Cumhuriyet’in 100. Yılı’nı nasıl kutlamalı?

Bugün Türkiye’yi yönetenlerin düşünsel altyapısında İslamcılık önemli bir etkiye sahip ve Cumhuriyet’in bu temel özellikleriyle başları hoş değil. Cumhuriyet’in resmi düzeyde büyük bir coşkuyla kutlanmamasının sebebi de bu.

Dün Cumhuriyet’in 100. Yaşı için hiçbir şey yapılmadı değil. Galiba en görkemlisi Donanma’nın 100 gemilik geçit töreniydi. Cumartesi akşamından başlayarak havai fişekler atıldı, Türkiye’nin pek çok yerinde geçit törenleri düzenlendi. Ama beklenenden çok daha sakin, çok daha tutuk bir atmosfer vardı ve bunun sebebi devletin, onu yönetenlerin bu konuda beklenen heyecanı göstermemesiydi. Neticede biz bu süreçte Cumhuriyet’in kendisinden çok, onun yüzüncü yaşının nasıl kutlanması gerektiğini konuştuk.

Cumhuriyet, Tanzimat’tan itibaren gelen batılılaşma ve modernleşme sürecinin siyasi sonucu. Onu bir devrime dönüştüren, monarşiye son vermesi kadar ve belki ondan önemlisi kısa zamanda gerçekleşen ‘devrim’ niteliğinde sosyal değişimler oldu. Cumhuriyet’in ilanından sonra 1924’te Hilafetin kaldırılması ve tevhidi tedrisat kanunu, 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması, şapka kanunun çıkması, takvim saat ve ölçülerin değişmesi, 1926’da mecellenin kaldırılıp medeni ve ceza kanunlarının yürürlüğe girmesi, 1928’de alfabenin değişmesi, 1930’da kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması, 1932’de dil devriminin başlaması, 1933 üniversite reformu ve nihayet 1937’de laikliğin anayasaya girmesi…

Bunlar bugünkü modern Türkiye toplumunun temel taşlarını döşeyen reformlardı. Temel düşüncesi halkçılık, kanunlar önünde eşitlik ve halk egemenliği olan Cumhuriyet’in her anlamda homojen bir toplum yaratma ülküsü bugün hala çokça eleştirilen uygulamalara sebep oldu. Ama onu eleştiren siyasi hareketlerden hiçbiri onu tekrar dönüştürebilecek, bunun için fırsat bulabilecek kadar güçlenmedi; İslamcılık hariç.

Cumhuriyet her zaman yukarıda saydığımız devrimleri ve gerçekleştirdiği dönüşümle özdeşleşti. Cumhuriyet’in ilk yıllarına şahitlik etmiş biri olarak Altan Öymen’e göre hepsinin özeti ‘çağdaşlık’tı. Cumhuriyet’in temel ideolojisi Batı toplumlarının çağdaş seviyesini hedeflemek ve Türkiye toplumu için oradaki değişimlere, gelişmelere paralel bir rota belirlemekti. Dolayısıyla Cumhuriyet’i benimsemek, onu övmek dün de bugün de en çok yukarıda saydığımız ‘devrimler’ ya da ‘inkılaplar’ı gündeme getirmekle mümkün. Ne var ki bu devrimlerin neredeyse tamamı, İslamcı düşüncenin karşı çıktığı kendi yaşam tarzlarına, dünya görüşlerine ve Türkiye toplumuna uygun bulmadıkları uygulamalar.

Bugün Türkiye’yi yönetenlerin düşünsel altyapısında İslamcılık önemli bir etkiye sahip ve Cumhuriyet’in bu temel özellikleriyle başları hoş değil. Cumhuriyet’in resmi düzeyde büyük bir coşkuyla kutlanmamasının sebebi de bu. İşin daha önemli yanı şu: Bu atmosferin sanayi ve iş dünyasından çeşitli sivil toplum kuruluşlarına kadar uzanan bir etkisi var. Cumhuriyet’in 100. Yılını nasıl kutlayacaklarını, nasıl bir dil kullanıp nasıl bir söylem geliştireceklerini bilemedikleri için Türkiye’nin önde gelen pek çok kuruluşu yılın önemli bir kısmında hiçbir şey yapmayarak bekledi.

Özel kuruluşlara bağlı kültür merkezleri, galeriler ya da yerel yönetimler ne büyük konferanslar düzenledi ne devasa sergiler, konserler yaptı. Yılın büyük bölümü, önce deprem şoku daha sonra seçim hezimetiyle öylece geçip gitti. Her şey artık mecbur kalındığı için son birkaç aya sıkıştırıldı. Hazırlanan sergilerin, artık pek moda olan pahalı video prodüksiyonlarının neredeyse tamamında da Atatürk yer aldı. Evet Atatürk Cumhuriyet’in en büyük simgesi. Ama Cumhuriyet’in kendisi, tarihi, ilkeleri ve diğer kahramanları üstüne söylenebilecek çok söz, yapılabilecek çok şey var. Yine de her yerde Atatürk odaklı bir kutlama kampanyası yaşandı. Çünkü Atatürk hala dokunulmamış, hala herkesin büyük bir coşkuyla sahip çıkabileceği kurucu ikonların en büyüğü. Ve bu sayede hala etkili, hala dokunulmaz. Onun mavi gözlerinden, dansından, şıklığından, modernliğinden, cesaretinden, kahramanlığından bahseden tüm yayınlar aslında Cumhuriyet’i ve onun temel değerlerini de övüyorlar; ama dolaylı ve son derece tedbirli bir şekilde. Cumhuriyet’ten memnun olmayanları küstürmeyecek hatta daha açıkçası kızdırmayacak bir tedbirlilik hali bu.

Aslında 100. Yıl, Cumhuriyet’i sonsuz övmek ve ona sahip çıkmak kadar eleştirmek, tartışmak için de önemli bir fırsat. Cumhuriyet’in gerçekten de Atatürk’ün dediği gibi ‘ilelebet payidar’ kalmasını istiyorsak onu daha da geliştirmeliyiz. Fakat bırakın bu konuda kafa yoran entelektüelleri, çalışan akademisyenleri, ömrü Cumhuriyet politikalarını eleştirmekle geçirmiş pek çok siyasetçi ve aktivist bile fazla bir şey söylemiyor. Yani eleştirel anlamda da bir sessizlik var. Çünkü iktidara muhalif çevreler de Cumhuriyet’i eleştirip temel değerleri bir kez daha tartışmaya açarak İslamcı muhafazakarların ekmeğine yağ sürmek, bir an için bile olsa onlarla aynı safta yer almak, tasvip etmeyecekleri bir takım süreçlerin destekçisi durumuna düşmek istemiyor.

Oysa büyük kutlamalar, konferanslar, yayınlar, tartışmalardan oluşan o etkinliklerin hepsi Cumhuriyet’in 50. Ve 75. Yıldönümlerinde yapılmıştı, yaşı yetenler hatırlıyor.

Cumhuriyet’in yüz yılı onu kuran ve yaşatan Türkiye toplumu için kolay geçmedi. Pek çok badire atlattık, Cumhuriyet hepimize aynı derecede mutluluk vermedi. Ama hepimiz biliyoruz ki adalet, eşitlik, halk egemenliği ve demokrasi gibi Cumhuriyet’in temel değerleri, hedeflediği ve büyük oranda başardığı modernleşme bugün çevresindeki pek çok ülkeden çok daha iyi durumda olan Türkiye’yi ayakta tuttu. Cumhuriyet’i konuşmak, övmek ya da tartışmak için şimdi aslında tam zamanı. Yeni yüzyılda onu daha da güçlü ve gelişmiş bir idare biçimine dönüştürmek ve Türkiye’yi gerçekten demokratik, herkesin mutlu ve insanca yaşadığı bir ülke haline getirmek ancak böyle mümkün.


Cem Erciyes: Gazeteci, yayıncı. 1971 doğumlu Cem Erciyes, İzmir Bornova Anadolu Lisesi’ni ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler dalında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe 1992’de Dünya Gazetesi’nde başladı. Dünya Kitap dergisi ve kültür sanat sayfalarında çalıştı. 1997 yılında Radikal’e geçti. Kültür Sanat Editörü ve Radikal Kitap Eki Yayın Koordinatörü, Ek Yayınlar Yönetmeni gibi görevler üstlendi… 2016 yılında Doğan Kitap’ın yayın direktörlüğünü üstlendi. Halen bu işi yapıyor. Çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde yazıları yayımlandı. TRT’de, Açık Radyo’da kültür sanat ve tarih programları hazırladı, sundu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cem Erciyes Arşivi