Özgün Enver Bulut

Özgün Enver Bulut

Birleşti Kazma Sesleri

Maden işçileridir o konuşmayı şiirsel kılan ve hak arama mücadelesidir, haklı olmanın gururudur onları şiire getiren.

Zamanı akışına karşı koyamadığımızı yine zaman öğretiyor bize. Günlerimiz aynı tornadan, aynı üretim bandından çıkmış bir eşyaya benziyor. Bir anımız güzel bir haberle buluşunca coşuyor, sonra o haberin etkisi bitince hüzün sarıyor her yanımızı. Ya da bunun tam tersi bir akış içinde, ama aynı tornanın döngüsüyle devam ediyoruz. Aylar bile birbirleriyle yarışır halde. Bir sonraki ay, bir öncekinin acısına nazire yaparcasına acıları daha da büyütüyor.

Ne zaman içimize bir umut yerleşse, ne zaman özgürlük rüzgarı bize doğru esse, ne zaman en yanık, en kadirşinas sesler kulaklarımızın pasını silse, bir anda her yer abluka altına alınarak bu ortama saldırılıyor. Son zamanlarda kadınların sesi ve madencilerin sesi yan yana gelerek büyüdükçe büyüdü ve bir orkestraya dönüştü. Unutamayacağımız bir orkestra eşliğinde öyle bir büyüdüler ki onlara eşlik etmemeyi imkansız kıldılar. Hak arama, İstanbul Sözleşmesi, kadın cinayetleri, tazminatlar… Haklılığın en üst perdeden ezgisini duyurdular ülkenin dört bir yanına. Bir şiire başlar gibi, şiire başlık olur gibi, şiir gibi haykırdılar.

"öyle mi alay komutanı!
buradayız biz.

yıllarca arkadaşımızın bedeninden
parçalar kopartıldı o madende, parçalar
şimdi bize güç göstereceksiniz ha!
ve biz bu güçten korkacağız öyle mi?
vallahi de korkmuyoruz,
billahi de korkmuyoruz sizden!"

Bağımsız Maden İşçileri Sendikası eğitim uzmanı Kamil Kartal’dır şiir gibi konuşmayı yapan. Maden işçileridir o konuşmayı şiirsel kılan ve hak arama mücadelesidir, haklı olmanın gururudur onları şiire getiren. Şiir zor zamanların uğrak yeridir, sığınaktır yolunu arayanlara. Şiir böyle zamanlarda kadınların sesinden, madencilerin sesinden gelir ve sıcak bir ekmeğin, yeni demlenmiş bir çayın kokusu gibi yayılır mahallemize.

İlkokul sosyal bilgiler kitabımızda Uzun Mehmet anlatılırdı Zonguldak’ta kömürü ilk bulan kişi diye. Uzun Mehmet’i katleden ise Ereğli Beyi. Zaman böyle bir şey işte. Uzun Mehmetler de değişmiyor, Ereğli Beyleri de. Madencilerle ilgili sosyal bilgiler kitabında gördüğüm Uzun Mehmet’ten sonra, Ozan Emekçi’nin duru sesinden dinlemiştim madencileri. Maden Ocağı isimli içli türkünün sözleriyle madeni, maden ocağını, kazmayı, madencilerin koşullarını ve asırlık direnişlerini öğrenmiştim.

Yeraltından korka korka
Gezdik maden ocağında
Kalın kalın damarları
Süzdük maden ocağında

Kazmayı vurduk madene
Ses çıkardı tane tane
Çökük altındaki yine
Bizdik maden ocağında

Birleşti kazma sesleri
Çınlattı bütün her yeri
Korku saldı şu beyleri
Kızdık maden ocağında

Bir de Madencileri 1991 yılındaki 5 günlük büyük yürüyüşlerinden bilirim. Ülkedeki herkesi heyecanlandırmış ve dönemin bütün gazetelerinin manşetleri yürüyüşü veriyordu. Önemli bir kazanıma doğru gidiyordu Ocak ayının soğuğunda yapılan o yürüyüş. Bir kentin bütün madencileri birleşmiş Ankara’ya yürüyordu. Yürüyüşü bir de fotoğraflayanlar vardı. Şair ve fotoğraf sanatçısı Mehmet Özer’in çektiği bir fotoğraf karesini hiç unutmam. Elinde kazmasıyla, şiirden fırlamış bir çocuk, fotoğrafa sığmış yüzbinlerle yan yana duruyordu. Ermenekli madencinin "okula gidiyorum, babam benim cebime beş kuruş koyamıyor, babamın hakkını verin" diyen çocuk o fotoğraf karesinin parçası ve aynı şiirin dizesi olarak bugünlere kadar geliyor ne yazık ki.

İşte o fotoğraf karesinden iki madencinin yüzü de kalbimize düşüyor. Bağımsız Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Tahir Çetin ve sendika üyesi Ali Faik İlter o fotoğraf karesinde gönlümüze bakıyorlardı. Şimdi ise biz onların gönüllerine ve anılarına saygıyla bakıyoruz. Bir yolculuktu onlarınki. Sabahın cesaretini kuşanan, akşamın sessizliğine sözlerin ağırlığını taşıyan ve gecenin ürkekliğine aldırmadan baretleriyle ses çıkaran bir yolculuktu onlarınki. Devam eden bir yolculuk. Ülkü Tamer’in dizeleri sanki onlar için söylenmiştir. "Ben artık olamam ülkenizde. Mızrağımın saplandığı gövdeler artık alışkın bana. İyi balta savuran, saplarını cadılarla sulayan, mağaralarda pekiştiren düşmanlarım benim! Namlı yelkenlileri bırakın bana. Sicimleri, halatları güverteye uzatın. Gelin! Tüylü denizlerden başlarız… Uğursuz kuşları gösteririm size. Sonra kovarım! Sonra loş pusulalardan yırtılmış ormanlara…  Sabahın cesaretini kuşandım."


Kapak Fotoğrafı: Mehmet Özer

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özgün Enver Bulut Arşivi