Devletlu sadizmi

Tutuklanan her gazeteci, her avukat, her akademisyen, her insan hakları aktivisti birer rehinedir artık bu rejimin elinde.

Bir yılda nereye geldik farkında mısınız?

 

Öncesi de var tabii ama, şu 12 aya yakın dönemde yaşananlar eğer uyandırmamışsa, başka söylenecek bir şey yok.

 

'Kürt kardeşlerim' dedi, 'Baldıran zehiri içerim' dedi, zehiri olduğu gibi üzerlerine boşalttı.

 

'Okyanus ötesinden destek veren kardeşlerime...' dedi, 'bu hasret bitsin' dedi, 'hapis cezasını çekip de çıkanları olursa halkımın bunlara sokakta hak ettiği cezayı verecek' noktasına geldi.

 

Türkiye'nin en korumasız ve kaliteli insan kaynağına, başta gazeteci ve avukatlar, akademisyenler olmak üzere, memleketi cehenneme çevirdi.

 

12 ay doldu dolacak, hala 'yahu bu kadarı da olmaz artık', 'inanamıyorum yaa', 'hukuksuzluğun artmakta olduğuna işaret bütün bunlar' gibi nidalar eşliğinde gümbür gümbür gidiyor. Hiçbir şey, otokrasi gündemi ile faşizm yol haritası üzerindeki odaklanmışlığı bozamıyor.Bozacak gibi de görünmüyor.

 

İşte 'Türk-İslam Sentezi' ortağı MHP ile beraber içtüzük meselesini de çözmek üzere. Meclis de Saray müştemilatına dönüştürüldüğünde projeye ramak kalmış olacak.

 

Durmak yok.

 

Bu arada insan hakları savunucuları da baskı çemberi içine alındı.

 

Hakları yolum yolum yolunmuş olan, 'adalet' diye diye elde tek çare Ankara - İstanbul yollarını arşınlayan insanların ve mazlumların haklarını gözetmek için canını düşüne takmış adı sanı belli cesur insanlar için artık hak aramak da bir suç.

 

 

Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Yönetim Kurulu üyesi Veli Acu, İnsan Hakları Gündemi Derneği’nden Günal Kurşun, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nden Nejat Taştan, Yurttaşlık Derneği’nden Özlem Dalkıran, eski Mazlum Der'li aktivist Şeyhmus Özbekli, Kadın Koalisyonu'ndan İlknur Üstün, Helsinki Yurttaşlar derneği'nden Nalan Erkem.

Apar topar derdest edildiler Büyükada'da  kendilerinden saatlerce haber alınamadı.

 

Derken karar: Yedi gün gözaltı.

 

Suçlama: Silahlı terör örgütü üyeliği.

 

Tabii ki aşağısı kurtarmayacak.

 

Amaç, herkesin sindiği ve yıldığı bir toplum yaratmak.

 

Bir kesim, ta 12 ay öncesinden beri olanları tasvip eder şekilde izlemekle meşguldü.

 

Kürt tabanı tarumar edilmiş, Cemaat tabanı ezim ezim ezilmiş, pek de umurlarında değildi.

 

Bunlar kaka insanlardı çünkü.

 

Ne güzel, Türkiye bağırsaklarını temizliyordu işte.

 

Zamanı gelmişti canım.

 

Derken takke düşüverdi.

 

Görüldü ki buldozer dur durak bilmiyordu.

 

İdrak için 12 ay geçti ama, hala...

 

 

Başbuğgiller, onlar bunlar, 'durmasın devam etsin, tabii kurunun yanında yaş da yanacak' diye halkımızı telkinle meşguller.

 

'Tabii canım ortalık temizlenecek' diye alkış tutanların aklına 12 ay boyunca, 'peki de bu atılanların yerine gelenler kim arkadaş?' diye sormak gelmedi tabii.

 

CHP önderliğindeki yürüyüş kolları İzmit'ten geçerken kenardan 'Sedat Peker' pankartları açıldı; 'parmaklarımız kırılıncaya kadar yumruklayacağız' sloganları sosyal medyadan yurdun dört köşesine yayıldı mı?

 

Türkiye ipten kazıktan kurtulanın 'kanun benim lan' diye gezindiği Vahşi Batı diyarlarına döndü mü?

 

Güzel, sayın seyirciler, şu anda Türkiye'nin bağırsaklarını temizlemesini izliyorsunuz.

 

Ortalık pırıl pırıl oluyor maşallah.

 

Cillop gibi Türkiye.

 

Şimdi bu dokuz kişi daha büyük olasılıkla tutuklanacak. Umarım ki yanılırım, ama maalesef kanun benim diyen zevatın davranış kalıbı böyle.

 

'Ankaralılaşma' süreci on numara.

 

Ekipler elde çekiç dolaşıyorlar.

 

Sesini çıkaran, kafa gösteren her yurttaş bir çividir.

 

İndir çekici.

 

İkide bir binlerce polisle şehir yolları kapatılıyor, 'güvenlik operasyonları' yapılıyor.

 

OHAL bahanesiyle düpedüz ala Turka bir faşizmin işletim sistemi halk üzerinde deneniyor.

 

İnsanın insanca yaşaması için ortaya çıkan herkes, öyle anlaşılıyor ki, bundan sonra bir toplu rehin alma harekatına maruz kalacak, kurban olacak.

 

Tutuklanan her gazeteci, her avukat, her akademisyen, her insan hakları aktivisti birer rehinedir artık bu rejimin elinde.

 

Bunlardan biri gazeteci kardeşimiz Deniz Yücel.

 

Mehveş Evin'in Berat Albayrak'ın mail hesabının hack'lenen içeriğini yayınladıkları için 'terör' uzantılı suçlamalarla tutuklu bulunan gazetecilerin davasıyla ilgili burada yazdıkları aydınlatıcıdır:

 

''Albayrak mailleri operasyonu kapsamında aranan gazetecilerden sonra tutuklanan ve farklı suçlamalar yöneltilen Die Welt muhabiri Deniz Yücel’in dosyası bu davadan ayrıldı. Anlaşılan Yücel’in dosyası, Almanya ile pazarlıklar kapsamında değerlendirilecek.Niye böyle diyorum? Çünkü uluslararası kamuoyunun bu kadar gündeminde olan, AİHM’in Türkiye hükümetinden savunma istediği Deniz Yücel için ‘milli enerji politikamızı, hükümetimizi kötüleyen haberler yapıyordu’ türünden suçlamalar yapmaya kalkar, ya da twitter’dan paylaştığı hesapları suç unsuru olarak gösterirseniz, dünyaya rezil olacaklarını biliyorlar! Kişisel fikrim,Yücel’in tutukluluğunu meşru kılmak için Albayrak maillerinden daha ‘ağır’ gerekçelerin uydurulacağı. Zaten yurtdışındaki savunma ‘onlar gazeteci değil terörist’ değil mi? Eh, altını doldurmak savcılara kalmış...''

 

Avrupa Parlamentosu 'Ankaralılaşma' sürecini oylamayla teyit etti mi, etti.

 

477 evet, 64 hayır.

 

Ezici bir çoğunluk, üstelik yüksek bir katılımla, ''Türkiye'yi eze eze yöneteceğini sanan kadroya, AB üyeliğini rüyanızda bile görmeniz mümkün değil bu kafayla,'' dedi mi, dedi.

 

Demokrasisi 'yok hükmünde' olarak tescil edilen ülkenin kaliteli ve cesur insanlarını rehin almış olan bu kadro da ''sizin kararınız yok hükmünde asıl'' diye cevap verdi mi, verdi.

 

Peki ne olacak şimdi?

 

Tabii ki Türkiye'nin başına binbir türlü çorabı ören, ahaliyi iyice birbirine düşüren, insanların içindeki en feci kötülükleri teşvik eden bu zevat ve şakşakçıları zarar görmeyecek elbette ki.

 

Onların derdi, 'kahrolsun insan hakları' projelerinin AB'de kabul görmesi, ve işlerin ticaret aldım verdimiyle sınırlı olarak yürümesi.

 

Göreceksiniz öyle de olacak.

 

Bu arada insanlar tek tek toplanmaya devam edecek.

 

Başbuğgiller de, gözlerini belerte belerte 'e tabii efendim, kurunun yanında üç beş yaş da yanar ama devam etsin, tehlike büyük, Türkiye bölünür yoksa, hele bu FETÖ var ya bu FETÖ!' diye öcü edebiyatına yüklene yüklene AKP marka yeni vesayet düzeninden hisse kapmaya çalışacak.

 

Gemisini kurtarmaktan başka derdi olmayan kaptan sayısının bu kadar bolluğu içinde bu ülke daha nice sene-i devriyeler yaşar, daha nice demokraaasi nöbetleri görür.

 

Benim derdim rehineler.

 

Onlar için pazarlık edecek kimse de kalmadı çünkü.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yavuz Baydar Arşivi