Yerelden yenmek!

Belediye seçimleri yerel belediyelerin önemini bir kere daha ortaya koydu. Merkezi iktidar birçok belediyeyi muhalefete kaptırdı. Böylece, merkezi iktidarın yerellerden kuşatıldığı bir manzara çıktı ortaya.

YEREL MÜCADELELER

Merkeziyet-âdemimerkeziyet tartışması son 200 yılın en önemli tartışmalarından biridir. Marksist sol, her zaman merkezî iktidara göz diktiğinden yerel mücadelelere pek önem vermezdi ama son yıllarda maden alanlarındaki yerli halkın kendiliğinden mücadelesi gelişmeye başlayınca bizim Marksist solda bu alana ilgi doğdu. Yeşilciler zaten yerel mücadelelerden güç almışlardı. Anarşistler ise, temelden âdemimerkeziyetçi olduklarından eskiden beri bu alana önem verirlerdi.

MERKEZİ YERELDEN KUŞATMAK

Son belediye seçimleri yerel belediyelerin önemini bir kere daha ortaya koydu. Merkezi iktidar yerel belediye seçimlerinde yenilgiye uğradı, bütün büyük şehir belediyelerini kaybettiği gibi, daha önce elinde tuttuğu birçok belediyeyi de muhalefete kaptırdı. Böylece, merkezi iktidarın yerellerden kuşatıldığı bir manzara çıktı ortaya.

Elbette yerel yönetimlerin de yozlaşması bir ihtimal olmakla birlikte, bu, merkezî iktidarın yerelden kuşatma yoluyla yenilmesi olasılığına işaret etmektedir. Merkezî iktidarlar genellikle yerelden, çevreden, periferiden kuşatılarak yenilgiye uğratılır. Son yerel seçimler bunun bir örneğini daha ortaya koymuştur. Her ne kadar merkezî iktidar henüz yenilgiye uğratılamamış ve “eşkıyanın bu gece ne yapacağı” belli değilse de.

Aslında sadece merkezî iktidarların değil, kapitalizmin de yenilgiye uğratılıp yerine adım adım daha eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumun (bunun nasıl bir şey olacağı ancak uzun süreli bir pratikle görülüp anlaşılabilecektir) adım adım kurulabilmesi de yerelden ilerlenerek mümkün olabilecekmiş gibi görünüyor. Çünkü halk inisiyatifi ancak yerelden, yerel belediyelerden ve halk meclislerinden (konseylerden) başlayarak gelişebilir. Halk, kendisine daha yakın yerel idarelere daha rahat katılabilir, buralarda daha fazla inisiyatif gösterebilir, kendisine daha yakın olan bu organları denetlemesi olanağı vardır. Merkezlerde biriken iktidar güçleri her zaman halktan uzak olmuş ve kendini halka karşı tahkim edebilmiştir.

MERKEZLER DESPOTİZME EĞİLİMLİDİR

XX. Yüzyıl’da “devrim” adına ortaya çıkan Leninizm, iktidar gücünün merkezde, merkezî devlette temerküz ettiğini görerek, esas saldırıyı buraya yapmayı ve merkezî devleti ele geçirerek merkezden çevreye gitmeyi doğru buldu. Ne var ki, merkezde temerküz etmiş iktidar gücü, bir atakla ele geçirilmiş olsa bile dağılmak yerine, kendisini ele geçiren “yeni” gücü yuttu ve Marx’ın deyişiyle “toplumun tepesinde asalak bir ur” olma durumunu bu sefer bu gücün hizmetinde sürdürdü. “İdareci” değişmiş ama “idare” değişmeden kalmıştı. Merkezi iktidarın toplumun ensesinde boza pişirmesi bu sefer yeni iktidar sahipleri tarafından sürdürüldü, hem de daha ağır bir şekilde. Keza, bugün muhalefet yerelden giderek merkezî iktidarı ele geçirecek olursa aynı durumun ortaya çıkması muhtemeldir. Yerelin merkeze gerçekten egemen olması sağlanmadığı sürece. Yerel, merkezin “yutma” kapasitesini her zaman dikkate almak zorundadır.

ORDA BİR MERKEZ VAR UZAKTA!

1 Mayıs’ın yaklaştığı koşullarda farklı farklı sol partilerin 1 Mayıs çağrısı içeren afişlerine takılıyor gözüm. Merkezî iktidarın “yutma kapasitesi”ne karşı hiçbir uyanıklık göze çarpmıyor bu afişlerde. Evet, hepsi merkezî iktidarı suçluyor ama anlaşılıyor ki, çözümü yerel iktidarların merkezî iktidarı kuşatmasında değil, partilerinin “emekçilerin desteğiyle” merkezî iktidarı bir “devrim”le ele geçirmesinde görüyorlar. Oysa, diyelim arzu ettikleri gibi bir durum ortaya çıksa bile, bu merkezî iktidar, Sovyetler Birliği’nde ve diğer “sosyalist” ülkelerde çok sayıda örneğini gördüğümüz gibi halkın ve yerellerin tepesinde yeni ve eskisinden bile beter bir despotik güç olacaktır. Bunu halk da bildiğinden, atılgan ve deneyimsiz radikal gençlerin dışında ne işçiler ne de halk bu örgütlere itibar etmektedir.

Bugün sol bir parti halk ve işçiler nezdinde, 1960’ların TİP’i gibi ilgi odağı olmak istiyorsa, bireysel özgürlükler de dahil olmak üzere özgürlüklerin tümüne, yerel mücadelelere, belediyelere, yerel seçimlere, çevre örgütlenmelerine, halk meclislerine, köy, kasaba ve fabrika konseyleri örgütlenmelerine vurgu yapan bir propaganda çizgisi tutturmalıdır. Kapsayıcılığın yolu, yan yana durmaktan, yatay örgütlenmeden geçer.

Yoksa soyut “devrim” ve “sınıf” vurguları halka hiçbir şey ifade etmiyor.


Gün Zileli: 24 Ekim 1946, Ankara doğumlu. 1968 gençlik hareketinde yer aldı. 1990 yılında İngiltere’de sığınmacı oldu. 1992 yılında anarşizmi benimsedi. 2000’li yıllarda altı kitaptan oluşan otobiyografisini yazdı. Romanları, özellikle Sovyetler Birliği’ndeki Gulag kampları hakkında biyografik çevirileri var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gün Zileli Arşivi