Bu kadar bomba attığın yer hala senin ülken midir?

İnsan dediğimiz türün en büyük medeniyetleri inşa ettiği, en eski yerleşim alanlarında savaş ve ölüm hiç eksik olmuyor. Silahı ve gücü fazla olanın az olan komşusuna reva gördüğü vahşet ve vicdansızlık asla azalmıyor.

Kadim coğrafyalarda baltalar işlemeden tarih ilerlemiyor işte.

İnsan dediğimiz türün en büyük medeniyetleri inşa ettiği, en eski yerleşim alanlarında savaş ve ölüm hiç eksik olmuyor. Silahı ve gücü fazla olanın az olan komşusuna reva gördüğü vahşet ve vicdansızlık asla azalmıyor. Kin ne nefret yönetiyor buraları. Din ve mezhep, köken ve millet kavgaları yönetiyor.

Ağıtlar susmuyor bu topraklarda…

Var olan devlet baskısına direnmenin terörden, direnişi seçmenin terörist olmaktan farkını belirleyen kim?

Kime sorsan başka bir cevap veriyor işte. Kimilerinin kahramanı, kimilerinin teröristi oluyor.

Kıyaslanamayacak kadar orantısız bir güce sahip askeri unsurlar, binalarda, bodrumlarda, sokaklarda sıkışmış insanları “terörist” adıyla vaftiz etmiş, üzerlerine tankla, topla, uçakla, havanla, keskin nişancılarla ateş ederek hakim kalabiliyor ancak.

Bir ülke kendi topraklarını böylesine vurur mu hiç? Bu kadar bomba attığın yer hala senin ülken midir peki?

Çatışmalarda 2000’den fazla insan hayatını kaybetti.

Topçu ateşi ve havadan bombalama yöntemleriyle binlerce sivil bina yerle bir edildi.

Bodrumlarda aç, susuz, tıbbi bakımsız halde mahsur kalan yüzlerce kadın, erkek ve çocuğun yakılarak öldürüldüğü rapor edildi.

Akıbetini bilmediğimiz kayıp insanlar var. Yıkılan binaların altında cesetlerin kaldığı rapor edildi.

Ceset torbası ve morg yetmediği için sağ kalan aileler çocukların cesetlerini soğutucu dolaplara koymak zorunda kaldılar. Sokaklarda günlerce bekleyen cesetler var.

Tarihi yapılar, eski kentler, çarşılar, camiler, kiliseler bombalandı.

Güvenlik güçleri sağ yakaladıkları insanları sivil - direnişçi ayrımı yapmaksızın infaz etti. Cenazelere saygısızlık yapıldı, cansız bedenler yerlerde sürüklendi.

Yüzbinlerce insan bir daha evlerine asla dönemeyeceklerini bilerek göç yollarına düştü. Yarım milyon insan çıktı bile bölgeden.

Merkezlerdeki binaların yıkım oranı %70’e vardı. Kentler, mahalleler haritadan silindi. Deprem olmuş gibi fotoğraflar dolaşıyor internette. Eski hali – yeni hali diye fotomontajlar yapılmış, korkunç yıkımı tarihe not etmiş insanlar.

Hepimizin gözleri önünde, canlı yayınlarda yaşandı bunlar. Oysa Batılılar “terörle mücadele hakkı” kapsamında algıladı tüm bu vahşeti. Teröristleri saklayan siviller de teröristtir dedi geçti basın kuruluşları. Terörle anılmak istemeyen nice siyasetçi uçakla vurulan kadim kentlerin yakılmasına alkış tuttu. İş dünyası, spor dünyası, sanat dünyası hep sustu.

Bu katliamlar otoriterlik, tek adamlık peşindeki lidere can suyu verdi. Yıllardır oturduğu koltuk sallanmaya başlamışken zamk ile yapıştı şimdi makamına.

Ne Hürriyet Gazetesi, ne Yeni Şafak, ne de Sözcü. Hiçbiri manşetlere çekmedi bu katliamı.

Ne Kemal Kılıçdaroğlu konuştu, ne MHP ne de Meral Akşener. Hiçbiri “insan ölümünü durdurun” çağrısı yapmadı. Ateşkes istemedi. Çözüm önermedi. Aracı olmadı.

Ne İstanbul, ne Ankara ne de İzmir. Hiçbir kent ayağa kalkmadı, istifini bozmadı.

Ne Hüda Par, ne Cübbeli Ahmet Hoca ne de İHH’cılar. Hiçbir Müslüman kuruluş itiraz etmedi. Allah için, vicdan için barış çığlığı atmadı. Cinayetin devamını istediler. Füzeler hedefini bulsun diye dua ettiler.

Bugün Filistin için kendini yırtan Ahmet Davutoğlu Başbakandı.

Katliam sonrası artan oylarıyla Sur’u Toledo yapacak, çıraklığını yaptığı Erdoğan’a yaranmak için utanç verici beyanlarda bulunacaktı.

2015-2016 yılları arasında tarihe “Hendek Olayları” olarak geçen mesele buydu. Cizre, Silopi, İdil, Yüksekova, Silvan, Sur, Bağlar, Dargeçit böyle yıkıldı.

Kürt halkına böyle davranıldı.

Kadim coğrafyalarda baltalar işlemeden tarih ilerlemiyor işte.

İnsan dediğimiz türün en büyük medeniyetleri inşa ettiği, en eski yerleşim alanlarında savaş ve ölüm hiç eksik olmuyor. Silahı ve gücü fazla olanın az olan komşusuna reva gördüğü vahşet ve vicdansızlık asla azalmıyor. Kin ne nefret yönetiyor buraları. Din ve mezhep, köken ve millet kavgaları yönetiyor.

Ağıtlar susmuyor bu topraklarda…


Hayko Bağdat: 1976 yılında Rum bir anne ve Ermeni bir babanın dördüncü çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. 1994’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü‘ne başladı. Babasının beklenmedik vefatı sebebiyle eğitimini tamamlayamadı. 2002'de Yaşam Radyo’da Türkiye’de ilk azınlık sorunlarını gündeme taşıyan “Sözde Kalanlar” programı ile gazeteciliğe başlayan Bağdat, Türkiye’nin önemli basın organlarından gazetecilik, köşe yazarlığı ve yorumculuk yaptı. 2007'de katledilen Hrant Dink’in ardından kurulan ve adalet arayışını sürdüren “Hrant’ın Arkadaşları” ekibinin kurucuları arasında yer alan Bağdat’ın “Türkiye’de Ermeni ve öteki olmayı” anlatan ilk kitabı ‘Salyangoz’ 2014’te, ikinci kitabı ‘Gollik’ 2015 yılında, üçüncü kitabı ‘Kurtuluş Ҫok Bozuldu’ ise 2016 yılında okurlarıyla buluştu. Kitabından esinlenerek kurguladığı tek kişilik gösterisi Salyangoz, 2016’da seyirci ile buluştu. 2017’de Almanya’ya taşınan Bağdat, Berlin’de gazeteci

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hayko Bağdat Arşivi