Istakozu neyle alırdınız?

Şebnem Bursalı bir neticedir! Tepki vermemiz gereken Bursalı değil. Biraz hafızalarımızı zorlayalım. Ramazan ayında saraylara layık ejder meyveli iftarları, İktidardakilerin ve yakın çevrelerinin yaşantılarını hatırlayalım.

"Açlıktan kıvranan işsiz bir insan özgür müdür?
Okuması yazması olmayan, bilgisiz, kültür ve kitap dünyasının dışında bırakılmış bir insan özgür müdür?
Yılın elli iki haftasında bir işe zincirlenmiş, birkaç gün bile tatil yapma olanağı olmayan bir insan özgür müdür?
Sürekli geçim derdiyle boğuşan bir insan özgür müdür?
Hep işinden olma korkusu içinde yaşayan bir insan özgür müdür?
Yetenekleri olduğu halde bunları geliştirme olanağı olmayan bir insan özgür müdür?"

Leo Huberman (Sosyalizmin Alfabesi)

AK Parti İzmir Vekili Sayın Şebnem Bursalı, seçim gündemini Monako’da lüks bir restoranda yediği ıstakozun fotoğrafını paylaşarak değiştirmeyi başardı. Seçimlerden hemen sonra yapılan bu paylaşıma tepkiler de doğal olarak en yüksek perdeden verildi. Millet ucuz et kuyruğunda beklerken elit bir kulüpte çekilen ıstakoz fotoğrafını hiç kimse sindiremedi haliyle.

Ben bu ıstakoz yeme işini farklı bir gözle yorumlayacağım çünkü bu durumu biraz magazinleştirmeye karar verdim. Konu biz garibanların “Menemen soğanlı mı yenir? Yoksa soğansız mı?” tartışmasına dönecek. (Tamam kabul, ıstakoz ile menemeni aynı potada görmem vizyonsuzluk olarak görünebilinir.) Hadi size bir soru. Acaba ıstakoz yerken ne içilmeli? Şarapla mı, yoksa şarapsız mı yenmeli? Bana soracak olursanız sudan babanız bile çıksa alkolsüz yenmez. Şebnem vekilimiz acaba bu güzide yemeğin yanında ne içti? Merak etmiyor değilim. Malumunuz AK Parti’ye yakınlıklarıyla bilinen bazı ünlülerin yemek masasında mezeler olur fakat ne hikmetse içki bardaklarının boş olduğu fotoğraflar paylaşırlar. Fakat öyle bir ortamda deniz ürünlerinin Zeki Müren’i diyebileceğimiz ıstakozla bir kadeh güzel şarap içilmediyse bence yemeğe yazık olmuştur. Neyse ben magazin işini sanırım beceremeyeceğim, konun özüne döneyim.

VEKİLLER ÇOK MU MAAŞ ALIYOR?

Vekil maaşıyla Monako’da lüks bir restoranda ıstakoz yenilebiliyormuş demek ki. Aslında vekil maaşlarının gözümüzde büyüttüğümüz kadar yüksek olmadığını düşünüyorum. Durun hemen bu yorumuma kızmayın. İstanbul’da yaşayan bir Amed vekiliyseniz İstanbul, Ankara ve Amed’de konaklama yapacağınız evleriniz olmalı. Hadi bir ev sizin mülkünüz olsa en azından iki eve daha kira vermek durumundasınız. Bu şehirler arasında yapılan tüm ulaşım masraflarını da düşünürseniz aslında o maaşla Fransa’ya gidip lüks bir yerde ıstakoz yemeniz pek mümkün değildir. Fakat iktidar vekiliyseniz galiba durum biraz farklı oluyor. Nasıl oluyor diye sormayın, iktidar vekilleriyle hiçbir zaman samimi olmadım. Olan varsa vakit kaybetmeden anlatsın. Böyle bir matematik sorusu KPSS ‘de bile gelmez.

ŞEBNEM BURSALI SUÇLU MU?

Başlığa bakarak kendisini yargılamak istediğimi düşünmeyin. Bana göre Şebnem Bursalı vekilin çok büyük bir suçu yok. “Nasıl ya?” dediğinizi duyar gibiyim. O zaman biraz hafızalarımızı zorlayalım. Ramazan ayında saraylara layık ejder meyveli iftarları hatırlayalım. İktidarın tüm temsiliyetlerinin iftar programların abakalım. Sayın Erdoğan’ın ailesinin ve çevresinin yaşantılarına baktığımızda AK Parti vekili Şebnem Bursalı’yı ne kadar hatalı görebiliriz ki?

AK Parti, tartışmasız halk hareketi olarak yola çıkmıştı. Fakat iktidara tamamen yerleştikten sonra kendilerine ve çevresindeki destekçilerine sunduğu lüks yaşam ortada.

AK Parti’nin yeni yaratmaya çalıştığı Türkiye’de yediğini, içtiğini ve gezdiği yerleri sergileyen bir iktidar anlayışı peyda oldu. Yani zenginlik fotoğraflarıyla bir algı yaratmaya çabaladı. AK Parti’ye ne kadar biat edersen o kadar zenginleşirsin anlayışını yarattı. Vaziyet böyle olunca garip işler yapan medyatik zenginler de türedi. Ortalık, anlaşılmaz abartılı yaşamlardan, AK Parti zamanında zengin olanlardan, özentiyle yapılan düğünlerden kutlama yapan modellerden geçilmez oldu. Altın varaklı mobilyalar sanırım en çok bu son 20 yıl içinde müşteri buldu. İktidarın yarattığı bu şatafat dururken iktidar vekilinin yediği bir ıstakozun neden bu kadar abartılı bulunduğunu anlayamadım. Şebnem Bursalı, AK Parti hükümetinin yarattığı algı çalışmalarının görünür hale gelmiş bir neticesi.

ŞEBNEM BURSALI’NIN ÖZRÜ

Istakoz yeme fotoğrafına gelen tepkilerden sonra Şebnem Hanım özür dilemiş. Lakin özür mü dilemiş, yoksa kendini mi haklı çıkarmış anlaşılmıyor.

Şebnem vekilimiz seçim çalışmalarında çok yorulmuş. Haklı tabii, bizler de çok yorulduk. (Neyse ben de Gazi’de yorgunluk atmak için kokoreç yedim.) Ve demiş ki:

’Mensubu bulunmaktan onur duyduğum partim ve yolunda yürümekten her nefesimde şeref duyduğum Sn. Cumhurbaşkanımızın da bu sebeple hedef alınmasından dolayı üzüntüm sonsuzdur.’’

Tek insan rejiminde doğal olarak iktidarın başındaki insana tepki verilmesi doğal değil mi?’ diye sormak isterdim. Sorsam başıma iş gelir belki, o yüzden sustum.

Fakat bu özrün en acı tarafı, özür dilerken inandırıcılığını sorgulatan son cümlesiydi.

'’Teleferik faciası unutturulmak üzere gündem değiştirmeye çalışanları çok iyi anlıyorum'’

Şebnem hanımın bu sözü gerçekten pes dedirtecek kadar dramatik. Aslında Şebnem Hanım’ın son sözünden “Ben özür dilemek zorunda kaldım” anlamını çıkarmalıyız. “Ben o kadar hatalı değilim, işi büyütüyorlar.” demek istemiş aslında.

Hey Şebnem Bursalı! Kendi açığını başka bir acı olayla kapatma kurnazlığını artık kimse yemez! Bir acı faciadan kendini haklı çıkaran bir konumlandırma yapmazsın. Bu ne insani ne de etik. Bu cümlelerden sonra özrün senin olsun.

SİYASETEN GERÇEK NE?

Belediye seçimlerinde AK Parti’den, Yeni Refah Partisi’ne ve bölgede de DEM Parti’ye taban kaymasının en belirgin sebebi, yaratılan bu görgüsüz zenginlikti. Yani halk hareketi ile kurulan AK Parti, saray partisine ve biat eden zenginlerin partisine dönüştüğü için seçmenin teveccühüne nail olamadı.

İktidar yanlısı insanların lüks yaşamlarına daha önce sessiz kalan AK Parti kitlesi, mütevazi görünen ama yaşarken hiç de mütevazi yaşamayanlara artık fazlasıyla tepkili.

AK PARTİ’DE ÇÖZÜLMELER

Sayın Erdoğan en küçük bir yenilgiyle karşılaştığında hemen harekete geçer ve partisi üzerindeki hâkimiyetiyle çözüm için gerekli ciddi bir yol haritası belirleyerek politikasını yürütürdü. Şebnem Bursalı’nın her ne sebeple olursa olsun böyle bir dönemde parti disiplininden çıkarak hayatını sürdürmesi, Sayın Erdoğan’ın eskisi kadar partisine hâkim olamadığını düşündürüyor.

Bu disiplinsizlik sonrasında parti içinde çatlak seslerin de çıktığını gördük. Yıllarca seçimlerden hep zaferle çıkan partinin, bu ciddi yenilgi sonrası kendini toparlaması kolay olmayacak. Benzer olayların sebep olacağı parti içi çekişmelerin, medyada artarak gündem olacağını önümüzdeki süreçte hep beraber göreceğiz. İktidarın özellikle büyük şehirleri kaybetmesinden sonra belediyelerden nemalanan kiralık partililerin gemiyi hızlı bir şekilde terk edeceğine çok geçmeden şahit olacağız.

SON SÖZ OLARAK

Charles W. Pickering’in şu sözü aklıma geliyor: "Sağlıklı bir demokrasi, nezih bir toplum gerektirir; onurlu, cömert, hoşgörülü ve saygılı." Esas bizler 20 yılda nezih bir toplum olma hayalimizi yitirdik. Tekçi anlayışla bizleri birbirinden uzaklaştırarak kültürel erozyonlara teslim ettiler. Ötekileşen sınıflar iktidar yapıların politikalarıyla kutuplaştı. Kolay zenginleşenlerin ve yıllarca İstanbul’da yaşayıp yol parası nedeniyle deniz kenarına dahi gidemeyen insanların yaşadığı bir ülkeye dönüştük. Siyasi söylemlerimizi Gazze gerçeğinde olduğu gibi kazanılan üç kuruş para için bir köşeye bıraktık. Uzun lafın kısası Şebnem Bursalı bir neticedir! Tepki vermemiz gereken Şebnem Bursalı değil, iktidarın bu anlayışı olmalı.

Xxxxx

IFFCO İŞÇİLERİNİN DİRENİŞİNE SELAM OLSUN

Sendikalaştıkları için işten çıkarılan IFFCO işçilerinin direnişi haftalardır devam ediyor. Parayı yönetenler, ekonomik krizin en çok etkilediği kesim olan işçi sınıfının sendikalaşmasını hiçbir zaman kabul etmemiştir. Sendikalaşmanın önünü kesmek için işten çıkarılan IFFCO emekçilerin haklı direnişini selamlıyorum. İşsizlikle terbiye edilmesine izin veren siyasal anlayışın yıkılacağı günler elbet coğrafyamıza da ulaşacak. Ötekileştirilen halklar ve emekçiler bu ülkenin esas sahipleridir. Haklı olanlar bir gün mutlaka kazanacak!


Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2011’de HDK 'de Çalışma yürüttü ve NOR ZARTONK 'da görev yaptı. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi