Ermeni Patrik, Katolik Papa’dan Türkler için ne istedi?

AKP iktidarının ilk döneminde Ermenilerde “İttihatçıların” yerine “İslamcıların” daha makbul olduğuna dair bir kanaat hasıl olmuştu. Ancak İslamcılar, İttihatçıların bir kısmıyla uzlaşarak Türk-İslam sentezini siyasetin merkezine oturttular.

Avrupa Birliği ile ilişkiler buraya kadarmış.

Erdoğan: “Benim değerlendirmemi çok açık net öğrenmek istiyorsanız, Avrupa Birliği Türkiye'den kopmanın gayreti içerisinde. Avrupa Birliği'nin Türkiye'den kopuş hamlelerini yaptığı bu dönem içerisinde biz de bu gelişmeler karşısında değerlendirmemizi yaparız ve bu değerlendirmelerden sonra Avrupa Birliği ile gerekirse yolları ayırabiliriz.”

Peki buraya nasıl geldik?

7 Aralık 2002.

Erdoğan, Türkiye’yi Avrupa’nın bir parçası yapmak, AB’ye tam üyelik gibi hedeflerle seçimleri kazanmış ve iktidara gelmişti. Yeni bakanlar Avrupa’daki muhatapları ile temasları hızlandırmış, yasal mevzuatlardaki değişiklikler için geniş bir tartışma ortamı başlamıştı.

Gasp edilen Azınlık vakıf malları için iade sözü verilmişti. Ermenilerde “İttihatçıların” yerine “İslamcıların” daha makbul olduğuna dair bir kanaat hasıl olmuştu.

Dönemin Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan, Türkiye'nin AB'ye üyeliğine destek aramak için kolları sıvamış, Danimarka, İngiltere ve Fransa'dan sonra İtalya’ya Papa ile görüşmek için yola çıkmıştı.

Türkiye Ermenileri Patriği, Papa’dan Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğini desteklemesini isteyecekti…

Mutafyan, Roma'ya hareketinden önce Atatürk Havalimanı'nda yaptığı açıklamada "AB bir Hıristiyan kulübü olarak değil bir ortak değerler topluluğudur. 12 Aralık'ta Vatikan'ın da katkısını isteyeceğiz. Türkiye'nin zaten Avrupa içinde olduğu yaklaşımı var. Ancak, kriterler ve Kıbrıs konusu üzerinde duruyorlar. Ben diplomat değilim. Daha çok dini açıdan yaklaşarak burada dinlerin ve çeşitli dinlere mensup cemaatlerin yan yana uyum içinde yaşadığını, Türkiye'nin Müslüman bir ülke ancak laik olduğunu ve Türkiye'nin AB'ye girişinin de her şeyden önce Avrupa'yı kültürel açıdan zenginleştireceğini vurguluyoruz" demişti.

Yıllar içinde Erdoğan yönetimi gerçekten de Azınlık Vakıf mülklerinin bir kısmını iade etti.

Meclis’teki tartışmalarda CHP Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu, Yunanlıların Sevr görüşmeleri sırasındaki talep listelerinin yedinci maddesinin bu yasayla geri getirildiğini öne sürerek, “Bilmeyerek Türkiye’ye ihanet ediliyor” dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in ise “Sevr’e dönüyorsunuz. Azınlıklara tek taraflı taviz vermek Sevr’de vardır.” dedi. CHP İstanbul milletvekili Bayram Meral, AKP’lilere “Hep Agop’un malını savunuyorsunuz, biraz da Mehmet’in malını savunun!” diye bağırdı.

Muhalif medya “Azınlıklara Jest” diye manşet attı.

Nihayet dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, mülklerin iadesi kararını Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. İtirazda Asala eylemlerinden, Ermenistan’ın soykırım iddialarından bahsediliyor, mülklerin iadesinin “düşman” Ermenileri palazlandıracağından şikayet ediliyordu. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olan Ermeniler, Rumlar Anayasa Mahkemesi’ne verilen metinde eşine az rastlanır bir ırkçılığa maruz bırakılmıştı. Bu metni CHP Grup Başkan Vekili olarak Kemal Kılıçdaroğlu imzalamıştı.

Kemal Bey Genel Başkan olduktan sonra onunla yaptığım bir röportajda sormuştum: “Dersimli bir insan olarak neyin ne olduğunu en iyi siz bilirsiniz. Böyle bir metni nasıl imzaladınız?”

“Bizim partide eski diplomatlar başta olmak üzere böylesi konularda çalışan bir kesim vardır. Onlar yazdı, ben imzaladım. Okumadım” demişti.

Yılların bürokratı Kılıçdaroğlu, CHP’nin derin kanadının önüne koyduğu metni okumadan imzalamış, memlekette kalmış bir avuç Hıristiyan vatandaşı hedef alan bir utanç vesikasını resmi evrak haline getirmişti.

İttihatçılar gerçekten İslamcılardan daha fenaydı…

Aradan 20 yıldan fazla zaman geçti.

İslamcılar önce yolsuzluğa, hırsızlığa, sonra şatafata teslim oldular. Cumhuriyet tarihinin en pespaye, en sefil yöneticilerine dönüştüler.

İttihatçıların bir kısmıyla uzlaşarak Türk-İslam sentezini siyasetin merkezine oturttular. Memleketin tüm kadim kimliklerine düşman kesildiler. Kavgası bile olmayan, mafyatik, narkotik bir sistemi kalıcı kıldılar.

Muhalif İttihatçılar ise daha az İslam, daha çok Türk modeline sıkı sıkı sarıldılar.

İslamcı Erdoğan takiyeciydi.

Fakat İttihatçı CHP hiçbir zaman Avrupa Birliği rüyası görmedi. Medenice, eşit ve onurlu bir hayatı savunmadı. Kürdü, Ermeniyi, Aleviyi sevmedi. En sıkıştığı yerde “partide bu işlerle ilgilenen bir kesim” devreye girdi.

Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz artık bitti. Erdoğan rejiminin medeni dünya ile hiçbir bağı kalmadı.

Kürtleri helikopterden atan bir ülkenin Avrupa Birliği’ne giremeyeceğini iyi bilen Kemal Bey’in CHP’si, bu meselede hiçbir zaman masum değildi elbet…


Hayko Bağdat: 1976 yılında Rum bir anne ve Ermeni bir babanın dördüncü çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. 1994’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü‘ne başladı. Babasının beklenmedik vefatı sebebiyle eğitimini tamamlayamadı. 2002'de Yaşam Radyo’da Türkiye’de ilk azınlık sorunlarını gündeme taşıyan “Sözde Kalanlar” programı ile gazeteciliğe başlayan Bağdat, Türkiye’nin önemli basın organlarından gazetecilik, köşe yazarlığı ve yorumculuk yaptı. 2007'de katledilen Hrant Dink’in ardından kurulan ve adalet arayışını sürdüren “Hrant’ın Arkadaşları” ekibinin kurucuları arasında yer alan Bağdat’ın “Türkiye’de Ermeni ve öteki olmayı” anlatan ilk kitabı ‘Salyangoz’ 2014’te, ikinci kitabı ‘Gollik’ 2015 yılında, üçüncü kitabı ‘Kurtuluş Ҫok Bozuldu’ ise 2016 yılında okurlarıyla buluştu. Kitabından esinlenerek kurguladığı tek kişilik gösterisi Salyangoz, 2016’da seyirci ile buluştu. 2017’de Almanya’ya taşınan Bağdat, Berlin’de gazeteciliğe ve üretmeye devam ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hayko Bağdat Arşivi