Kalabalıklar içinde korkunç yalnızlık

O'Connor’ın ölümü tercihleri ve mücadelesi yerine Müslüman oluşu üzerinden tartışıldı. Oysa şöhretin zalim oyun parkında” bir isyancıydı. Bu nedenle “aforoz” edildi, yalnız bırakıldı. Ruhunun yansıması olan sesiyle muhteşem eserler bıraktı bizlere.

‘’Müzik temelde bizde belli bir oranda güç kazanan yaşam duygusunun özünde gizli olan acıyı anlatır; müziğin verdiği heyecanın yapısında da bu acıdan uzaklaşıp onu uzaktan izleme düşüncesi vardır. ‘’ Nietzsche

Geçen hafta yayınlanan makalem ‘’Rakı sofrasında şalgam içilmez’’ okuyucularda epeyce karşılık buldu. Başlık, içeriğin önüne geçse de “Meze evi” önerileri almak isteyen okuyucularımın olması ve masalara davet edilmek beni mutlu etti. Yazı 1 milyon görüntülenmeyi aşınca çeşitli polemiklere de neden oldu. Eh sosyal medyada bu durumlar doğaldır diyerek geçeyim. Yazının neredeyse Menemen soğanlı mı olur, soğansız mı olur tartışmasına benzer bir duruma dönüşmesine çeyrek kalmıştı. Oysa amacım sadece alkol almanın kültürel yönünü ve kaybolan lezzetler üzerine yazmaktı. Bir yandan da tabii ülkenin geçmişe göre eksen kaymasını da hatırlatmaktı.

ŞÜHEDA SADAKAT (SİNEAD O’CONNOR)

Geçen haftanın en üzücü haberlerinden biri, çok sevdiğim bir yorumcu olan Şüheda Sadakat’ın, yani doğum adı Sinéad Marie Bernadette O'Connor olan ünlü şarkıcının yakın zamanda vefat eden oğlunun yanına göç etmesi oldu. Bugün, şarkıcının İslam dinine geçiş yapmadan önce bilinen adını kullanarak yazıma devam edeceğim.

O'Connor’ın ölümü, müzikseverler dışında geniş bir kesimde, tercihleri, mücadelesi yerine İslam dinine geçişi üzerinden tartışıldı ve polemikleri beraberinde getirdi.

Türkiye’deki sosyal medya paylaşımları, şarkıcının hayatı, yaptığı müzikleri bilinmeden yapılan güzellemeler ve eleştirilerle doluydu. Sadece İslam dinine geçişi üzerinden iyi ya da kötü yorumlar yapıldı.

O’Connor’ın hayatına bakıldığında ilk dikkat çeken detay, adından da belli olduğu gibi İrlanda’nın mücadelesinde önde gelen bir kişinin adını alarak hayata başlamış olmasıydı. Ailesi, belki de daha doğmadan, güçlü bir yükü omuzlarına yükleyerek hayata ilk adımını attırmıştı. İslamiyet’i seçmeden önce, 2017 yılında adını Magda Davitt olarak değiştirdiğini duyurarak "ataerkil kölelik adlarından, ebeveynlik lanetlerinden azade" olmak istediğini vurgulamıştı.

Bu durum, bana askerde ‘’Devrim ‘’ adında bir arkadaşımın yaşadığı zorlukları hatırlatıyor. Ailesinin koyduğu adla askerde yaşadığı sıkıntıların aklımdan çıkması mümkün değil. Dolayısıyla ebeveynler olarak, koyduğumuz adların çocuklara nasıl yansıdığını bazen ne yazık ki fark etmiyoruz. O’Connor’ın da Magda Davitt adını alışı, aynı şekilde bu durumla örtüşüyordur mutlaka diye düşünüyorum.

NOTHING COMPARES 2 U

O’Connor’ın müzik kariyerinin, duruşu ve yaşamındaki olumsuzluklar nedeniyle yeterince parlak geçmediği kesin. Fakat kendisi gibi önemli müzisyenlerle yaptığı çalışmalar ve düetler unutulmazlar arasında yerini aldı.

1990 yılında, kendisi gibi önemli bir şarkıcı olan Prince’in sözlerini yazdığı Nothing Compares 2 U şarkısıyla dünyada tanındı. Daha önce ulaştığı dinleyici kitlesinin çok üstünde bir kitleye, albümüne de adını veren Nothing Compares 2 U ile ulaştı. Popüler müzik sevenlerin ilgisini çeken bu şarkı, onun adıyla birlikte anılmaya başlandı. Ancak beni etkileyen, Grammy ödülünü politik gerekçelere dayanarak kabul etmeyişi oldu. Aslında O’Connor’a olan ilgimin tek sebebi sesi değildi, duruşu da beni çok etkilemişti.

Daha sonra yönetmenliğini Jim Sheridan’ın yaptığı ve Daniel Day Lewis’in başrolde olduğu In The Name of the Father (Babam İçin) filminde, U2 solisti Bono ile yaptığı düetle beni derinden etkiledi. Politik yaşanmışları anlatan bu filmin müziklerinde yer almak, bir İrlandalı olarak duruşunu fazlasıyla yansıtıyordu.

Sinead ve Bono’nun –‘’You Made Me The Thief Of Your Heart’’ yorumu, halen en çok dinlediğim parçalarındandır. Dinlemeyen varsa, şiddetle tavsiye ederim.

VATİKAN’A KARŞI O’CONNOR

1992 yılında, Papa II. Jean Paul'ün Katolik kilisesindeki cinsel tacize sessiz kalmasını protesto etmek için Papa'nın bir fotoğrafını televizyon kameralarının önünde yırtarak belli taşları iyice yerinden oynattı. O dönemde Katolik kilisesi içindeki skandallar tartışılırken, Vatikan bu sorunu üstünü kapatarak gizlemeye çalışıyordu. Fakat O’Connor’ın canlı yayında yaptığı bu eylem, bir sanatçının duyarsız kalmamasına en belirgin örneklerden biriydi. Bu eylemden sonra aslında O’Connor için işler kolay olmayacaktı.

KADINLARIN YAŞADIĞI AYRIMCILIĞA İSYANI

Ayrıca, müzik endüstrisinde kadınların yaşadığı olumsuzluklar konusunda O’Connor, belki de en güçlü aktivistlerden biriydi. Bazı tutumları tartışmalara da yol açtı. Genç şarkıcı Miley Cyrus'a 2013 yılında yazdığı açık mektup çokça konuşuldu.

Mektupta O’Connor, “Bu endüstrideki kadınlar olarak rol modelleriyiz ve dışarıya nasıl mesajlar gönderdiğimiz konusunda çok dikkatli olmalıyız. Senin durmadan verdiğin mesaj ise fahişeliğin havalı bir şey olduğu… Bu havalı değil, Miley… Çok tehlikeli. Kadınlar cinselliklerinden çok daha fazlası için değer görmeyi hak ediyorlar. Biz sadece arzu objeleri değiliz. Seni yaşıtlarına daha sağlıklı mesajlar göndermek konusunda teşvik etmek istiyorum… Ve üstüne şu an kariyerinde olan bitenden çok daha kıymetli olduğunu belirtmek de. Lütfen bu konuda endişe duyduğunu sana henüz belirtmemiş her eşekoğlueşek’i hemen kov gitsin, çünkü seni şu kadarcık umursamıyorlar.’’ şeklinde ifadelerle kadınların yaşadığı ayrımcılığı ve kadın haklarını vurguluyordu.

Aslında her tepkisinde, belki de çocukluğundan kalan travmaların ve dünyaya bakışındaki hassasiyetin izleri çok belli oluyordu. Özellikle oğlu Shane’in 17 yaşında intihar etmesi ve ölümü, O’Connor’ın yaşamını daha da acılarla dolu hale getirdi.

Erken yaşta aramızdan ayrılan Nirvana’nın solisti Kurt Cobain’in ve Amy Winehouse’un hayattaki yalnızlığını da, Janis Joplin, Jimi Hendrix’in isyanını da içinde biriktirmişti.

O’Conner gibi İrlandalı ve çok eski bir arkadaşı olan efsanevi sanatçı BOB GELDOF, geçen günlerde son telefon konuşmalarını anlattı. Geldof, O’Conner’ın “KORKUNÇ BİR YALNIZLIKLA” yaşadığını söyledi.

O’CONNOR’IN ÖLÜMÜ SONRASI

Bakmayın ölümünden sonra medyada çıkan haberlerde yer almasına. Birçok taziye mesajı da okuduk. Birçok ünlü, sevenleri gibi üzüntü içinde mesajlar yayınladı. Fakat bana göre en gerçekçi açıklama, The Smiths’in sert çıkışlarıyla ünlü solisti Morrissey’den geldi. Morrissey, açıklamasında en vurucu ve en gerçekçi ifadeleri kullandı:

“Şöhretin zalim oyun parkı bugün Sinead’a övgüler yağdırıyor… Her zamanki aptalca ‘ikon’ ve ‘efsane’ etiketleriyle Onu şimdi övüyorsunuz çünkü artık çok geç. O hayattayken ve sizi ararken onu destekleyecek cesaretiniz yoktu.’’

O kadar haklıydı ki Morrisey. O’Connor’ın anlaşması, 7 milyon albüm satmış olmasına rağmen mücadeleleri ve duruşu nedeniyle plak şirketi sözleşmesini tek taraflı fesh etmişti.

MÜSLÜMAN İRLANDALI SANATÇI ŞÜHEDA SADAKAT’A VEDA

Hangi dinden ve ırktan olursa olsun, hangi adı kullanırsa kullansın, çok önemsediğim bir sanatçıydı. 100’den fazla yazı yazdıktan sonra ilk defa en sevdiğim konu olan müzik üzerine yazdım. Onun mücadelesini ve sesinin güzelliğini bilmeksizin sadece İslam’ı seçmesini öven ya da eleştirenlerin, aslında dünyadaki en ayrımcı insanlar olduğunu söyleyebilirim. O’Connor, söylemleri ve isyanı üzerinden dışlandı. BOB GELDOF’un söylediği gibi ruhunun güzelliğinin yansıması olan sesiyle bizlere muhteşem eserler bıraktı.

İnançlarda, meleklerin sesinin çok güzel olduğuna inanılır. O zaman onların sesi de Şüheda Sadakat gibi olsa gerek. Göç ettiği diyarda karşılayan olacak mı bilinmez. Fakat şunu biliyoruz ki seni sevenlerin yüreğinde buruk bir acıyla sesin hep hafızalarda olacak. Notalar içinde uyu, dilerim kaybettiğin çocuğuna kavuşursun.


***

AKBELEN ORMANI VE CUDİ DAĞI

Geçen gün Akbelen ormanlarının zarar görmemesi için mücadele eden insanları engellemek için orada bulunan kolluk kuvvetlerinin ağacın altında serinlerken çekilmiş fotoğrafını gördüm. Aslında bu fotoğraf her şeyin özeti niteliğinde.

Cudi Dağı’nda ağaçların yakıldığı haberlerini okuyoruz. Ne yazık ki Akbelen ormanları kadar gündem olmadı. Kapitalist düzen her yerde doğa anaya zarar veriyor. Cudi Dağı’nda ve Akbelen ormanlarında tüm canlılar aynı duygu ve dille imdat diye bağırdığını hepimiz muhtemelen tahmin ediyoruz. Siz kim oluyorsunuz da doğa anaya zulmetme hakkını kendinizde buluyorsunuz? Susmuyoruz, ormanlarımızı katletmeyin!!!


Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi