Putin ve Trump: Suriye krizi

Suriye’deki durum çok karmaşık ve bu durumun Rusya ve ABD arasında yapılan anlaşmaları etkilememesi mümkün değil.

Hamburg şehrinde G20 zirvesi gerçekleşti, bu toplantıya bu sene 19 ülke katıldı (Suudi Arabistan temsilcileri Almanya’daki bu toplantıya katılmadı). 2008’den bu yana gerçekleşmekte olan G20 toplantılarında genel olarak dünya sorunları tartışılmaktadır. Global ekonomik gelişme, uluslararası ticaret, iklim değişikleri, terör ve güvenlik gibi konular tartışılmakta. Bu toplantı da aynen daha öncekiler gibi geçti. Ama burada esas gündem ikinci sıraya düştü ve ilk gündem Rusya başkanı Vladimir Putin ve ABD başkanı Donald Trump arasında yapılan ilk görüşme oldu.

Modern tarihin en beklenen görüşmesi gerçekleşti. Hamburg’da gerçekleşen bu "büyük titanların dövüşü" dünya medyasının beklentilerini boşa çıkartı. Önemli uzlaşmalara varılamadı ve Rusya’nın ABD’deki seçimlere müdahale sorusu cevapsız kaldı. Yine de gazeteciler görüşmenin olumlu havada geçmesine, eski iş adamı ve şovmenin tecrübeli politikacıyla görüşmesinin sorunsuz bitmesine sevindiler.

En önemli ve dikkate değer nokta ise Rusya ve ABD başkanlarının Suriye krizini çözme konusunda vardıkları anlaşmadır.

Bazı noktalarda net anlaşmalara vardılar. Birincisi – Ürdün başkenti Amman’da Rusya, ABD ve Ürdün uzmanlarından oluşan ekibin çalışmalarını tamamlaması. Suriye’nin Güney-Batısı’nda: Dera, Kuneytra ve Süveydada çatışmasızlık bölgelerini oluşturmaya ilişkin memorandum konusunda anlaştılar. Bu bölgede 9 Temmuz’da ateşkes uygulaması başladı.
Washington ve Moskova bu çatışmasızlığın gerçekleşme sorumluluğunu üstlendiler ve Suriye’nin Güneyinde olan silahlı grupların buna uymasını sağlamak sorumluğunu da üstlendiler. Ayrıca bu bölgede insani yardım zeminini, muhalif güçler ve Ürdün’ün başkentinde oluşturulacak denetleyici merkez arasındaki bağlantıları sağlayacaklar. Yansıyan bilgilere bakarsak "çatışmasızlık bölgesindeki" güvenliği ilk dönemler Rusya askeri polisi ABD ve Ürdün temsilcileriyle işbirliği çerçevesinde sağlayacak. Diğer bir önemli nokta ise Rusya, Ürdün ve ABD’nin Suriye topraklarının bütünlüğü konusundaki kararlılıkları ve BM’nin siyasi çözüm konusunda etkili olan Suriye tasarısı.

İki başkanın de onayladığı anlaşmalardın bu sadece bir tanesidir.

Basına Trump yönetiminin Suriye politikasına ilişkin çerçevenin bazı noktaları sızdırıldı ve buna göre ABD, Rusya askeri polis gücünün Suriye’ye yerleşmesine karşı olmadığıdır. Ki bu polis gücünün görevi de Rusya, İran ve Türkiye’nin 4 Mayıs’ta anlaştığı "çatışmasızlık bölgelerinin" güvenliğidir.

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson açıklamasında Rusya ve Amerikan başkanlarının daha çatışmasız bölgelerin genişletilmesi için çalıştıklarını aktardı. Çatışmasızlık adımı Washington ve Moskova’nın Suriye konusunda işbirliği yapabileceklerinin ilk işaretidir. Tillerson anlaşmanın temelinde "her iki tarafın üzerinde etkisi bulunduğu çatışan kesimlere daha sonuç alıcı bir biçimde baskı uygulaması. ABD ve Ürdün’ün muhalefet üzerine, Rusya’nın ise Asad rejimine".

Tabi ki burada Amerika’nın "su altında" taşların serilmesi de var. Amerika Rusya’yla beraber Suriye’de istikrarın sağlanmasına ilişkin mekanizma arayışına hazır olduğunu söyledi. Bunun içinde uçuşa yasak bölgeler, yerde ateşkesin uygulanmasını izleme ve koordineli insani yardım yapma konuları da dahil. Moskova, hangi uçuşa yasak bölgelerin kast edildiği sorusunu Washington’a yöneltti ve henüz bir cevap almadı, çünkü şu ana kadar böyle bir şeyden söz edilmemişti.

"Uçuşa kapalı" bölgelerin ilanı Suriye’nin hava kuvvetlerinin ülkenin bazı bölgeleri üzerinde uçuş yapmalarını yasaklama anlamına gelmektedir. Bu da Irak ve Libya örneğinde de görüldüğü gibi teröristlerin konumlarını güçlendirmesi anlamına gelmektedir. ABD bu tür planları  2011’de, Suriye’deki silahlı çatışma başlar başlamaz uygulamak istemişti. Obama yönetime "insani yardım ulaştırma" konusunu de epey politikleştirmişti ve bu özelikle de 2016 yılında  Doğu Halep’i özgürleştirmede çok öne çıktı.

Donald Trump ve Vladimir Putin Suriye’nin gelecekteki yönetimi konusunda görüşmelerin yürütülmesi gerektiği noktasında da hemfikirler. Suriye’deki "çatışmasız bölgeleri" denetleyen güvenlik güçleri konusunda ise gelecek hafta anlaşmaya varılması beklenmektedir.

Bilindiği gibi  4-5 Temmuz’da Astana görüşmelerinde Suriye’deki "çatışmasız bölgeler" konusunda anlaşmaya varılamadı. Şam bunun yapılamamasında Ankara’nın suçlu olduğunu dile getirdi. Suriye’nin Güneybatısı’na gelince ABD ve Ürdün olmadan herhangi bir anlaşmaya varılamayacağı açıktır. Astana’daki görüşmelerde söz konusu olan "çatışmasızlık bölgeler" ise üç farklı bölgeyi kapsamaktadır. Bir tanesi İdlib, diğerleri ise Doğu Gutta ve Homs’ın kuzeyinde kalan bölgelerdir. Suriye’nin Kuzey’indeki bölgelere ilişkin tartışmalar ise devam etmektedir.

Suriye’deki durum çok karmaşıktır ve bunun Rusya ve ABD arasında yapılan anlaşmaları etkilememesi mümkün değil. Bu anlaşmaları Suriye’nin güneyinde ve doğusunda var olan ABD üstlerindeki Pentagon ve Amerikan istihbaratının "müttefikleri" tarafından bozulabilir. Anlaşmaların yerine getirilmesi Asad’a bağlı olsa bile, Kuneytra’da çatışmalara katılan bir çok terör grubu bulunmakta ve bunlar  anlaşmaları bozabilirler. Bunların diplomasiyi dinledikleri yok. Sadece savaşırlar. Terör grupları savaşı havada değil yerde ve bir de büyük güçlerin desteğini arkalarına alarak yürütüyorlar. Bazı izleyiciler daha önce Kerry ve Lavrov arasında varılan ve uygulanamayan anlaşmalara dikkat çekerek Trump’ın bunu nasıl uygulayacağını izlemeye çağırıyorlar. Kontrol edilmesi gereken terör örgütlerinin sayısı oldukça kalabalık ve daha önce Obama yönetiminin bunu başaramamasına ilişkin suçlamalarda bulunulmuştu.

Tecrübe gösteriyor ki ABD’nin ve ona bağlı güçlerinin resmen ilan ettiği "terörle mücadele" politikasının uygulanması planlanandan çok daha farklı olabilir.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi