AKP’nin cebindeki tehlike

Yasayla birlikte kalıcı bir infaz rejiminin getirilmesi tartışılamadı bile.

Tartışmalı İnfaz Kanunu çıktı. Özel af mı geçici mi yoksa baskı rejimini kurumsallaştıran önemli ayaklardan birini infaz yasasıyla mı tamamlıyorlar, hepsi ayrı tartışma konusu.

Hukukçuların bile içinden çıkmakta zorlandığı, kafa karışıklığını arttırmak için özel emek sarf edilmiş, içinden çıkılması, anlaşılması zor bir yasa daha hayatımıza girdi. Gri alanlar çok olsun, uygulayıcılar istedikleri gibi yorumlayabilsin, manevra alanları geniş olsun, hesap sormak zor olsun diye .

Dün sabah daha Resmi Gazete’de mürekkebi kurumadan tahliyelere başladılar. Belli ki bütün isimler yasa çıkmadan belirlenmiş, otobüsler tutulmuş, koltuk numaraları bile belirlenmiş. Öyle de hızlılar.

Tahliye olanların kurt ve rabia işareti ile zafer coşkusu içinde poz verdikleri otobüslerin fotoğrafları yansıdı medyaya. Objektifler tahliye edilenlerin siyasi kimliğine de kayıt düşmüş oldu.  

Herkes biliyor ki, bu yasa ne cezaevindekileri salgından korumak gibi insani bir nedenle ne de toplumsal barışı sağlamak gibi bir amaçla çıktı. Koalisyon ortağı MHP’nin tabanını temsil eden simge isim Alaaddin Çakıcı için ısrarla sürdürdüğü af talebinin yerine getirilmesi ve iktidarın olası bir seçimde ihtiyaç duyacağı oylar için çıkarıldı. Ve belki de iktidarın örtülü amaçları için aktör olarak kullanacağı kesimler için. Bu kısmı çok gündeme gelecek ve tartışılacak bir konu.

Ben şimdilik bunu sonraya bırakıp, daha acil ve hayati önemdeki meseleye döneyim. Çünkü kadınlar ve çocuklar çok ciddi risk altında. Biri şimdiki diğeri yakın vadede olmak üzere iki nedenle.

EŞİTİZ’in (Eşitlik İzleme Kadın Grubu) dün zoom ortamında Avukat Hülya Gülbahar ile yaptığı "İnfaz Yasası ve kadınlar üzerindeki etkileri" konulu interaktif söyleşi yasa hakkında müthiş aydınlatıcıydı.

Birincisi; yasadaki geçici madde ile çocuk ve kadına yönelik cinsel saldırı dahil şiddet uygulamış, katletmiş suçluların kapalıdan açık cezaevine geçmesi kolaylaştırılırken açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ile kapalı ceza infaz kurumunda bulunup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanan hükümlüler de izinli sayılacak. 31 Mayıs’a kadar izinli sayılmaları öngörülmekle birlikte Adalet Bakanlığı üç kez ikişer ay süre ile izinleri uzatabilecek. İzin süreleri de infazdan sayılacağı için erken tahliye olacaklar. Kimlerin izinli sayılacağından, izinlerin uzatılmasına kadar alınacak kararlar tamamen Adalet Bakanlığı’nın keyfine bağlı.

KADINLAR TEHDİT ALTINDA

Şiddet suçlularının tahliyesi için otobüslerdeki koltuk numaralarını bile hazır eden iktidar, evlerinde korku ve endişe içinde bekleyen kadınları uyarmayı, onların güvenliğini sağlayacak önlemler almayı ise hiç düşünmüyor, planlamıyor.

Üstelik cezaevinden çıkıp karısını, çocuklarını hatta kendi annesini öldüren pek çok cinayete tanık olmuşken.

Ordu’da Özgür Arduç iki kez suç işlediği halde açık cezaevine geçirilmiş, oradan da izinli olarak çıkmış ve Ceren Özdemir’i öldürdü.

Kadıköy'de Tahsin Yüksekova cezaevinden çıkar çıkmaz eşi Seyhan Yüksekova ile annesi Zülfiye Yüksekova’yı vurdu.

Afyon’da 'uyuşturucu ticari yapmak' suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası bulunan Ali Mıngır, Açık Cezaevi'nden kaçıp eşi Birsen Mıngır'ın evine molotof kokteyl atıp yangın çıkardıktan sonra dışarı çıkan eşini tüfekle öldürdü.

Bu saldırganların çoğunun yalnız kadına yönelik şiddet değil başka suçlara da karışmış oldukları sık rastlanan bir durum. Yani başka suçlardan ceza alıp tahliye olan adli suçlular arasından da kadına şiddet haberlerinin gelmesi şaşırtıcı olmaz.

Bunlar bilinmesine rağmen kadınları ve çocukları şiddete ve katliama açık hale getirmek iktidarın hesabına yazılacak yeni suçlar olacak elbette.

 Oysa iktidarın imzacısı olduğu ve ulusal yasaların üstünde olan İstanbul Sözleşmesi’ne göre, devletin şiddet uygulayan kişiyle ilgili gözaltından cezaevi sürecine kadar bütün aşamalarda kadını bilgilendirmesi, önlem alması yükümlülüğü var. Bu yükümlülük, tahliye edilen erkeğin kadına yönelik yeni bir suç işlemesi halinde devleti sorumlu kılıyor.

Ayrıca salgın gerekçesiyle tahliye edilenlerin kovid testi yapılmadan kadın ve çocukların arasına gönderilmeleri de tehlikenin bir başka boyutu.

Özel bir geçici madde ile bir bölümü izinli sayılarak tahliye edilmelerine rağmen hâlâ "laik" kesimlerin yayın organları bile "cinsel suçlar, kadına karşı işlenen suçlar kapsam dışı bırakıldı" haberleri yapıyor.

Yasada kadınları doğrudan ilgilendiren bir başka madde de nafaka ile ilgili. Önceden nafaka ödemeyenler için tazyik hapsi vardı. Şimdi ise özel bir hükümle nafaka tazyik hapsi alanlar doğrudan açık cezaevinde kalacaklar. Eşinin, çocuğunun nafakasını ödemeyenler için getirilen bu özel düzenleme, yaptırımın tümden ortadan kaldırılması yönünde bir adım olarak görülebilir.

Kadınların lehine gibi görünen düzenlemelerden biri gebe veya doğurduğu tarihten itibaren 1 yıl geçmemiş bulunan kadınlar hakkında infazın geri bırakılması.

Ancak yasanın getirdiği avantajlardan –kadınlar da dahil- iktidarın ‘terör’le ilişkilendirdiği suçlardan tutuklu olanlar yararlanamıyor. Yasa Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı ve ayrımcı. Yaşlılar, engelliler kronik hastalıklı olanlar da eğer ‘terör’le ilişkilendirilmiş bir maddeden tutuklu ya da mahkum ise yine konutta infaz, adli kontrol, ceza indirimi, açık cezaevine geçiş gibi hiçbir düzenlemeden yararlanamıyor.

MÜDÜR NE İSTERSE O

Bu özel yasayı uygulayacak olan karar vericilerin kimler olacağı ise çok önemli bir başka başlık.

Cumhuriyet başsavcısının herhangi bir mahkumun infazına ara verme hakkı bir yıla kadar uzatıldı. Yani bir kişi, verilen yetkiyi herhangi bir gözlem ve denetime tabi olmadan kullanabilecek.

Tutuklu ve mahkumların "iyi hal"ine, koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik gibi kararları infaz hakimleri ya da cezaevi müdürü ve ona bağlı gözlem kurulu karar verecek. Müdürün istediği kişi bu haklardan yararlanacak. Yasayla birlikte kalıcı bir infaz rejiminin getirilmesi tartışılamadı bile.

"Terör"le ilişkilendirildikleri için cezaevinde kalanlar tamamen keyfi ve denetimsiz bir yönetimin insafına bırakıldı desek daha doğru olur.

TECAVÜZCÜYÜ AF ETMEKTE ISRAR

AKP yıllardır bulduğu çocukların evlendirilmesinin önündeki engelleri kaldırma, çocukları cinsel istismara maruz bırakma, evlendirerek saldırganı cezasız kılma hevesinden hiç vaz geçmiyor. Şimdi de infaz yasası görüşmeleri sürerken, bunu da araya sıkıştırmaya çalıştıkları ortaya çıktı.

Önceki gece sosyal medyaya yansıyan bir yasa değişikliği metnine göre, 13 yaşındaki cinsel istismar mağduru kız çocuklarının kendilerinden en fazla 15 yaş büyük istismarcı erkekle evlenmesi halinde cezasızlık öngörülüyor.

Hukukçu Prof. Dr. Adem Sözüer bu haberler üzerine attığı tweet mesajında "Bu teklifin ‘yine’ baskın şeklinde getirilmek istenmesi dahi teklifteki sorunu ve ayıplılığı gösteriyor. Niye bir gece ansızın getirilir! Evet ortada bir sorun var Çözümü de var. Ama tecavüzcüyle evlendirme bir çözüm olamaz, olmamalı. Milletin canı burnunda olması fırsat sayılmamalı" dedi.

Nitekim İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan ve CHP Ankara Milletvekili Murat Emir de söz konusu düzenleme için AKP’nin perde arkasında muhalefetle uzlaşma aradığını duyurdu.

Hukukçu Hülya Gülbahar, AKP’nin getirmek istediği bu düzenlemenin af değil çocuk tecavüzcüye cezasızlık getirdiğini vurgulayarak şunları söylüyor:

"Hazırladıkları ama kadınların ve kamuoyunun büyük tepkisi üzerine TBMM’ye bile sunamadıkları bu teklif, 10 Nisan 2020 tarihine kadar yapılacak evlilikleri kapsıyor. Düşünün ki, tecavüzcü aftan yararlanıp çıkmadıysa, çocuğun üstünde baskı kurarak, tehdit ederek ya da ailesini satın alarak evliliğe zorlayabilir. Tasarıya göre çocuğun 14 yaşına girmiş olması ve istismarcı ile arasında 15 yaş fark bulunması şartı var. 14 yaşına girmiş olmak, aslında 13 yaşında olması demek. Bunu açıkça yazmamak için ‘14 yaşına girmiş olmak’ gibi hukuki olmayan bir ibare ile durumu hafifletmeye çalışıyorlar."

Gülbahar’ın dikkat çektiği bir başka risk de 10 Nisan 2020 tarihinden sonra çocuk cinsel istismarından mahkûm olan birinin, 10 Nisan tarihinin aynı suçu işleyen kişiler arasında ayrımcılık oluşturduğu gerekçesiyle AYM’ye başvurma ihtimalinde.

AYM bu talebi kabul ederse, bu tarihten sonra 13 yaşından itibaren çocuk cinsel istismarı suçlarında çocuk, istismarcı ile evlendirildiği ve bu evlilik beş yıl sürdüğü takdirde ortada bir ceza kalmayacak. AYM üyelerinin hangi dünya görüşüyle karar vereceği öngörülemeyeceğinden son derece tehlikeli açıklar barındırıyor.

Gülbahar’ın dikkat çektiği bir başka boyut da, bu teklife göre yalnız istismarcı cezasız kalmıyor, onunla birlikte çocuk tecavüzüne yardım ve yataklık yapanlar hakkındaki kamu davaları da düşüyor.

Şimdilik bu tehlike ertelenmiş görünüyor. Ama bütün deneyimlerimizden biliyoruz ki ilk fırsatta yeniden önümüze gelecek. Hülya Gülbahar durumu "AKP’nin cebindeki tehlike" olarak niteliyor.

Görüldüğü gibi halklar ölümcül bir salgınla uğraşırken iktidar İslamcı dikta rejimini tahkim etmenin bütün unsurlarını kullanıyor.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi