Sizin memleketin kilise ve mezarlıklarına ne oldu?

Coğrafyamız, milattan öncesine dayanan Ermeni, Asuri / Süryani , Keldani ve Rum halklarının var olduğu topraklardan oluşuyor.Ne yazık ki bu topraklarda artık yoklar. Peki ya onların inşa ettikleri manastır, kilise ve evlere ne oldu?

‘’Tarih, kaç yeni sahibinin eline geçtiğine bakılmaksızın, kaç kez boyadığımız önemli değil, duvarda göstermeye devam eden bir kan lekesi gibidir.’’

Peter Carey

Bu hafta hangi konu üzerine yazayım diye düşünüyordum. Yazılarımın konu başlıkları, ülkedeki temel sorunlara o kadar sıkışmış durumda ki. Memleketteki ekonomi sorunu, daralan siyaset, ranta teslim olan doğa ve insan haklarındaki yaşanan sorunlar… Bu ana başlıkları, özgür medyada yazan tüm yazarların sürekli mercek altına aldığını söylersem hata olmaz. Farklı bir konu yazdığınızda, okurlar bazen tepki bile gösterebiliyorlar. İnsanların feryadını yazılı dile getirmek değerli oluyor. Yine bu eksende bir yazı yazmayı düşünürken, Artı Gerçek’te Şenol Balı arkadaşın haberine denk geldim. Şenol Balı arkadaşa hassasiyeti için teşekkür edip, emeğine sağlık diyerek başlayayım yazıya.

VAR OL MELE MEHMET ÇOBAN

Haber Van’da bulunan 100 kiliseden biri olan Varakavank Manastırı'nın (Yedi Kilise) durumu hakkındaydı. Manastırın restore edilmediği için yıkılma riskiyle karşı karşıya olduğuna yer verilmişti haberde. Bu manastır belki de coğrafyanın en eski yapılarından. 63 yaşındaki Mele (Kürt din alimi) Mehmet Çoban, ömrünü Varakavank Manastırı’nın korumasına adamış. Babasının vasiyetini yerine getiriyor ve bu manastırı kendi imkanlarıyla temizleyip korumaya çalışıyormuş. Mele Mehmet, yakın bir köyde müezzinlik yapmaya da devam ediyormuş. Haberin devamında restore edilmesi için çok çaba sarf ettiğini ancak başvurularına hiçbir dönüş yapılmadığını ifade etmiş. Sürekli yurtdışından manastırı ziyaret eden insanlar olduğunu ve elinden geldiğince yardım ettiğini söylemiş.

Bu haberi okuyunca insanın içindeki umut artıyor. Hristiyanlığa göre kiliseler ve manastırlar Rabbin evi olarak kabul edilir. Dini açıdan bakıldığında, farklı bir inanca mensup olan bir din insanın böyle bir çaba içerisinde olması manevi açıdan çok anlamlı. Dini değil de insani bir perspektiften baktığınızda, bu topraklarda yaşamış eski komşularına duyduğu saygı ve coğrafyanın hafızasına yaptığı hizmetin değeri, tartışmasız bir şekilde ortaya çıkıyor. Bunu başka bir şekilde okumak haksızlık olur. Bu bağlamda, Mele Mehmet Çoban’a sayfamda saygılarımı sunmak istedim. Umarım bir gün Van’a gittiğimde kendisini ziyaret edip tanışma imkânım olur. Onun ellerini öpmek benim için onur olacaktır.

Bilindiği gibi değerli yazar Yaşar Kemal’in çabalarıyla yıkılmayan ve bugün varlığını sürdüren tek yapı, Van Ahtamar adasındaki Surp Haç Manastırı’dır. Bunun dışındaki tarihi manastır, kilise ve yapıların neredeyse hiçbiri restore edilmedi. Ermeni Ortodoks alemi için çok büyük bir öneme sahip olan bu bölgedeki tarihi mirasın neden yok edilmeye çalışıldığını yorum yapmadan siz okuyucu dostlara bırakayım.

Şimdi sizden kendinize bir soru sormanızı rica edeceğim:

Sizin memleketinizde bulunan Ermeni yapıları ne durumda?

KAÇIMIZ BU SORUYU KENDİMİZE SORDUK

Coğrafyamız, milattan öncesine dayanan Ermeni, Asuri / Süryani , Keldani ve Rum halklarının var olduğu topraklardan oluşuyor. Ancak malum nedenden dolayı ne yazık ki bu topraklarda artık yoklar. Koca bir fotoğraftan acı bir şekilde silinerek yok oldular. Peki ya onların inşa ettikleri manastır, kilise ve evlere ne oldu? Kaçımız bu soruyu kendimize sorduk?

Beni sadece yazılarımdan tanıyan, yaşadığı memleketteki özellikle Ermeni yapılarının son durumlarını fotoğraflayıp özelime gönderen dostlar olur.

Bu yapılar bazen Tokat’ta bir okulun duvarında yer alan, orada yaşamış bir Ermeni’nin mezar taşı olurken, Bitlis’te adı bile unutturulmuş kilise kalıntıları, Van Edremit’te üzerine tuvalet yapılmış bir Ermeni mezarlığı, samanlık olmuş bir kilise, seks filmleri oynatılan bir yer haline gelmiş bir manastır veya Ankara Sincan’daki mezarlık olabilir.

Gezi Parkı’nda çıkan Ermeni mezar taşlarını sanırım birçoğumuz görmüştür. Topraklarımızda o kadar çok tarihle iç içe geçmiş kalıntılar var ki bu kalıntılar, yok edilmek istendikçe bir kültür toprağın altından fışkırarak çıkmaya devam edip durur.

Tarihiyle yüzleşen ülkelerde, en küçük kalıntıya bile önem verilir ve korunması için büyük bir özen gösterilir. Her medeniyet yaşadığı coğrafyaya kendi kültürünü bırakır ve bu kültür geleceğe ışık tutar.

Bana fotoğraf gönderen duyarlı dostlar, “Bu yerlere sahip çıkmak için ne yapmalıyız?” diye sorarlar. Onlara diyecek çok fazla sözüm olamaz. Fakat o fotoğrafların tarihsel hafıza açısından öneminin tarifsiz olduğunu söyleyebilirim. “Peki Murad sana gelen fotoları ne yapıyorsun?” diye merak edenleriniz olabilir. Kendi çapımda bunu gündeme taşırım ve arşivlerim. Ve düşünürüm, bu kiliselere giden, evlerde yaşayan insanlar hala var olsaydı, acaba bu coğrafya nasıl bir yurt olurdu.

Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi’nin çalışmalarının içinde yer aldığımı daha önce yazmıştım. Bu çalışmalar sırasında özellikle bölgede yaşayan dostlar, sohbetlerimiz esnasında bizlerin mezarlıkları ile ilgili çok fazla bilgi paylaşırlar. Ben de onlardan özel ricada bulunurum. Artık o mezarlıklara sahip çıkacak kimsemiz kalmadığı için bu dünyadan göç etmiş olanların, kendilerine emanet olduğunu ısrarla dile getiririm.

TARİHSEL KALINTILAR RANTA TESLİM EDİLMİŞ

Bir de bu dini alanların ve mezarlıkların rant amaçlı kullanılma durumu var. Bugün baktığınızda, eski tarihi mekanların arsalarının el değiştirdiğini ve birilerinin mülkü olduğunu görürsünüz. Zaten ne hikmetse, 1950’li yıllarda tapu dairelerinin çoğu yanmıştır. Kilise veya mezarlık arazilerinin tapusunun şahıslara geçmesi bile yaşanan sorunun özünü anlatmakta. Sizce nasıl geçti?

Tüm bu acılar yaşanırken, bu coğrafyada Mele Mehmet Çoban gibi değerlerin var olduğunu da biliyoruz. Bu coğrafyayı Mele Mehmet Çoban gibi değerler aydınlatacak, bundan hiç şüphem yok.

Peki sizlere bir soru? Yaşadığı yerdeki tarihi yapıların durumu nedir? Şimdi sizden bir ricam olacak. Eğer yaşadığınız yerde bizlere ait tarihi kalıntılar varsa, bunların yerini ve biliyorsanız yerel halkın kullandığı adını yazarak fotoğraflayıp, mailime göndermenizi rica edeceğim. Bu sayede arşivimi güçlendirir ve unutturulmak istenen hafızayı sosyal medyada paylaşarak, en azından tarihe birlikte not düşmüş oluruz. Bir de bulunduğunuz yerdeki özellikle mezarlıklarımızı da siz okurlarımıza emanet etmiş olayım. Ne yazık ki artık o mezarlıkların çoğunu ziyaret edecek pek insanımızı bırakmadılar, kalmadı.

***

BASINA VE CELALETTİN CAN’A ÖZGÜRLÜK

Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak amacıyla bir günlük yayın yönetmenliği yapan 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can’a 1 yıl 3 aylık hapis cezası verildi. Celalettin Can, her daim haksızlıklara karşı çıkıp mücadele veren bir dosttur. Özgür Gündem ve yok edilmek istenen özgür basını koruma amacıyla gösterdiği bu dayanışma, aslında bu ülkenin aydınlanması için verdiği önemli bir mücadeledir. Celalettin Can her daim hayatı bu amaçla yaşadı. Tam da bu sebeple, başta Celalettin Can olmak üzere tüm basın emekçilerine özgürlük!


Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi