Evdeyim, evdesin, evde

İşler evden halledilmeye çalışılıyor. Alışveriş de artık telefona indirilen aplikasyondan. İçinde her şeyi olan küçük bir Avm’yi evde inşa ediyoruz.

Evdeyim.

Fernando Pessoa’nin şiirini yaşıyorum. Gizemli Bir Maske şiirin ismi. "Maskeyi çıkarıp aynaya baktım/ yıllarca önceki çocukla aynı çocuktum/ hiç değişmemiştim…/ Maskeyi çıkarmayı bilmenin olumlu yanı bu./ Sen hâlâ o çocuksundur./ sürüp giden geçmiş./ o çocuk. / Maskeyi çıkarıp yeniden taktım./ Böylesi daha iyi./ Böylece ben maskeyim./ Ve depoya dönen bir tramvay gibi normalleşiyorum yeniden." Kolektif Kitap’tan çıkmış Cevat Çapan’ın bu çevirisi. Maskeli günlerin bana çağrıştırdığı, beni götürdüğü yer ayna oluyor her seferinde. Çocukluğumla sohbet ediyorum, gençliğime ilişiyor gözlerim. Kendimi görüyorum her seferinde. Bugünümle konuşuyorum.

Huzursuzluğumu anlatıyorum. Odaya dönüp haber izliyorum. Her birinin ayrı bir hikâyesi olan insanların istatistik rakamı gibi dünyadan eksilmesini izliyorum. İnsanların rakam gibi sunulmasına ağlıyorum sonra. Lermontov’un dizelerinden dökülen büyülü gözlerin ışıltısını arıyorum o an. "Ardından soğuk ve gizemli bir maskenin/ Büyüleyici gözlerin ışıldıyordu bana." 

Evdesin.

İzlediğin filmi anlatırken sesindeki tedirginliği gizliyorsun. Honeyland/ Bal Ülkesi’ni anlatıyorsun. Hatice diyorsun. Yalnız. Terkedilmiş bir köyde annesiyle yaşıyor. Doğayı seviyor. İhtiyacından fazlasında gözü olmayan bir köylü… Bal toplarken arılarla paylaşıyor balını yine. Köye gelen bir ailenin gürültüsü, talanı onu rahatsız ediyor. Yanlışlarını yüzlerine vuruyor. Ağaçları yakan erkeğe, ‘suçsuz ağaçları yaktın’ diye karşı koyuyor. ‘Bir insanın, bir kadının ayakta kalma mücadelesi’ diyorsun. Hatice’den bir söz daha söylüyorsun. "Bir köyün yakınlarında su varsa orası köydür, yoksa değildir." Covid-19’un eve zorladığı insanların izlemesi için öneriyorsun Bal Ülkesi’ni. İnsan yaşadığı her alanı koruduğu sürece orasının asla bozulmayacağını bilir. Hatice tam da böyle bir kadın. Film belgesel, ama hem görüntü hem doğal oyunculuk açısından da belgesel olma özelliğinden çıkıyor. Böyle kapatıyorsun konuyu.

Evde.

İşsizliğin ne demek olduğunu en iyi o biliyor evinde derin düşüncelere dalmışken. Covid-19, var olan, zar zor yürüyen küresel ekonomik krizi herkesin önüne attı. Herkesin düşe kalka yürüdüğü, diken üstünde olduğu açıktı da bu denli hızlı sonuçlarıyla beklenmiyordu. Eşit gibi görünen denklem burada değişiyordu. Sosyal devletlerde hep bir plan vardı ve o destekler açıklanmıştı. Bizde üç bilinmeyenli eşitsizlik denklemiydi bu durumlar. Çünkü klasik model devreye giriyordu. Ya işsizlik ya ücretsiz izin dayatılıyordu. Kepenkler inince çoğu sigortasız olan günlük yevmiyeciler zorunlu olarak evdeydiler. O artık kimse bile değildi. Evde derin derin düşüncelere dalmış, varlığı sadece rakamlarla ölçülen biriydi. Yeniden başlamak istediği yaşamın şu anının üstünü çizmek için kalbine sinyal gönderen kocaman bir sessizlikti. 

Evdeyiz.

Odalar paylaşılmış. Ortak alanda bir araya geliyoruz bazen. Okuldayız aynı zamanda. Dersler izleniyor gizliden. Evin çalışan bireyleri birkaç saatliğine de olsa işe gidiyorlar. Dönüşümlü de olabiliyor bu gidişler. Ödevlere eşlik ediliyor arada. Zor bir dönemden geçiliyor. Herkeste bir telaş var. Bağırtılar, ses yükseltmeler, dersler, telefonlar… Kimsenin her şeyi yapmaya vakti yok aslında. Tatil değil içinde bulunulan ortam. Hayatın yeni bir akış haline geçiyor insanlık. Ya da alıştırılmaya çalışılıyor. Ev, işyeri oluyor aynı zamanda. İşler evden halledilmeye çalışılıyor. Alışveriş de artık telefona indirilen aplikasyondan. İçinde her şeyi olan küçük bir Avm’yi evde inşa ediyoruz. 

Evdesiniz.

Çaresizsiniz. Sevdikleriniz yanınızda değil. Sizi sevenler uzak. Sevgiyi de, sarılmayı da öldürdü Covid. Böyle düşünüyorsunuz. Her gün korkuyla aranıyorsunuz. Bugünlerin geçmesi için Xızır’a sesleniyorsunuz. Yalnızlığı böyle yaşamamıştınız bugüne değin. Ev sizin için özel bir yerdi. Huzur ve rahatın adresiydi. Şimdilerde tedirginliğin adresi, huzursuzluğun ikameti oldu. Evde olmanız sizden uzakta olanları derin düşüncelere boğuyor. Kendinize iyi bakın cümlesine sığınıyorlar sadece. Kendinize iyi bakın cümlesi boğazınıza düğüm oluyor her söylediğinizde. 

Evdeler.

Anılarına sığınmış, derin düşüncelerle geleceği yaşarlar. Kuşların seslerine dalarlar arada. Kargalar, kumrular, serçeler bulgur döktükleri pencerelerin pervazlarına doluşurken mutlu olurlar. Kuşları korkutmanın heyecanını yaşar kedi. Köpek havlayarak merhabasını sunar onlara. Tüm acılara rağmen yaşamı çok severler. Gözyaşı en çok onların sofralarına düşer. İsyan en çok onların ellerinin içine gizlenir. Duyarlı olanlar yine onlardır. Rüzgâr onların penceresine güneşi alarak girer. Bir şiirden, bir romandan, bir resimden, bir filmden, bir ezgiden fırlamış ders notları gibidirler. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi