Annemi istiyorum diye diye öldü gitti yavrucak

Adalet ve hukuk kavramları asla kök salmadı bu topraklarda. Ne Osman Kavala milyonlarca insanı sokağa döken bir örgütün lideri, ne Alp Altınörs Kobane olaylarında akan kanın sorumlusu, ne de Yusuf’un ailesi terörist. Bunu hepimiz biliyoruz.

“Canım oğlum Yusufumu kaybettik” diye twit attı Süleyman Sayın. Küçücük bedeniyle büyük acılar çekti Yusuf. Ağır hastalığı boyunca Bank Asya’ya para yatırdılar diye annesiz, babasız bıraktılar çocuğu. Gözümüzün önünde perişan oldular. Zulüm gördüler. “Annemi istiyorum” diye diye öldü gitti yavrucak…

Peki niye?

Erdoğan’ın kontrollü darbesi konuşulmasın, cemaat mensubu mağdurlar gündeme alınmasın, yüzbinlerce malına, mülküne çökülen, canına kastedilen insanın hikayesi bilinmesin diye. Yok etmek ve unutturmak istediği kesimlere kimse selam veremesin, korkudan onların acılarını yazamasın, görmesin, duymasın diye. Çaldıkları mal mülk geri istenmesin, hırsızlıkları “Rum evi” gibi, “Ermeni köyü” gibi gasp etmenin hak sayıldığı kategoriye alsın diye.

-----

“Bu olanlar, her nasıl 2017’den beri bu tuhaf ve saçma sürece maruz kalan sekiz kişiye özel değildiyse, şimdi de Silivri ve Bakırköy’deki beş kişiye özel değil. Gerçeklikten kopmanın, yalanı doğru saymanın, çürümenin sıradan örnekleriyiz. Bize özel değil. Herkese olur, herkese olabilir, herkese olacak. Söz ettiğimiz şey hayatlarımız. İnsan hayatları. Şaka değil. Gülecek bir şey yok” diyor Çiğdem Mater.

Çiğdem Mater’in Gezi Davasında aldığı 18 yıllık hapis cezası Yargıtay tarafından onaylandı. Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden de aynı şekilde 18 yıl hapis yatacaklar.

Osman Kavala ise ağırlaştırılmış müebbet cezasıyla ölene kadar en ağır cezaevi koşullarında kalacak. Bir daha asla özgür olamayacak.

Peki niye?

81 vilayette milyonlarca insan AKP iktidarına karşı eylem yaptı diye. Daha doğrusu Gezi benzeri bir itiraz bir daha asla yaşanmasın diye. Hepimiz oradaydık fakat içimizden bu arkadaşlarımızı ibret-i alem için seçtiler diye. Erdoğan kadınlara, gençlere, yeşile, doğaya, insan onuruna rahat rahat saldırsın, kimsenin itiraz etmeye cesareti yetmesin diye.

---

Kobane davasında 3 yıldır tutuklu bulunan eski HDP MYK üyesi, yazar ve çevirmen Alp Altınörs, tutuklanmalarının yıl dönümünde yapılan duruşmada , “Bir tweetten müebbet hapis çıkarmaya çalışan karanlığa karşı yaşam savunması” başlıklı 135 sayfalık savunma verdi.

“Kobane halkının yaşamını savunmak için yaptığımız çağrı nedeniyle bugün cinayet de dahil en ağır suçlamalarla karşı karşıyayız. IŞİD’in Kobane’yi tamamen kuşattığı o karanlık 6 Ekim akşamında HDP MYK, IŞİD’e karşı harekete geçme ve demokratik protesto çağrısı yapmıştır”

Suçlama konusu olan tweeti okuyarak, “İşte bu tweet gerekçe gösterilerek dönemin tüm MYK üyeleri müebbet hapisle cezalandırılmak istenmektedir, hem de ağırlaştırılmışından. Bu dosya 3 satırlık bir tweet üzerine inşa edilmiş, 1 milyon sayfalık boş bir dosyadır” diyor Alp Altınörs.

Alp ile birlikte Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel de dahil olmak üzere yüzlerce insan müebbet hapis cezası almak üzereler. Görünen o ki Yargıtay’dan da dönmez bu dava.

Mahkeme denilen piyes güya karara bağlandığında Alp Altınörs ağırlaştırılmış müebbet cezasıyla ölene kadar en ağır cezaevi koşullarında kalacak. Bir daha asla özgür olamayacak.

Peki niye?

IŞİD’e açık destek veren Erdoğan, Kobane düşmeyince üzüldü diye. İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük vahşeti gerçekleştiren çeteleri Kürt halkına tercih ediyor diye. Yayılmacı ve işgalci politikalarına devam ederken Kürtler bir daha asla sokağa çıkamasın, itiraz edemesin diye. Kürt halkının en parlak çocukları ve onların dostları zindanda etkisizleşsin diye.

Adalet ve hukuk kavramları asla kök salmadı bu topraklarda. Ne Osman Kavala milyonlarca insanı sokağa döken bir örgütün lideri, ne Alp Altınörs Kobane olaylarında akan kanın sorumlusu, ne de Yusuf’un ailesi terörist. Bunu hepimiz biliyoruz. Hepimizin gözü önünde oluyor olan biten. Ama biz yine de kime yapıldığına değil ne yapıldığına bakmayı asla beceremiyoruz işte.

Herkes kendi acısına ağlıyor, herkes başka zannediliyor. Oysa zulüm hep aynı renk.

Çiğdem’in dediği gibi sonuçta bu kötülük onlara özel değil. Herkese olur, herkese olabilir, herkese olacak.

Söz ettiğimiz şey hayatlarımızdır, karanlığa karşı yaşam savunmasıdır.

Söz ettiğimiz şey insandır.


Hayko Bağdat: 1976 yılında Rum bir anne ve Ermeni bir babanın dördüncü çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. 1994’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü‘ne başladı. Babasının beklenmedik vefatı sebebiyle eğitimini tamamlayamadı. 2002'de Yaşam Radyo’da Türkiye’de ilk azınlık sorunlarını gündeme taşıyan “Sözde Kalanlar” programı ile gazeteciliğe başlayan Bağdat, Türkiye’nin önemli basın organlarından gazetecilik, köşe yazarlığı ve yorumculuk yaptı. 2007'de katledilen Hrant Dink’in ardından kurulan ve adalet arayışını sürdüren “Hrant’ın Arkadaşları” ekibinin kurucuları arasında yer alan Bağdat’ın “Türkiye’de Ermeni ve öteki olmayı” anlatan ilk kitabı ‘Salyangoz’ 2014’te, ikinci kitabı ‘Gollik’ 2015 yılında, üçüncü kitabı ‘Kurtuluş Ҫok Bozuldu’ ise 2016 yılında okurlarıyla buluştu. Kitabından esinlenerek kurguladığı tek kişilik gösterisi Salyangoz, 2016’da seyirci ile buluştu. 2017’de Almanya’ya taşınan Bağdat, Berlin’de gazeteci

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hayko Bağdat Arşivi