Aşk Ateş ve Anarşi Günleri

Bazı insanlar istisnai karakterlerdir ve zamanında ortaya çıkıp toplumda kalıcı iz bırakırlar. Onat Kutlar da bunlardan biri. Unutulmaz girişimi Sinematek’i anlatan ‘Aşk Ateş ve Anarşi’ belgeseli, ölüm yıldönümünde gösterime girdi.

11 Ocak Onat Kutlar’ın ölüm yıldönümüydü. Türkiye’ye sinema sanatını sevdiren insanların başında gelen Onat Kutlar, 1995 yılında Cafe Marmara’ya bırakılan bombanın patlamasıyla öldü. Arkeolog Yasemin Cebenoyan’la buluşmuşlardı, sonradan PKK’nın bıraktığı anlaşılan bomba her ikisini de bu hayattan koparttı.

Onat Kutlar’ı ve unutulmaz girişimi Sinematek’i anlatan belgeseli onun ölüm yıldönümünde izledim. ‘Aşk Ateş ve Anarşi Günleri: Türk Sinemateği ve Onat Kutlar’ adlı bu belgeselin yönetmeni Önder Esmer. Prömiyerini Nisan ayında İstanbul Film Festivali’nde yapan belgesel film, 11 Ocak’ta saat 00.00’dan itibaren dijital platform Mubi’de gösterime girdi.

Bize Onat Kutlar’ı tanıtırken Türkiye’nin Avrupa ve dünya sinemasını keşfetmesini, sinema sanatının lokomotif bir sanat dalı olarak dönemin toplumsal olayları ve entelektüel tartışmalarında üstlendiği rolü ve bütün bunların odaklandığı Türk Sinematek Derneği’ni anlatıyor.

1936 doğumlu Onat Kutlar, İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisiyken edebiyatla ilgilenmeye başlıyor. Daha sonra 50 kuşağı olarak tanınacak, A dergisini de yayımlayan genç edebiyatçıların en etkili isimlerinden biri. Nitekim 1959 yayımlanacak ilk öykü kitabı ‘İshak’la dönemin en etkili ödüllerinden Türk Dil Kurumu Ödülü’nü alır. Fakat Onat Kutlar, hayatını edebiyatçı olarak sürdürmedi. 1960’ların başında felsefe okumak için gittiği Paris’te sinemayı, Paris Sinematek’ini gördü, sevdi ve bu alanda çalışmaya koyuldu. Türkiye’ye döndükten sonra, 1965 yılında yanına Şakir Eczacıbaşı gibi dostlarının desteğini de alarak Sinematek Derneği’ni kurdu.

Dernek başta Avrupa olmak üzere dünyadan filmler getirip gösteriyor, tartışmalar ve toplantılar düzenliyor ve Yeni Sinema adlı dergiyi çıkartıyordu. Fransız Yeni Dalga’sının da etkisinde yenilikçi bir sinema anlayışını savunan bir ekipti onlar. Hemen hiçbir gelir elde etmeyen, güçlükle ve çalışanların emeğiyle ayakta duran Sinematek çok önemli bir kültür kurumu halini almıştı. Ankara ve İstanbul’da dört bin üyesi olan derneğin gösterimleri neredeyse her zaman dopdolu geçiyordu.

Türkiye’deki yabancı temsilcilikler, Paris Sinematek’i gibi kurumlarla kurulan bağlantılar sayesinde getirtilen filmleri gösteriyorlardı. Filmlerin altyazısı yoktu çünkü o zamanlar elektronik altyazı gibi kolaylıklar keşfedilmemişti. Ya girişte izleyicilere filmin teksir kağıdına basılmış birkaç sayfalık özetini dağıtıyorlardı ya da filmin dilini bilen bir anlatıcı olabildiği kadar ‘simultane’ olarak diyalogları çeviriyordu.

Bazen filmler gümrükte takılıp gösterime yetişemiyor, o zaman belki kırkıncı kez Potemkin Zırhlısı yeniden oynatılıyordu… Komünizm propagandası yapılmasın diye sansürcülerin koyduğu kurala uygun biçimde: Kril alfabesiyle olan tüm yazılar elle kapatılarak…

Sinematek büyük ilgi gören etkinliklerini sürdürürken, Türk sinemacılarla arasında bir tartışma, zamanla neredeyse kamplaşmaya dönüşecekti. Dönemin etkili yönetmenleri, kuruluş aşamasında kendilerine yer vermeyen, dergilerinde ve söyleşilerinde kendilerini eleştiren Sinematek çevresini ‘Batıcılıkla’ suçlayıp sert bir tartışmaya giriştiler. Sinematek’e karşı olanlar, o yıllarda film gösterimleri de düzenleyen Sami Şekeroğlu’nun Akademi’de kurduğu Türk Sinema Arşivi etrafında toplanıp farklı bir grup oluşturdular.

Yazdığı yazılar, senaryolar ve Sinematek’teki çalışmalarıyla önemli bir sinema insanı olan Onat Kutlar, 1976’da Sinematek yöneticiliğinden ayrıldı. Daha sonra o görevi Vecdi Sayar üstlendi. Etkinliklerini aynı güçlükler altında ama aynı ilgiyi da görerek dört yıl daha sürdüren dernek 1980’de, 12 Eylül askeri darbesinden sonra kapatıldı.

Önder Esmer’in çektiği belgeselde söz alan eski Sinematekçiler’in heyecanından, o yılların amatör ruhu, politik atmosferi ve entelektüel heyecanıyla Sinematek’in insanların hayatında nasıl önemli bir rol oynadığını anlıyorsunuz. Herkes çok önemli bir dönem olarak hatırlıyor Sinematek’i. Sadece orada görev almış, çalışmış olanlar değil, derneğe üye olanlar, film gösterimlerine katılanlar için de öyle.

Bu belgeselde yer almayan böyle pek çok insan tanıdım. Sinematek’i benzeri bir daha yaşanmayacak bir tecrübe olarak hatırlıyorlardı. Sanıyorum hala da öyle düşünüyorlardır. Türkiye tarihinde kısa ömrü içinde çok etkili olmuş kurum ve girişimlerden biri Sinematek. Kısa ömrüne rağmen kültürel iklimimize yaptığı katkıyla kalıcı olmuş bir girişim. Sinema izleyicisinin ve dolayısıyla yeni bir sinemacı kuşağının yetişmesini sağlamış.

1980 darbesiyle kapatılan Sinematek’in 1982 yılından itibaren İstanbul Film Festivali’ne dönüşerek hayata devam ettiğini söyleyebiliriz. Sinematek’te görev alan pek çok ismi burada da önemli rollerde görüyoruz. Önce ‘film haftası’ sonra ‘Sinema Günleri’ sonra da Uluslararası İstanbul Film Festivali olarak günümüze kadar gelen bu kurumun da ruhunu Sinematek’ten aldığını söyleyebiliriz sanırım.

Sonraki yıllarda Sinematek’i yeniden kurmaktan çokça bahsedildi, bazı girişimler de oldu ama gerçekleşmedi. Belki artık Onat Kutlar gibi etkili, kararlı, birikimli biri olmadığı için, belki de zamanın ruhu değiştiği için.

Bizim kuşağımız, 1980 öncesi sinemaseverlerin yaşadığı heyecanın benzerini İstanbul Film Festivali’nde yaşadık. Film seçmek, kuyruklarda beklemek, yeni insanlarla tanışmak, panelleri tartışmaları izlemek ve böylece evrensel sinema kültürünü tanıyıp tadına varmanın adı bizim için de İstanbul Film Festivali’ydi. Bugün festival hala yapılıyor, ama günümüzün gençleri için şimdi başka şeyler de var bu kültürü takip edebilecekleri. Mesela, bana Onat Kutlar belgeselini tam da ölüm yıldönümünde izleme olanağı sunan dijital platform Mubi gibi…

Yeni biçimler her zaman eskilerin yerini alır. Ama bunu insanlar için söylemek zor. Bazı insanlar istisnai karakterlerdir ve tam zamanında ortaya çıkıp toplumda kalıcı iz bırakırlar. Onat Kutlar da işte onlardan biri.


Cem Erciyes: Gazeteci, yayıncı. 1971 doğumlu Cem Erciyes, İzmir Bornova Anadolu Lisesi’ni ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler dalında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe 1992’de Dünya Gazetesi’nde başladı. Dünya Kitap dergisi ve kültür sanat sayfalarında çalıştı. 1997 yılında Radikal’e geçti. Kültür Sanat Editörü ve Radikal Kitap Eki Yayın Koordinatörü, Ek Yayınlar Yönetmeni gibi görevler üstlendi… 2016 yılında Doğan Kitap’ın yayın direktörlüğünü üstlendi. Halen bu işi yapıyor. Çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde yazıları yayımlandı. TRT’de, Açık Radyo’da kültür sanat ve tarih programları hazırladı, sundu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cem Erciyes Arşivi