Ekrem İmamoğlu’nun iyi bir fikri var mı?

Ortalık bu kadar tenha iken iyi bir fikrin kendine zemin bulması için de imkan var demektir. Peki Ekrem İmamoğlu mevcut rejime, onun suçlarını örtmek için icat ettiği kırmızı çizgilerine yekten kafa tutabilecek mi?

Türkiye’de siyasetin çözüm üretemez hale geldiği, muhalefet etme yöntemlerinin çöktüğü ve
hatta partileri yöneten kadroların miadının dolduğu bir dönemdeyiz.
Ortalıkta parlak bir fikir yok.
Memlekette ne umutlu bir gelecek hayali kuran kaldı ne de bizleri o hayalin bir parçası
yapabilecek bir hikaye…
Çıkış yolunu bilen yok.

Rejime temelden karşı olan muhalif siyasi partilerin sayısı gittikçe azalıyor. Rahmetli 6’lı
masanın üyeleri “rejimin makul muhalefeti” olma yolunda hızla yuvarlanıyorlar.
Ancak siyaset boşluk kaldırmaz. Bu aynı zamanda tarihsel bir fırsattır. Ortalık bu kadar tenha
iken iyi bir fikrin kendine zemin bulması için de imkan var demektir.
Bu durumun aynısını daha önce yaşadık.

Erdoğan tam da böyle bir dönemde iktidara geldi. 90’lar boyunca Kürt meselesinde
cinayetler ve katliamlar gerçekleştiren, hukuku paspas eden, çeteleşmiş, Susurluk kazasında
ne mal olduğu resmedilmiş bir rejimin çöküşüyle doğdu Erdoğan.
Devlet’in soyulduğu, siyasetçilerle mafyanın iş tuttuğu, yolsuzlukların zirve yaptığı, hal böyle
olunca ekonomik krizlerle halkın açlığa mahkum edildiği bir dönemde “iyi bir fikir” öne
sürerek kazandı 2002 seçimlerini. Mevcut rejime, onun suçlarını örtmek için icat ettiği kırmızı çizgilerine yekten kafa tutmak iyi
bir fikirdi.

Peki bugün yaşadığımız ahlaki, hukuki, insani ve ekonomik çöküşe karşı iyi bir fikri olan
siyasetçi yok mu gerçekten? Mehmet Altan, Erdoğan rejiminin bizleri getirdiği hali anlatırken
“mükemmel bir çürümenin şahidi oluyoruz” diyor.
Paradigmanın pusulasını Erdoğan’ın kırmızı çizgilerine göre ayarlayan her siyaset çöktü.
Erdoğan’ı en çok korkutan, hukuku yamultarak, pusu kurarak önünü kesmeye çalıştığı ve
böylece gittikçe büyüyen Ekrem İmamoğlu yerel seçimlerden önce hamlesini yapmak
zorunda. Vakit aleyhine işliyor.

Peki Ekrem İmamoğlu’nun iyi bir fikri var mı?
Büyükşehir Belediye Başkanlığı için yarışırken söylediği “ben İstanbul’un gördüğü en
demokrat Belediye Başkanı olacağım”
vaadini hatırlıyorum. İstanbul’u yönetirken meslek odalarıyla, sivil toplumla, bilim insanlarıyla, gençlerle, mahallelilerle çalışmak gerçekten iyi
bir fikirdi. Çağın gerçeği ve gereği buydu. Dünya’yı, dünya başkentlerini ölçü almak, rekabeti
en çağdaş olmakta sürdürmek doğruydu.
Peki ya şimdi?

CESUR OLMAK ZORUNDA

Mesele bütün memleket, mesele sistem, mesele yeniden inşa iken Ekrem Bey’in bahsettiği
“değişim” tam olarak neye tekamül ediyor?
Ekrem İmamoğlu mevcut rejime, onun suçlarını örtmek için icat ettiği kırmızı çizgilerine
yekten kafa tutabilecek mi?

Burası kesin ki cesur, çok cesur olmak zorunda. Onu bekleyen tuzaklarla dolu bir yol var
önünde. Hem İstanbul Belediye Başkanlığını kaybedebilir, hem CHP içinde bir hizip olacak
kadar ufalabilir, hem hukuku sopa olarak kullanan Erdoğan tarafından hapsedilebilir.
Fakat memleketin yarısı mücadeleye kaldığı yerden devam edebilecek bir umut, bir işaret,
bir söylem bekliyor. Kemal Bey treni çeken lokomotif olma vasfını artık yitirdi.

Başta LGBT+, kadınlar, çocuklar, Kürtler, Aleviler, azınlıklar tarihsel bir saldırı altında eziliyor.
Toplum, açlıkla terbiye ediliyor. Zurnanın zırt dediği yerden, cesaretle, ölçüyü insandan yana
koyacak bir siyasetin tam zamanıdır.
İmamoğlu için siyasi kariyerinin en zor dönemidir. Aynı zamanda siyasi kariyerinin en parlak
dönemidir. Hem Alparslan Türkeş, hem Deniz Gezmiş severek olacak gibi değil sanki.
Mustafa Sarıgül tipi siyasetten daha fazlası lazım artık.
İmamoğlu’nun “değişim” kutusundan ne çıkacak bilmiyoruz.
Pek yakında hep beraber göreceğiz…


Hayko Bağdat: 1976 yılında Rum bir anne ve Ermeni bir babanın dördüncü çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. 1994’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü‘ne başladı. Babasının beklenmedik vefatı sebebiyle eğitimini tamamlayamadı. 2002'de Yaşam Radyo’da Türkiye’de ilk azınlık sorunlarını gündeme taşıyan “Sözde Kalanlar” programı ile gazeteciliğe başlayan Bağdat, Türkiye’nin önemli basın organlarından gazetecilik, köşe yazarlığı ve yorumculuk yaptı. 2007'de katledilen Hrant Dink’in ardından kurulan ve adalet arayışını sürdüren “Hrant’ın Arkadaşları” ekibinin kurucuları arasında yer alan Bağdat’ın “Türkiye’de Ermeni ve öteki olmayı” anlatan ilk kitabı ‘Salyangoz’ 2014’te, ikinci kitabı ‘Gollik’ 2015 yılında, üçüncü kitabı ‘Kurtuluş Ҫok Bozuldu’ ise 2016 yılında okurlarıyla buluştu. Kitabından esinlenerek kurguladığı tek kişilik gösterisi Salyangoz, 2016’da seyirci ile buluştu. 2017’de Almanya’ya taşınan Bağdat, Berlin’de gazeteciliğe ve üretmeye devam ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hayko Bağdat Arşivi