Kadınlara yönelik şiddet ve erkeklik meseleleri ve Diyarbakır’ın ahvali

Bahsettiğim ataerkil bakışa sahip erkekler sorsanız demokrat, kadın-erkek eşitliğine inanan, en az üniversite mezunu kişiler. Öyle olmayanların halini varın siz düşünün.

Geçtiğimiz mart ayında kurulan Diyarbakır Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ağı, kadınların şiddetten korunmaları konusunda çok önemli işler yapıp büyük bir boşluğu doldurmaya çalışıyor. İHD Kadın Komisyonu, Rosa Kadın Derneği, Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, TMMOB, Eğitim Sen, SES, ÖHD, KESK Amed Kadın Meclisi ve Amida Jin’dan oluşan Ağ, şiddete maruz kaldığı için Ağ’ın herhangi bir bileşenine başvuran kadınların yaşadıklarını kayıt altına alıyor; gerekli hukuki ve psikolojik desteği almaları için ilgili kurumlarla temas kurup eşgüdümlü çalışıyor. Ağ ayrıca kadınlara yönelik şiddet konusunda izleme yapıp periyodik olarak raporlarlar yayımlıyor. Ağın geçen hafta yayımladığı izleme raporuna göre; geçtiğimiz beş ay içerisinde Diyarbakır ve ilçelerinden 838 kadın şiddete maruz kaldığı gerekçesiyle Ağ’ın bileşenlerine başvuru yapmış.

Başvurucu kadınların tamamı erkekler tarafından farklı şiddet türlerine maruz bırakılmışlar. Ve hiç şaşırtıcı olmadığı üzere, bu erkeklerin büyük kısmı başvurucuların evli olduğu erkekler. Yani kadınlar ülkenin her yerinde olduğu gibi en yakınlarındaki erkeklerin şiddetine maruz kalıyorlar.

Rapora göre başvuru yapan her kadın birden çok şiddet türüne maruz kalmış. Kadınların yarısı fiziksel şiddete, yüzde 85’i sistematik olarak psikolojik şiddete maruz bırakılmış.

Rapora göre aynı beş aylık dönemde üç kadın erkekler tarafından öldürülmüş. Bu sayı yalnızca Ağ’ın haberdar olduğu cinayetleri yansıtıyor tabii ki.

Raporda ayrıca, intihar olarak görünen bazı kadın ölümlerinin de cinayet olabileceği konusunda duyulan kaygı paylaşılmış. Zira bilindiği üzere bazı cinayetlere intihar süsü verilirken bazı kadınlar da intihara itiliyor.

Rapor ‘çocuk evlilikleri’ne, çocuklara yönelik cinsel istismara da dikkat çekiyor. Rapora göre 97 çocuk (15-18 yaş arası) ‘cinsel ilişkiye maruz kalmış.’ Bu çocukların bir kısmı zorla evlendirilirken, bir kısmı da evlilik olmadan ‘kendi rızaları’ ile cinsel ilişki yaşayan çocuklar. Rapor bu çocuklara karşı suç işleyen kişilerin yaşı hakkında bir bilgi içermiyor.

Raporda 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun uygulanmasında, yani kadınların şiddete karşı korunmasında yaşanan sorunlara ve sorunun çözümüne yönelik birtakım önerilere de yer verilmiş. Rapora göre;

Şiddet mağduru kadınlar ile çalışacak tüm görevlilerin toplumsal cinsiyet, görüşme teknikleri ve kadın hakları alanında bilgi sahibi olması gerekirken, bu alanda çalışan personellere çoğu zaman alanda çalıştıktan sonra bile bu konuda herhangi bir bilgilendirme yapılmıyor.

Kadın konukevleri ve sığınaklarının sayıları ile kapasiteleri ihtiyacı karşılamaktan çok uzak. Ayrıca bu yapılarda kadınların kalma süresi sınırlı. Yalnızca can güvenliği riski ve barınma problemi olan kadınlar aynı mekanlarda kalıyor. Bu mekanlarda kalan ve daha sonra ayrılan kadınlar, güvenlik ve adaptasyon sorunları yaşıyorlar.

Şiddete uğradığı için güvenlik güçlerine başvuran kadınların talepleri ciddiye alınmıyor. Pek çok durumda kadınların kendilerine şiddet uygulayan eşleriyle barışmaları yönünde telkinlerde bulunuluyor.

Kanun kapsamında verilen koruma kararları kısa süreli ve pek çok durumda pratikte kadınları erkeklerin şiddetinden ve tacizinden korumuyor.

Elektronik kelepçe uygulaması Diyarbakır’da bulunmuyor.

Yani anlayacağınız, Diyarbakır’da erkekler de, kadınları erkek şiddetinden koruması gereken mekanizmalar da ülkenin geri kalanından hiç farklı değil. Kadınları koruması gereken mekanizmaların Diyarbakır’da farklı işlememesi şaşırtıcı değil ancak kadınlara yönelik şiddetin ve hayatın bazı alanlarında ayrımcılığın ülkenin geri kalanından pek de farklı olmaması şaşırtıcı olmasa da üzücü. Şöyle ki;

Diyarbakır Kürt hareketinin en güçlü olduğu şehirlerden birisi. Kürt hareketinin, kadınların özgürleşmesi konusunda devrim diye nitelendirilebilecek bir gelişme yaşanmasında çok önemli bir etkisi olduğunu kabul etmek gerek. Kendi çocukluğumuzun geçtiği dönemle dahi kıyasladığımızda kadınların bugün çok daha ileri bir yerde durduğunu görebiliriz. Bu elbette öncelikle kadınların verdiği mücadele ile gerçekleşti. Bugün sahip oldukları hiçbir hak kendilerine altın tepside sunulmadı. Ancak hareketin de kadın ve erkek eşitliğini hayata geçirme sorumluluğunu bir ilke olarak benimsemesinin kolaylaştırıcı etkisi oldu.

Bugün Kürt hareketiyle etkileşimde dahi olan kurumlarda, siyasi partilerde ve STK’larda eş başkanlık sistemi uygulanıyor. Siyasi temsiliyette ve başka alanlarda kadın kotası var. Ülkede en fazla kadın milletvekiline ve belediye başkanına sahip olan siyasi parti HDP. Kadınlara şiddet uygulayan ya da çok eşli parti üyeleri, belediye çalışanları çeşitli şekillerde cezalandırılıyor. Kadınlar siyasal, sosyal ve ekonomik hayatta ülkenin geri kalan birçok bölgesine kıyasen çok daha görünür ve etkinler.

Ancak Kürt hareketinin doğrudan belirleyici olmadığı alanlarda durum oldukça farklı. Bütün çabalara rağmen erkeklerin kadın-erkek ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda dönüşümü biraz yüzeysel kalmış gibi görünüyor. Dönüşüm o kadar geri bir yerden başladı ki, bu bir yanıyla anlaşılır. Ancak diğer yanıyla bu kadar ilerici olan bir hareketin hegemonik güç olduğu ve epey bir ilerleme yaşanan bir coğrafyada mevzu toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınlara yönelik şiddet olunca durumun pek iç açıcı olmadığı görülüyor.

Erkeklik halinin bu coğrafyada pek de farklı olmadığını hayatın her alanında görmek mümkün. Meslek örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının neredeyse tamamının başkanları erkek. Bu kurumların yönetim kurulu üyelerinin çoğu da erkeklerden oluşuyor. Yani hareketin belirleyici olmadığı tüm alanlarda kadın temsiliyetinin çok zayıf olduğu, ayrıca toplumsal cinsiyet rolleri bakımından tüm ataerkil normların epey etkili olduğu bir toplum var karşımızda. Arkadaşlıklarda, mesleki ilişkilerde, gönül işlerinde, kadınlarla erkeklerin ilişkilendiği tüm alanlarda kadınlara yönelik epey meşru görülen bir ayrımcı bakış ve ataerkil kodlar hâkim.

Ülkenin, hatta dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi burada da kadınların belirli sınırlar dahilinde yaşamaları, davranmaları ve belirli bir rolü yerine getirmeleri bekleniyor. Makbul bir kadın ve eş profili var. Ayaklarının üzerinde duran, kendi tercihleri doğrultusunda yaşayan hoş bir kadın epey çekici görülürken, çalışsa dahi eve geldiğinde kocası ayaklarını uzatıp beklerken, yemek hazırlayıp ‘erkeğine’, hatta erkeğin ailesine hizmet eden, evin ve çocukların bütün sorumluluklarını göğüsleyen kadın ideal eş olarak görülüyor. Bir kadının eşinden daha fazla para kazanması, kamuoyunda daha görünür olması, yani bazı erkeklerin tabiriyle daha ‘güçlü’ olması makbul değil. Belirli bir yaşın üzerindeki bekar kadınlar özellikle erkeklere göre evlenmeyi başaramamış kadınlar ve pek çoğuna göre bu kadınlar artık umutları tükendiği için evli erkeklerle dahi ilişki yaşamayı kabullenecek ‘biçareler.’ Bu erkeklerin aklına bazı kadınların aşık olmadıkları ya da kendilerini mutsuz eden erkeklerle beraber yaşamaktansa yalnız yaşamayı tercih ettikleri ve hayatlarından memnun oldukları gelmiyor maalesef. İdeal olarak gördükleri eşlerle evliliklerini sürdürürken hiç de ‘ideal olmayan’ kadınlarla aynı anda ilişki yaşamaya çalışmaları onlara göre yaman bir çelişki değil. Ayrıca kendilerinden 10-20 yaş daha genç kadınlarla ilişki yaşamaları gayet normalken, kendinden daha genç bir erkekle ilişki yaşayan kadınları yadırgıyorlar. Kadınsanız gözler üzerinizde, dedikodu gırla. Mesela bana kaç erkek arkadaşım Diyarbakır’a taşındıktan sonra "artık Diyarbakır’da yaşıyorsun, dikkatli olmalısın" dedi. Övünülecek bir şey değil ama hayatı evle iş arasında geçen biri olmama rağmen sırf bekar bir kadınım diye bana bu uyarıların yapıldığından çok eminim. 42 yaşında, evle iş arasında gidip gelen bekar bir erkek olsam hiç kimsenin bana böyle bir uyarıda bulunacağını sanmıyorum. Muhafazakâr bir toplumda büyümenin de etkisiyle vaktinde yaşanması gereken şeyleri epey ileri bir yaşta yaşayan, 40’ından sonra dahi skor peşinde koşup bununla övünen erkekler, birden fazla erkekle ilişki yaşadığı bilinen kadınları ‘o biçim kadın’ olarak görüyor. Kendilerinin değil ama kadınların ‘bakire’ olması hala olmazsa olmaz.

Bahsettiğim ataerkil bakışa sahip erkekler sorsanız demokrat, kadın-erkek eşitliğine inanan, en az üniversite mezunu kişiler. Öyle olmayanların halini varın siz düşünün. Tamam bütün erkekler kadınlara şiddet uygulamıyor ama kadınlara şiddet uygulayan erkekler ile böyle ataerkil bakışa sahip erkekler aynı kökten besleniyorlar.

Demem o ki, eşitlik fikrine en yakın olmasını beklediğiniz insanlar, arkadaşlarınız dahi olmaları gereken yerden epey uzaklar. Feminizm kelimesini duymak bile onları ürkütüyor. Eşitlikten bahsettiğinizde hemen "feminist misin yoksa sen?" diye sorma ve küçümseme cüretkârlığını gösterebiliyorlar. Kendi pozisyonlarını ve yaşamlarını ‘normal’ olarak gördüklerinden sizin pozisyonunuzu ve verdiğiniz eşitlik mücadelesini ‘anormal’ olarak görüyorlar.

Bütün bunlar da kadınların dönüşmesinden ziyade erkeklerin değişmesinin, dönüşmesinin ne kadar gerekli olduğunu ortaya koyuyor. Ve korkarım ki özeleştiriden epey uzak yaşayan, konforlu ve ayrıcalıklarla dolu yaşamlarını terk etmek istemeyen erkekleri dönüştürmek için mücadele etmek de yine kadınlara düşüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi