Peki şimdiye kadar İdlib’deki o ‘Radikaller’e niye dokunmadınız?

Ankara’nın, Rusya’nın Suriye’yi destekleme kararlılığı üzerine radikal çetelerle de mücadele edileceğini açıklaması ilgi ve kuşkuyla karşılandı.

Suriye’de tutarsızlığı artık apaçık ortaya çıkmış saplantılı politikaların ve bu politikaların sonucunda atılan yanlış adımların ulaştığı nokta İdlib…

İdlib’de son durum şu:

Rusya ve İran’ın desteğinde İdlib’i cihatçı teröristlerden temizlemeye çalışan Şam yönetimi, karşısında cihatçı güçlerle birlikte TSK’yı (Türk Silahlı Kuvvetlerini) buldu.

Ankara en yetkili ağızlardan Rus-Suriye güçlerinin bu temizlik operasyonlarını durdurmasını talep etse de, başta Moskova buna razı olmadı ve Şam yönetimi, Rus ordusunun da etkili desteği ile kendi topraklarını kurtarma harekatına devam etti.

Oysa bunları, Eylül 2018’de Rusya ile imzalanan mutabakat gereğince Türkiye’nin yapması gerekiyordu. Ankara, cihatçı çeteleri silahtan arındırarak bölge dışına çıkartmak ve bu çetelerin denetimindeki stratejik M4 ve M5 otoyollarını güvenli trafiğe açmak işini üstlenmişti.

Bunu sırf İdlib’e adım atmak ve bu sayede cihatçı güçlere destek verebilmek adına kabullenmişti.

Tabii amaç başka olunca bu görevini yerine getiremedi ya da getirmedi. Ankara 1.5 yıl boyunca bir oyalama politikası uyguladı.

Bunun üzerine Rusya ve Şam yönetimi, bu oyalama politikasına daha fazla tahammül edemeyip temizlik harekatına başladılar.

TSK harekatı engelleyebilmek ve cihatçı çeteleri desteklemek amacıyla bölgeye takviye birlikler gönderse de başarılı olamadı.

Hatta bu nedenle iki ayrı bombalama olayında Rus-Suriye askerlerinin hedefi olan 7 asker ve bir sivil yaşamını yitirdi. Kayıpların daha fazla olduğuna ilişkin haberler de var.

Daha sonra geçtiğimiz Çarşamba günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP grup toplantısında yaptığı açıklamalarla mesele daha farklı bir boyut kazandı.

Erdoğan, bilindiği gibi Rusya’yı da eleştirerek Şam güçlerinin Şubat sonuna kadar temizledikleri bölgelerden geri çekilmesi için adeta ultimatom verdi.

Yani Suriye devletinin, topraklarını işgal etmiş çetelere yönelik harekatını durdurarak ele geçirdiği yerlerden de geri çekilmesini talep etti.

Bunun yapılmaması halinde Şam yönetimine karşı saldırı başlatılacağını da açıkladı.

Tabii Rusya’ya da, Şam’a verdiği desteği çekmesini söylemeyi ihmal etmedi.

Bunlar son iki haftada yaşadığımız gelişmeler. Hatırlatmak için özetledim.

RUSYA VE ŞAM YÖNETİMİ TC’NİN TEPKİLERİNİ ÖNEMSEMEDİ

Peki sonra neler oldu?

Şam yönetimi korkup geri adım attı mı? Moskova uyarıları dinleyip Suriye ordusuna verdiği desteği geri çekti mi?

Cihatçılara yönelik operasyonlar durdu mu?

Bunların hiçbiri olmadı.

Buna karşılık operasyonlar İdlib’in kuzeyine doğru devam etti. Bazı yerleşim yerleri daha cihatçı işgalinden kurtarıldı. Bu arada TSK’nın bazı gözlem istasyonları da kuşatılmış oldu. Hatta bunlardan iki tanesinin TSK tarafından boşaltıldığına ilişkin bazı görüntüler sosyal medyaya servis edildi.

Arkasından 2012’den beri çetelerin elindeki olan ülkenin en stratejik otoyolu M5 tamamen temizlenerek güvenli hale getirildi.

Halep üzerinden Başkent Şam’a ulaşan, Suriye'nin bütün büyük kentlerini birbirine bağlayan ve ülke ekonomisi için de çok önemli bir yol olarak bilinen bu yolun temizlenmesi zafer olarak duyuruldu. Hem de Rus silahlı kuvvetleri tarafından…

Ama ilginçtir, bütün bunlar olurken TSK’nin destek konvoyları birbiri peşi sıra sınırı geçip İdlib’deki çatışma bölgelerine gitmeye devam ettiler.

Sahadaki gözlemcilere bakılırsa TSK bölgede çok büyük bir yığınak yapmıştı.

Daha sonra Rus ordusunun, İdlib’e doğru hareket halinde olan TSK silah ve mühimmat konvoylarına ilişkin havadan çektiği görüntüleri sosyal medyada izledik.   

Sahada bu hareketlilik devam ederken bu sefer Rus tarafından birbiri peşi sıra gelen sert açıklamaları izledik.

Bunlar, adeta Moskova’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarına cevaplar niteliğindeydi ve Rusların Şam yönetimine verdiği destek konusunda ne kadar kararlı olduğunu gösteriyordu.

Kremlin (Putin diye anlamak gerekir) Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya'nın İdlib'deki durumu bir çatışma olarak değil, Suriye ordusunun kendi topraklarında yürüttüğü terörle mücadele olarak gördüğünü ifade etti.

Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, İdlib’deki gelişmelere ilişkin, Türkiye’nin Soçi Anlaşması’nın şartlarını yerine getirmediğine ve çatışmaların sürdüğüne dikkat çekerek "sabır tükendi" ifadelerini kullandı. Yerhov, "Suriye ordusu kendi topraklarının her bir karışını geri alma kararı verdi. Artık kimse taarruza geçmiş olan Suriye ordusunu geri çeviremez" dedi.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova da meseleyi çok açık bir şekilde koyarken ağır bir üslup kullanmaktan çekinmedi. "Davet edilmediğiniz bir ülkenin topraklarında size saldırı olması doğaldır" dedi.

MOSKOVA KARARLI, ANKARA RADİKALLERDEN SÖZ EDİYOR

Tabii bu arada geçtiğimiz Çarşamba günü Erdoğan’ın, Suriye’yi tehdit eden Meclis grubu konuşmasından önce Putin’le telefon görüşmesi yaptığı öğrenildi. Buna ilişkin herhangi bir açıklama yapılmamış olması Rusya’nın sözcüler aracılığı ile açıkladığı tavrında bir değişiklik olmadığını gösteriyor.

Aynı şekilde dün Münih’te Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’la bir araya gelen Çavuşoğlu da bu görüşmede İdlib’in konuşulduğuna ilişkin hiçbir şey söylemedi. 

Bütün bu gelişmelerden Moskova’nın Ankara ile ilişkileri devam ettirmekle birlikte İdlib konusunda kararlı olduğunu ve tavrını değiştirmeyeceğini anlıyoruz.

Ankara’nın da Rusya tarafından yapılan ağır açıklamalar karşısında sus pus olup sesini kıstığını görüyoruz.

Peki bu kararlı tutuma karşı Türkiye tarafı ne yapacak? Şubat’ın sonunda Şam yönetimi de tutumunu değiştirmezse Suriye’ye ile savaşa mı girilecek?

Elbette Rusya’nın bu kararlı tutumuna karşı Ankara’nın böyle bir seçeneğe yönelmeyeceği tahmin ediliyor.

Buna karşılık o efelenmelere, hamasi açıklamalara, Suriye’yi tehdit eden, Rusya’yı suçlayan ifadelere rağmen Ankara’nın bazı tavizlere hazırlandığı görüyoruz.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen çarşamba günü, "Bölgedeki muhalif gruplardan başıbozuk hareket ederek rejime saldırı bahanesi verenlere artık tavizsiz davranılacağını" belirtti.

Daha sonra da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın geçtiğimiz günlerde Brüksel’de, "Radikaller dahil ateşkese uymayanlara karşı zor kullanılacak, her türlü tedbir alınacaktır" şeklinde konuştu.

Bu açıklamalara bakınca Ankara’nın ilk defa İdlib’deki radikal cihatçıları hatırladığını görüyoruz.

Ama hala ‘Cihatçı’ demiyorlar, sadece ‘Radikal’ demekle yetiniyorlar.

Oysa o cihatçı çeteler kaç yıldır orada ve Ankara onlara asla hiç dokunmadı. Tam tersi, değişik zamanlarda başta silah olmak üzere onlara çeşitli destekler verdi.

Daha birkaç gün önce Erdoğan bu çeteler için "Onlar terörist değil yurtsever" tanımı yaptı.

Bakalım şimdi ne olacak göreceğiz. TSK bu çetelere karşı ne yapacak?

İdlib’de işin zor, en riskli tarafı şimdi başlıyor.

Artık oyalama yok, savsaklama yok, geçiştirme yok.

"Yolun sonu" bu olsa gerek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi