Demokrasinin Alevi yüzü

Demokratik Alevi Dernekleri’nin İstanbul Kongresi öncesinde düzenlediği konferansta Alevi kimliği üzerindeki baskılara karşı çıkıldı. Özellikle okullarda uygulanması planlanan ÇEDES Projesi, Aleviler tarafından tabuta çakılacak son çivi kabul ediliyor.


Erenler cemine her can giremez
Edep ile erkan yol olmayınca
Her kamberim diyen kamber olamaz
Şahın kamberine kul olmayınca

Arama uzakta vardır yakını
Gerçek olan talip bulur hakkını
Yüklemezler sana yolun yükünü
Bükülü kametin dal olmayınca

ŞAH HATAYİ’m eder bu sırrı beyan
Kâmil midir cahil sözüne uyan
Bir baştan ağlamak ömre ziyan
İki baştan muhip yar olmayınca
ŞAH HATAYİ

Geçen hafta sonu, Demokratik Alevi Dernekleri’nin İstanbul Kongresi öncesinde düzenlediği konferansa davet edildim. Bu davet, DAD’da yönetici olan dostların aracılığıyla şahsıma ve ayrıca Halkların Demokratik Kongresi Halklar İnançlar temsiliyetime yönelikti. Canların davetine icabet etmemek olmazdı. Konferans, Gazi Mahallesi’nde bulunan Gazi Canevi’nde gerçekleşti. Açıkçası Cemevine her gittiğimde yaptığım sohbetler beni besler, yeni bilgiler öğrenme imkânı verir. Bu toprakların kokusunu ve kitaplarda yazmayan ama belleklerdeki yerini koruyan Ermeni gerçeklerini, kirvelikle bağlı olduğumuz inanç temsilcilerinden öğrenme şansım olur. “Ah be Murad” ile başlayan sohbetler genellikle memleketlerindeki Ermeni tarihiyle başlayıp, memleketlerine davetle biter. Elbette bu davetlere icabet edeceğim bir geziyi en kısa zamanda planlayacağım.

Konferans mahallemden uzak bir konumda olduğu için erken saatte yola çıktım. İstanbul’da yaşayanlar bilir, Doğa anamız insanlığa bu ara fazlasıyla bereket yağdırıyor. Ancak insanlar ne yazık ki bereketlere rant için ihanet ettiğinden acı durumlarla karşılaşıyoruz. İstanbul gibi bir şehirde yaşıyorsanız, sağanak yağmurda bir yere gitmenin işkence olduğunu bilirsiniz. Fakat her ne olursa olsun, “Dayanışma Yaşatır” sözü tüm zorlukların üstesinden gelmenize yardımcı oluyor.

ÇOCUKTAN DÜŞMAN YARATMAK

Yeni dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı metrolarla belli bir mesafeye kadar gittikten sonra bölgeyi iyi bilen bir Alevi arkadaşımla buluştuk ve taksiye bindik. Arkadaşım taksiciye Gazi Cemevi’ne gideceğimizi söyledi. Taksici, “Gazi’yi bilirim ama ben öyle yer bilmem” diyerek tepki verdi. Bunun üzerine devreye girdim ve “Nasıl oluyor da Gazi’yi bilip Cemevini bilmezsin? Ana cadde üzerinde bir yer. Siz buraların taksisisiniz” dedim. Buna istinaden müziğin sesini açarak sözlerimi savuşturmaya çalıştı. Aslında o taksici o sözlerini Ermeni ve Hristiyan birinin söylediğini bilseydi, tepkisinin nasıl olacağını tahmin bile etmek istemiyorum.

Cemevine yaklaştığımızda sağanak yağmura rağmen bizi binanın önünde bırakmak yerine “Burada inin” diyerek nefretini açıkça hissettirdi. İnanın hiç alınganlık yapmıyorum, yaşanan tamamen nefret tavrıydı. Aslında bu tavrı gösterirken o zavallı taksici arkadaşa da acıdım. Belli ki çocukluğunda derin nefret söylemleriyle başlayan, çocuktan düşman yaratan eğitim şekli, bu nefrete sebep olmuş. Kim bilir, yalan yanlış bilgileri ona daha çocuk yaşta dayattılar. Yanımdaki Alevi arkadaşım için de “Ah, ah” diye iç geçirdim.

Konferans salonuna girdiğimizde kapıda bizi karşılayan arkadaş, hangi kurumdan geldiğimi sorduğunda adımı söyledim. Hemen tanıyarak sadece şahsıma değil, kimliğime de yönelik bir saygıyla iyi dileklerini sundu. Aslında tüm salonda benzer iyi dilekler ve bakışlarla karşılaştım. Neredeyse artık karşılaşması mümkün olmayan Ermeni ve Hristiyan kimlikli, eh biraz da dünyaya soldan bir bakışı olup yazan biriyle bu sıcaklıkta ilişki kurma imkânı neredeyse yok gibi. Bir de bunu Gazi Mahallesi özelinde düşündüğünüzde çok daha zor olduğunu takdir edersiniz. Bu dramatik durum bu yazıyı okuyanlara küçük bir mesaj olsun.

Konferansa katıldığım, birlikte siyaset yaptığım ve Halklar İnançlar çalışmasında yan yana olduğum tanıdık simaların yanı sıra beni tanıyan birçok insanla sohbet etme imkânım oldu. Var oldukları topraklarda yaşamış Ermeni halkıyla ilgili tarihsel belleklerini benimle paylaşma istekleri o kadar belli oluyordu ki... İnanın, bir Can’ı dinlerken diğerini dinleyememek gerçekten üzücü bir durum.

Konferansa katılanların sözleri aslında Alevi toplumu ve kimliği üzerindeki baskılara ve zulme karşı bir isyan niteliğindeydi. Coğrafyanın en kadim inançlarından olan Aleviliğin doğa vurgusu ve bu vurgunun her sözün başında gelmesi beni her zaman etkilemiştir.

Cemevlerinin statüsü, eşit olamayan yurttaşlık, siyasi tercihlere dayalı baskı ve son zamanlarda dayatılan eğitim sistemi gibi konular tartışıldı. Ancak özellikle okullarda uygulanması için iktidarın çaba gösterdiği ÇEDES Projesi, Aleviler tarafından tabutlarına çakılacak son çivi olarak görülüyor.

ÇEDES PROJESİ

ÇEDES Projesi nedir peki? ÇEDES projesi, “Öğrencilerimizin millî, manevi, ahlaki, insani ve kültürel değerlerimizi benimseyen, koruyan, geliştiren ve kendi yaşantılarında inşa eden fertler olmalarına, çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış, bu donanımı insanlık hayrına sarf edebilen insanlar olması için” imamlar, vaizler ve İmam Hatipli öğrenciler tarafından yürütülmek istenen bir proje. Tabii aslında burada tekçi anlayışın tüm unsurlarının öğrencilere daha fazla dayatılması hedefleniyor.

Bu proje, sadece Alevileri değil, ülkenin tekçi düşünce yapısının dışında konumlanan herkesi etkileyecektir. Ayrıca bu projeye baktığımızda iktidarın eğitim sistemindeki başarısızlığını da kabul ettiğini görüyoruz. Aynı zamanda siyasi amaçlar için kullanılabilecek bir alanın temellerinin atılmaya çalışılıyor. Böylece İmam Hatip okullarından mezun olan öğrencilere iş imkânı yaratma amacı açıkça görülüyor. MEB’in tüm imkânlarıyla destek vermesine rağmen İmam Hatip okulları rağbet görmüyor. Bu nedenle, mezunlarına bu tarz alanlar açarak cazip eğitim kurumları haline getirilmek istendiği de çok net. Kitaplardan çok daha etkili bir şekilde çocukları birebir etkileme amacı taşıyan sistematik bir dayatmanın süslü adlar kullanarak projelendirilmesi, konferansta ciddi tepkilere neden oldu.

Bu değerli konferansta, ben de dilim döndüğünce birkaç kelam edip saygımı sundum. Ayrıca, DAD Eş Başkanlarından Kadriye Doğan’la güzel bir sohbet etme fırsatım oldu. Ancak Kadriye başkanın konferansın ertesi günü gözaltına alındığını öğrendim. Bir inanç kurumunun temsilcisi olarak doğalında barışı savunan ve bunu dillendiren birinin bu şekilde gözaltına alınması beni gerçekten derinden etkiledi. Umarım bu yazı yayımlandığında Kadriye başkan evine ve özgürlüğüne kavuşur, toplumlar arası köprü olma görevine kaldığı yerden devam eder. Kadriye başkan ve tüm siyasi tutsaklara özgürlük talebimi bu mecradan dillendirmiş olayım.

Gerçekten Halklar ve İnançlar olarak çok işimiz var. Bizleri bir birlerimizde uzaklaştırdılar. Tanımaya sohbet etmeye eskisinden çok daha ihtiyaç olduğu net. Yeni seçilen DAD yönetimine başarılar dilerim.

KARABAĞ/ARTSAKH SÜRGÜNÜ

Karabağ’da yaşanan tehcir büyük bir hızla sürüyor. Bölgede yaşayan yaklaşık 120 bin Ermeni nüfusun %90’ı bölgeyi terk ediyor. Aylardır ablukada olan bölgeye gelmeyen ama ne hikmetse şimdi gelen Birleşmiş Milletlerin yardım konvoyu nihayet bölgeye ulaşmış. Bölgede Ermeni kalmayınca gelmeleri aslında emperyal ikiyüzlülüğün bir göstergesi olarak okunmalı.

Geçen haftaki yazımı okuyanlar hatırlayacaklardır. Karabağ’da yaşananları kendi penceremden anlatmıştım. Yazımı sosyal medyada paylaşan arkadaşlarım benden daha fazla sistematik bir şekilde linç edildi. Karabağ’da yaşanan acılara dikkat çekmek için 123 imza ile destek veren hak savunucularına yönelik de benzer bir hedef gösterme ve linç yaşanıyor. Hedef gösterilen isimlerden biri olan Onur Hamzaoğlu hocanın bana söylediği gibi, “Kol kola, omuz omuza devam etmekten başka yolumuz yok!’’ Elbet bu coğrafyayı özgürlükçüler düzlüğe çıkaracak.

Mutlaka kazanacağız!


Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi