, ekmek kadar hak su gibi berrak talepleri haykırmaktan yapılmışız her birimiz. İşgallere çıkıp ganimetle dönmekten değil elbet.

Her koşulda gündüz ve geceleri geçmekten yapılmışız, bir yanımız akşam üstü diğer yanımız sabaha yakın olmaktan. Uykuya daldıktan sonra gördüğümüz rüyalardan, o rüyalarda durup dinlenmeden çalışmaktan yapılmışız. Dünyada kapladığımız alan kadar hak talep etmemiz bundan. Bundandır kendimizi suda balıklarla, havada kuşlarla, doğada ağaçlarla bir saymamız. Kaynağından avuçla içilen sudan yapılmışız. Zulmün varlığını suçla sürdürmekten değil elbet.

Bazen kavga ettik birbirimizle, ayrılık sebeplerimizi orta yere koyup alıp başımızı gittik kimi zaman. Zulüm karşısında aynı yere tekrar dönmek için insanca nedenler yaratık. Geceleri duvarlara yazı yazarken ‘Dur!’ ihtarı aldık. Karakollar, karakollarda işkenceler, dört duvar arasında görüş günleri gördük. Sayın ki bunları sel alıp götürdü. Ömrümüzden geriye anılardan başka bir şey kalmadı sayın. Biz bir gözün gördüğünden çok bir kalbin yüksünmeden içine taşıdıklarından, bir haber karşısında yüzümüzün aldığı halden, devletlerin her durumda kendini aklamak için bizi suçlu ilan etmesinden yapılmışız. Tarttıklarında ‘suçumuzun’ bizden ağır gelmesinden değil elbet.

Aslında dünya bizden çok önce bize sorulmadan yapılmıştı. Dudaklarımızda havalanan bütün şarkılarda kendimizin kuracağı dünyanın tadı olması bundan. Sarılıp özlem gidermek, evinden sağ ayrılanın ölü dönmemesi, sevdiğine uçarcasına koşmak, çocuk gülüşlerinin kuşlar gibi havalanması da dahil. Günlük hayat içinde sıradan yaşarken, biri yaşananları unuttuğunda diğer birinin onu hatırlamasından yapıldık. Hapishanelerde insanlar çürüsün diye değil elbet.

Tanıdık ve sevdiklerimizin kapı ziline basarak, bize açılan kapılardan içeri girdik her birimiz. Öylesi anlarda dünyayı dışarıda bırakmaktan yapılmış oluruz. Sokakta bağırarak geçen seyyar satıcının haberi yoktur treni kaçırmış yolculardan. Yollar yolcuların listesini tutmazken, Kömürhan Köprüsü’nde başlar kimlik kontrolü. Sonrası, her şehir birkaç kere vurulmuş birer ‘suçlu’. Her yamaç, her patika, her dağ ‘yenilmekten’ yorulmuş. Oralardan yollanmış mektupların içinde taşıdığı kederden yapılmışız. Gecekondulara alelacele asılmış bayraklardan değil elbet.

Bugüne kadar her birimiz üstümüze düşeni yapmış olsak da bütünlüklü bir gelecek oluşturamamanın evlere, kitaplara, filmler girmeyen, postaya ödemeli verilmiş cesetlerin yarattığı ağır atmosferden yapıldık. Demir olsaydık ısıtılıp tekrar dövülürdük, pirinç olsaydık eritilip tekrar kalıba dökülürdük. İnsan kalmaktan başka çaremiz yok. Sokağa fırlasak bile kendinden başka gidecek yeri olmayanlar olarak biz birbirimizin çaresizliğinden yapılmışız.

Biz birbirimizin dünya yüküyle sokaktan geçen haliyiz; Cezaevinden dışarıya mektup yazan hali, görüş yerinden dönerken ayakları eve getirmeyen hali; İnşaattan düşmüş birinin kendi cesedine herkesin içinden bakan hali; Yazdığı haberle içeri atılan gazetecinin haber olmayan hali; Çocuğunun gözleri önünde kocası tarafından bıçaklanarak öldürülmüş kadının hali; Ermeni’nin, Kürd’ün katledilmiş hali; Rum’un mübadili, Çerkes’in döksen kap tutmaz haliyiz.  Birbirimize tutunamazsak kayıp elden düşerek paramparça olacak haliyiz hayatın. Birbirimizin varlığıyla sınanmış, yokluğuyla inkâr edilmiş haliyiz. Biz birbirimizden yapılmışız...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi