Bir zamanlar Kore’de

Romanın ana kahramanı Nedim, 1950 yılı sonbaharında İskenderun Limanı’nda, bir tugay askerin içinde 23 yaşında yedek subay bir doktor olarak kendini bulur.

Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yokum.
Beni, Üniversiteli yedek subayı,
Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
göze göz,
ele el,
bacağa bacak,
diyetimi istiyorum,
alacağım da.

Nazım Hikmet

Erdem Kaşıkçıoğlu’nun "ÜÇ ALTIN GÜN- Her Yerde Ölüm Vardı" (*) adlı romanı, Türk edebiyatında Nazım Hikmet’in birkaç şiiri yanında ele alınmamış bir konu olan Kore Savaşını değerlendiriyor. Özellikle Ortadoğu savaşlarına balıklama dalındığı şu günlerde okunması gereken başarılı, harika bir roman örneği sergiliyor Kaşıkçıoğlu. 1950 yılında yargılanıp mahkûm edilen Barış Derneği üyelerinin ruhu şad olsun.

İki kutuplu dünyanın parçalanmış ülkelerinden geriye bir tek Kore kaldı. Vietnam halkı sorunu ağır bedeller ödeyerek savaşla 1975 yılında çözdü. Almanya 1989 yılında Berlin Duvarının çökmesi ile birleşebildi.

27.04.2018 tarihinde Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ve Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae İn, iki ülke arasındaki sınırda yer alan Panmunjom köyünde buluştu. Buluşmanın ardından iki liderin imzaladığı ortak açıklama kamuoyuna duyuruldu. Açıklamada, "Kore Yarımadası'nda bundan böyle savaş olmayacak" ifadesine yer verildi. Liderler bunun için yapılacak uluslararası görüşmelere ABD ve Çin'in de katılabileceğini belirtti. İkisinin de gözlerinden mutluluk okunuyordu. Şimdi filmi geriye doğru saralım:

1 Ekim 1949 tarihinde Mao Zedung Pekin’de Çin Halk Cumhuriyetini ilan etti. Kore Savaşı bundan 8 küsur ay sonra başladı. Kuzey Kore ordusu, kısa süre içinde Kore’nin bütününü kurtardı.

BM’yi, Güvenlik Konseyini boykot etmesinden yararlanarak, BM çatısı altında birleşik bir ordu için karar çıkartmayı başardı. Güvenlik Konseyinde 5 temel kurucudan olan Çin Cumhuriyetini ise Taiwan adasına sığınan Çan Kay Şek Hükümeti temsil ediyordu. Ve bu durum Çin-Amerikan flörtünün başladığı 1971 yılına kadar devam etti.

Bayar-Menderes ikilisi Meclis’in iradesine başvurmadan balıklama bu savaşın içine daldı, daha iktidara geçeli birkaç ay geçmesine karşın. 1958 yılında da bu ikili Lübnan ve Irak’a dalmak istemişlerdi de ABD, "no thanks" demişti.

İşte Kaşıkçıoğlu Kore Savaşını romanlaştırıyor başarı ile. Romanın ana kahramanı Nedim, 1950 yılı sonbaharında İskenderun Limanı’nda, bir tugay askerin içinde 23 yaşında yedek subay bir doktor olarak kendini bulur. Bir Amerikan askerî gemisinde, dört hafta kadar sürecek yolculuğunun son durağı Kore’dir. Bu yolculukla, aynı beden içinde iki yaşam sürüklenir: Canlı bir şekilde hatırlayacağı artık geride kalmış olan çocukluk ve ergenlik dönemine ait hatıralar ve belirsizlikle dolu geleceğinin yarattığı kaygı.

İkinci Dünya Savaşı’nın en karanlık sayfalarından biri açılmak üzeredir. Türkiye, Kore’ye asker göndermeye karar vermiştir. Ekmek karneye bağlanmış, siyasi baskı hat safhaya çıkmıştır. Nedim, İstanbul’un Balat semtinde yaşamakta, tüm olumsuzluklara rağmen kendi dar dünyası içinde mutlu olmaya çalışmaktadır. Balat’taki çok kültürlü yoksul hayat Nedim’de derin izler bırakmıştır. Kore topraklarındaki bilinmez yolculuğunda beraberinde taşıdığı en çaresiz ve masum duyguları ise Yahudi güzeli Raşel’e karşı beslediği ve yitip gitmeyen aşkıdır. Nedim, hislerini cesaretle dile getiremeden, Raşel, Nedim’in en yakın arkadaşı olan Yasef’le birlikte 1947’de Filistin’e göç eder. Raşel’in bu yolculuğu, Nedim için savaş gibi bir yıkım olacaktır. Nedim, ailesinin son ferdi olan annesini de kaybetmesiyle tam bir yıkıma sürüklenirken tutunabildiği en önemli destek noktası olan Zehra’ya duyduğu karmaşık duygularını da tam olarak adlandıramadan Kore Savaşı’nın içinde bulur kendini.

Başlangıçta bir gezi gibi başlayan sürecin sonunda, varlığının farkına vardığından beri en çok duyduğu oyunun içindedir artık: Savaş. Bu oyunda, en kahredici manzaralara tanıklık eder. Kürtçe dışında başkaca bir dil bilmediği için emirleri anlamayan askerlerin o savaşta yaralanıp öldüklerine şahitlik edecektir. Yaralanan ve hayatta kalma mücadelesini gözlemlediği askerlerden birisidir Er Rıza. Rıza, en yakın arkadaşına acılarını ve duygularını dile getirirken insanlığın ortak dilindeki isyan haykırışını hissettirerek onbaşı rütbesinde ölür. Anadolu’nun farklı noktalarından gelmiş askerleri inceleyen Nedim hepsinde ortak olan bazı noktaları tespit etmiştir: Yoksulluk, eğitimsizlik, temel askerî becerilerden bile uzak olma ve neden Kore’de oldukları konusundaki şaşkınlık.

Kore’de geçirdiği birkaç aydan sonra uyanamadığı bir kâbusun içinde kıvranır durur. Doktor Nedim, en yakın arkadaşı olan Teğmen Hikmet’le Anadolu’daki yaşamları ile kendilerine ait olmayan topraklardaki ölümcül kaygıları arasındaki çelişkiyi çözmeye çalışır. Artık her birisi kendi ölümleri üstüne kurulu bir oyunun içinde sıkışıp kaldıklarını hissedecektir. Savaşın seyrettiği çoğu anlarında mesleğiyle çelişkiye düşen ve hiçbir anlam yükleyemediği ölümlere sadece şahitlik ettiğini düşünen bir doktordur. Ya da bir hasta? Sağlıklı düşünme yeteneğini giderek kaybeden birisidir artık.

İçine düştüğü durumdan kurtulmak için kendi içinde bir arayışa girer. Doktor Nedim’in İstanbul’dan geriye kalan tek canlı anısıyla konuşmaya başlar ve ona yazar. Kore topraklarında, Zehra’nın neden bu savaşa gidiyorsun sorusu Nedim’in kulaklarında yanıtsız bir şekilde çınlayıp durur. Savaş yıkımları, kısa sürede Doktor Nedim’de ağır ruhi buhran ve açmazlara yol açar. Hayatını kurtarmakla yükümlü olduğu askeri öldürerek kahraman olabileceği hissiyatına kapılır. Zehra’nın hayalidir artık onu giderek kötüleşen durumdan kurtarabilecek. Duyduğu sevginin derinliğini ve gücünü o anda daha berrak ve yalın bir şekilde anlar. Kurtulması gerektiğini düşünür, kâbuslar içinde dönüp durduğu o oyundan. Ne yazık ki kurtulamaz ve intihara sürüklenir. Unutulmuş bir savaşın unutulmuş bir kahramanıdır artık.

Bakalım Suriye, Irak ve Libya maceraları hangi romanlara konu olacak, ilham verecek?

(*) Erdem Kaşıkçıoğlu, Üç Altın Gün- Her Yerde Ölüm Vardı, Marenostrum Dizisi Belge Yayınları 2015.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi