Kadınlardan öğrenebilirsiniz

Kıstırılmış muhalefetin kadınlardan öğreneceği çok şey var, hem de öldürülme tehdidi altında olmadan!

Türkiye’de 80’lerin ikinci yarısından itibaren görünür oldu, 90’l yıllarda yükselmeye başladı kadın hareketi.

Solun yenilgiye uğradığı, bütün örgütlenmelerin dağıldığı yıllardı. Aynı zamanda solcusunun sağcısının farklı argümanlarla da olsa feminist hareket karşısında konumlandığı yıllardı.

Solcular feministleri devrimci mücadeleyi bölmekle suçlarken, diğerleri de "çirkin kadınlar feminist olur" türünden çiğ aşağılama ve alaylarla kadınları geriletmeye çalışıyordu.

Ama bugünkü duruma bakınca sol-devrimci muhalefet hâlâ etkili örgütlenme biçimleri geliştiremezken, sınırlandıkları alanlara hapsolmuşken kadın hareketi devasa bir mesafe kat etti. Üzerinde düşünmeleri gerekir sanki.  

O yıllarda küçük adacıklar yaratarak mücadeleyi adım adım büyüten kadın hareketi bugün yüzbinlerce kadını meydanlara toplayacak kitleselliğe, iktidarlara geri adım attıracak güce ulaştı. Üstelik baskı rejiminin elindeki tüm güçlerle özellikle kadınları ve kız çocuklarını hedef aldığı böyle bir dönemde.

Toplum mühendisliğinin hedefine kadınları koyan iktidar, kazanılmış hakları geri almaya çalışırken her siyasi hedefinde olduğu gibi elindeki birkaç tetikçiyle toplumsal algıyı yönetmeye, ulusal ve uluslar üstü yasaları iğdiş etmeye çalışıyor.

İstanbul Sözleşmesi’ni rafa kaldırmak, 6284 Sayılı Yasayı iptal etmek, nafaka hakkını kaldırmak için "mağdur babalar" gibi sivil görünümlü sahte platformlar üzerinden, gazete görünümlü kâğıtlarla "millet istedi, biz de yaptık" demenin yolunu arıyorlar.

Ama artık işe yaramıyor. İplikleri pazara çıkalı epey olduğundan toplumsal algıyı yönetemiyorlar.

KONDA Araştırma Şirketi’nin 2020 yılına ilişkin Nafaka Raporu bunun en çarpıcı örneği oldu. İktidarın en çok saldırdığı iki alandaki sonuçları paylaşmakla yetineceğim.

Ülke genelinde 29 ilde 15 yaş ve üzeri 3594 kişiyle hanelerinde yüz yüze görüşülerek hazırlanan rapora göre, kadınların yüzde 74’ü, erkeklerin yüzde 70’i boşanmayı normal görüyor.

Boşandıktan sonra ortaya çıkan iştirak nafakası ve yoksulluk nafakasını ayrı ayrı ele alan raporda dikkat çeken önemli bir nokta da şu:

"’Boşandıktan sonra çocuk yetişkin olana kadar babanın nafaka ödemesi yasalarla güvence altına alınmalıdır’ ifadesine toplumun yüzde 82’si katıldı ve iştirak nafakasını destekledi. Yoksulluk nafakasına destek de oldukça yüksek çıktı: Yüzde 76 ‘Boşanmada maddi imkânı olmayan kadına, ihtiyaç duyduğu sürece boşandığı kocası nafaka ödemelidir’ ifadesine katıldığını veya kesinlikle katıldığını belirtti. İştirak nafakası ve yoksulluk nafakası konularındaki görüşlerin bir arada analizine göre, ikisini birden destekleyenler ("kesinlikle katılıyorum" veya "katılıyorum" cevabı verenlerin) yüzde 70 oranında. Diğer bir deyişle her 10 kişinin 7’si ikisini birden destekliyor ve toplumun nafaka konusunda tavrının oldukça net olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla toplumda genel olarak boşanmaya karşı bir direnç olmadığı ve bu dosyada ele alınan yoksulluk nafakası konusunda kadının desteklenmesi gerektiğine dair güçlü bir inanç olduğu anlaşılıyor."

Yani "Boşanmaları önleme komisyonu" kurup ısmarlama raporlarla, haberlerle gerçeği eğip bükmenin de bir sınırı varmış. Toplum artık iktidar güdümlü asparagasları ciddiye almıyor, etkilenmiyor.

Yani iktidar artık algı yönetemiyor, rıza yaratamıyor. Tam da o nedenle baskı ve şiddeti arttırıyor.

Bu yıl 8 Mart’a kadınlar daha ağır koşullarda giriyor. Bu yıl kadınlar en zorlu mücadeleyi kazanılmış haklarını korumak için verecek belli ki.

İstanbul’da kadınların gece yürüyüşü yapmak üzere toplanacakları Taksim Meydanı bariyerlerle kapatıldı, Taksim’e çıkan yollar kapatıldı, metro ve füniküler hatları kapatıldı. Kadınları eve kapatamayınca meydanları, caddeleri, sokakları kapatmaya başladılar. Bir kez daha gösteri ve yürüyüş hakkını gasp ederek Anayasa’yı çiğniyorlar. İktidar için Anayasa’yı çiğnemek, eskiden bilindiği gibi "ağır suç" sayılmıyor zaten.

Geçen yıl da biber gazı, plastik mermi ve coplarla saldıran iktidar güçleri kadınları durduramamış, Türkiye’nin her yerinde on binlerce kadın alanları doldurmuştu. Bu yıl da öyle. Bir arkadaşımın dediği gibi "İstanbul’u bir kez daha fethettiler."

İktidar araştırma sonuçlarına güvenmiyorsa, alanları dolduran kadınlardan bir şey öğrenmeli değil mi? En azından 18 yıldır ısrarla üzerine çalıştığı muhafazakâr –dindar genç kuşağın da baskıcı rejimi benimsemediğini, eşitlik ve özgürlük istediğini, o alanlardaki farklı inanç, etnik köken, farklı cinsel yönelimdeki tüm kadınların aynı taleplerle yan yana durduğunu görebilmeli.

Hadi iktidar öğrenmeye niyetli değil, muhalefet kadınlardan bir şey öğreniyor mu? Maalesef hayır.

Muhalefet Meclis’e sıkışıp kalmışken yüz binlerce farklı kadın, aynı ilkeler, aynı taleplerde ortaklaşabiliyorsa bunu örgütlenme ve mücadele yöntemlerindeki yaratıcılığına borçlu çünkü. En önemlisi mücadele hattını sistem dışında kurarken iktidarların bütün "marjinal"leştirme çabasına rağmen kitleselleşmesini de.

Kadın örgütlenmeleri hiyerarşi olmadığı için, kendi içinde demokratik ve çoğulcu yapılar olduğu için, ortak akılla hareket ettikleri için, büyük kentlerin dışında da küçük illerde, mahallelerde o bölgenin ihtiyaçlarına göre örgütlendikleri için de başardılar.

Ama asla sağa ya da sola yaranma çabası içinde olmadan, ilkelerden sapmadan, bütün farklılıkları aynı demokratik ve özgürlükçü taleplerde buluşturabildikleri için başardılar.

Kıstırılmış muhalefetin kadınlardan öğreneceği çok şey var, hem de öldürülme tehdidi altında olmadan!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi